Almanya’da birinci kuşak diye anılan emekçiler onca zorlukları, gece-gündüz demeden çalışarak tüm sevdiklerinden uzak geçirdikleri yılları geride bıraktı. Umut ve mutluluk sevdası onları yaban ellere sürükledi. Geldiler ve bu topraklara kök saldılar. Yarım asır geçmesine rağmen hala gazete gündemlerinden düşmüyorlar. Çalıştılar, ter döktüler, haymlarda tespih çeker misali gün ve ay saydılar. Yarlarına, sevdiklerine kavuşmak üzere türküler yaktılar. Sadece yar üzerine değil, kavga üzerine de türküler söylediler. Hem de en alasından, en kahramanlık kokanından… İşte yazımıza konu olan Ozan Temeli bunlardan biri. O şimdi Alp Dağları’nın eteklerinde kurulu Kempten şehrinde emekli bir işçi olarak türkülerini yakmaya devam ediyor.
Uzun tren yolculuğunun ardında Kempten garında sevgili Temeli ile daha önceleri yüz yüze görüşmediğimiz halde sanki kırk yıldır dostmuşuz gibi hasretle kucaklaşıyoruz. Onsekizinde sanki, hareketli ve heyecanlı, bir o kadar da içten ve samimi. Hemen evin yolunu tutuyoruz.
Ozan Temeli kimdir?
Asıl adı Seyd Ali Bayrak olan 1948 yılında Kayseri’nin Sarız ilçesi Dallıkavak köyünde doğar. Çocukluk yılları köy ortamının iyi halleri olarak geçer. Daha sonra gençlik yılları gelir. Serde ‘delilik’ var; heryerde her fırsatta haksızlıklara karşı koyan bir yola girer. Memleket sahası dar gelince İstanbul ve Ankara’ya geçer. ‚Ne mutlu bana ki Deniz’le bizatihi arkadaşlığım oldu. 68 hareketi önderleriyle tanışmam ile herşeyim, hayal ve umutlarım da değişti.‘ diyor. ‚1967 yılının Haziran ayında İstanbul Açık Hava Tiyatrosu’nda ilk kez sahne aldım. Kalbim heyecandan göğsümü parçalayacak gibi güm güm çarpıyor. Okuduğum parçalar büyük beğeni aldı. Böylece ozanlık yaşamım da başlamış oldu.‘ Yapı-İş Sendikası’nda işçileri örgütlemeye çalışır. O yıllar sendikal çalışma sürdürmenin bugünden çok daha zor olduğunu söyleyerek, bu süreçte Hikmet Kıvılcımlı, Çetin Altan, İlhan Selçuk, Musa Anter, Yaşar Kemal, Mahir, Cihan ve daha niceleri ile tanıştığını anlatıyor demli çaylarımızı yudumlarken. Gururla; ‚Onların her birinden ayrı ayrı şeyler öğrendim.‘ diyor.
Almanya yolları
’12 Mart 1971 faşist darbesinde ben askerlikten teskere aldım. Ülke bir uçtan diğer uca kan ağlıyordu. Tutuklamalar, sokak ortalarında öldürülmelerin ardı arkası gelmiyordu. Egemenler gençlerin peşine düşmüşlerdi. O yıllardaki her devrimci genç gibi ben de İstanbul’da tutuklandım. Ankara’ya götürüldüm, suç teşkil edecek bir şey bulamayınca serbest bıraktılar. Bu arada Almanya’daki tanıdıklarımdan haberler aldım. Sendikal çalışma ve ozanlık yapmam artık mümkün değildi ve ben de çareyi Almanya’ya gelmekte buldum. 1973 Şubat’ında Münih’e geldim. Bir kaç ay Wuppertal’de kaldıktan sonra Kempten’e geldim. İşçi olarak çalışan sevgili Safiye ile evlendim.‘ Sözün burasında sözcükler düğümleniyor, konuşamaz oluyor Temeli. Zira 38 yıl hayatını paylaştığı Safiye Hanım’ı kaybetmiş, derin bir ah çekip sazını eline alıp tele dokunuyor. Dertli sazın dilinden dökülenler içimizi acıtsa da nefesimizi tutarak dinliyoruz.
‚Mala mülke önem vermeyin canlar
O vefalı dostlar her derde çare
Başa iş gelende kimse demez ‘mal’
Ah der, durumumu bildin yare‘
İşçilik yılları
‚Kempten’de üçbin kişinin çalıştığı traktör fabrikasında emekli olduğum güne kadar 41 yıl çalıştım. İşçilik hayatım için söylenecek tek söz harikaydı. Çünkü bilirim; işçinin alınteri tüm insanlığın ışığıdır. Alman, Kürt, Türk, İtalyan değişik milliyetten işçiler olarak kardeşçe kavgasız gürültüsüz çalışıyorduk. Kapitalist alemin tüm rezilliklerini işçiler çok iyi bilir. Ufak tefek sorunların dışında biz işçiler arasında sürekli politik konuları dahi tartışmamıza rağmen hiç bir sorun yaşanmıyordu. Ben Kürdüm, Kızılbaşım sırf bunlar için kendi topraklarımda dilim, inancım yasaklandı oradan oraya sürüldük. Egemenlerce çizilen sınırlar hep içimizi acıtır. Onun için yazmış olduğum bir kitabıma ‘Sınırları İstemiyorum Kardeşim’ adını verdim. Alman edebiyatının seçkin isimlerinden Goethe, ‚dünya vatandaşıyım‘ demekle ne güzel etmiş. Biz işçiler, emekçiler de aynen öyleyiz. Dünya bizim vatanımızdır.‘ Bu nedenle TC vatandaşlığından çıkarılmasını hiç dikkate almamış.
Konserler serisi
‚Haftanın beş günü makine başında çalışırken cumartesi ve pazar günleri ise konserden konsere gidiyordum. Hiç bir zaman para için sahne almadım. Tam aksine her konserde büyük fedakarlıklar yapıyordum. Sekiz saat çalışacak daha sonra yüzlerce kilometre yol alıp sahneye çıkacaksın. Bu öyle basit bir şey değil. Nerelere gitmedim ki! Hollanda, Londra, Fransa, Almanya vb. onlarca yerde onlarca konser. Kimlerle birlikte sahne almadım ki! Zülfü Livaneli, Zamani, Rahmi Saltuk, Şiwan, Aram Tigran, İhsani… ‚diyerek büyükçe bir dosyanın içinde sakladığı o yılların afişlerini bir bir bize gösteriyor. ‚Büyük Lice depremi için dayanışma konseri en çok yüreğimi acıtan konserdi. 1 Mayıs, Newroz, Dayanışma konserlerimin haddi hesabı yok. Bugünün kimi ünlü sanatçıları o zaman yanımızda sessiz sedasız sahne alıyorlardı. Ben bir halk sanatçısıydım ve kapris nedir bilmezdim.‘ diye devam ediyor.
Halkların kardeşliğinin anlamı
Söz sözü açıyor, dem demi kovalıyor. Oradan oraya adeta dünya turuna çıkmış gezginler misali sohbet koyulaşıyor. Deniz Gezmiş idam edildiğinde söylemiş olduğu o anlamlı sözlerle Türkiye’de yaşayan herkese mesaj verdi. ‚Ben buradan hareketle bir kasetimi ‘Selam olsun Kürt-Türk Halklarının Kardeşliği’ çağrısıyla çıkardım. Kürt olduğum halde çoğu zaman iki dilden eserler okudum. Biz Kürt sanatçılar bu konuda yeteri kadar titiz davranırız ancak aynı titizliği Türk sanatçılardan gördüğümüz söylenemez. Böyle olsaydı sevgili Ahmet Kaya o çirkin linç kampanyasına uğrar mıydı? Her insan sormalı kendine; bir halkın diline ve türkülerine nasıl yasak konur. Ana dilinde konuşmak insanın olmazsa olmazlarının başında gelir. Bizim tarihimiz klamlarımızda (türküler) saklı. İnsan sevgisi umman kadar derindir. O halde neden sevgi ile, eşitlik ile birbirimize yaklaşmayız.‘
Tım Peşta-Hep İleri!
Kendi halinde mütevazı yaşamını sürdüren Ozan Temeli’nin evinin eşiğine adım atar atmaz sanki küçük bir sosyal bilimler müzesine girmiş havasına kapılıyor insan. Kürtçe, Türkçe, Almanca ve eski Osmanlıca yüzlerce kitap. Duvarları süsleyen o meşhur halılarımız. Mustafa Suphi, Orhan Kemal, Sabahattin Ali, Aram Tigran, Kürt tarihinde isim yapmış önderler ile dolu evi. Kültürün ana kaynağının halk olduğuna inanan ozanımız ‚Peşa me Sosyaliz ma, Tım Peşta Tım Peşta.. İlerimiz Sosyalizm.. Hep ileri hep ileri!‘ marşını okurken coşkunun girdabına kapılıyoruz.
‚Hayat bana insan sevgisinin ne kadar değerli olduğunu ve yarına umutla bakmayı öğretti.‘ diyen Aşık/OzanTemeli müzik çalışmalarının yanı sıra Türkçe 2, Kürtçe 4 tane kitap çıkarmış. Kobane-Şengal üzerinde yoğunlaşırken, eşim Safiye’ye söz vermiştim ilişkimizi anlatan bir kitap yazacağım diyor uzaklardan görünen Alplerin yücelerine bakarak…
Sanatla uğraşan bir işçi olarak halkıyla olan bağını sürekli diri tutmuş, aklın ve bilimin yolunda emin adımlarla yürümesine devam eden bir insan-ı kamil ile yapmış olduğumuz söyleşiden çok şeyler öğrenerek, ısrar ile kucağımıza tutuşturulan kucak dolusu kitapla ayrılıyoruz.
ALİ ÇARMAN