Almanya’da çalışma koşulları son derece esnek durumda. Esnek çalışmanın işyerlerini “güvenceye aldığı gerçeğini” ortaya koyan yeni bir araştırma bunun karşısında işçilerin durumunun gözetilmediğine dikkat çekiyor. DGB’ye bağlı Hans Böckler Vakfı bünyesinde çalışmalarını sürdüren Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü (WSİ) tarafından hazırlanan ve arkadaşımız Mehmet Çallı tarafından derlenen raporun özetini okurlarımıza sunuyoruz. Önümüzdeki süreçte gündeme daha fazla gelecek olan “çalışma yaşamının insancıllaştırılması” ve “iyi iş – iyi ücret” tartışmaları için iyi bir zemin oluşturduğunu düşünüyoruz.
Son dönemlerde WSİ ve DGB genel merkezi arasında ilişkilerin iyice gerginleştiği sendika çevrelerinde biliniyor. Özellikle “TİS Birliği” adı altında sermaye ve hükümetinin grev hakkına yönelik saldırılarına DGB, IG Metall, IG BCE, IG BAU, EVG ve GdP gibi sendikalar destek verirken Ver.di, NGG ve GEW sendikaları ise grev hakkını korumak için özel bir çalışma içine girdiler. Bu konuda da dürüst bir tutum sergileyen ve grev hakkına yönelik saldırılara karşı bilimsel çalışmalarla karşı durmaya çalışan WSI, aynı tutumunu esnek çalışma konusunda da ortaya koyuyor. DGB Başkanı Rainer Hoffmann, “çalışma sürelerinin çok katı” olduğunu ileri sürerken (yandaki habere bkz.) WSI’li uzmanlar “artık esnekliğin sınırına ulaşıldı” diyorlar. Şüphesiz bu araştırmanın da eleştirilecek çok yönleri var; buna rağmen bir tartışma metni olarak iyi bir işlev gördüğünü düşünüyoruz. 76 sayfalık raporun tamamını https://www.boeckler.de/pdf/p_wsi_report_19_2014.pdf adresinden edinebilirsiniz.
…
„Almanya’da çalışma süreleri son zamanda kısaldı, heterojenleştirildi ve esnekleştirildi. Ancak bu adımlar her zaman çalışanların çıkarına olmadı. İşçilerin çıkarlarının güme gitmemesi için yasalar ve TİSler yoluyla yeni düzenlemeler yapılması gerekir.“
Bu saptama, Hans Böckler Vakfı bünyesinde çalışmalarını sürdüren Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü (WSİ) tarafından hazırlanan ‚Çalışma Süreleri Raporu’ndan. Saat 9’da işbaşı, saat 12’de öğle molası, saat 17’de paydos. Yaygın kanıya göre tipik bir işgününün akışı böyledir. Ancak bu standart model, artık günü geçmiş model olma tehlikesiyle karşı karşıya. WSİ’nin bir araştırmasına göre, partime işlerde veya vardiya sisteminde çalışanların, telefonla çağrılınca işe gidenlerin sayısı giderek artıyor. Bu tür işlerde çalışan kadınların sayısında ise özellikle büyük bir artış söz konusu.
Dr. Nadine Absenger, Dr. Elke Ahlers, Dr. Reinhard Bispinck, Prof. Dr. Alfred Kleinknecht, Dr. Christina Klenner, Dr. Yvonne Lott, Dr. Toralf Pusch ve Dr. Hartmut Seifert adındaki araştırmacılar kendi incelemelerine ve veri analizlerine dayanarak, ayrıca Almanya’da çalışma sürelerinin nasıl bir gelişme eğilimi gösterdiğini irdeleyen bilimsel metinleri inceleyerek bir çalışma yaptı. Bu analize göre, çalışma sürelerinin kısaltılması geçmişte işyerlerinin güvence altına alınmasını sağladı. Çalışma sürelerinin eşzamanlı olarak esnekleştirilmesi ise bir ikileme yol açıyor: Esnekleştirme bir yanda, örneğin ekonomik kriz dönemlerinde, mesai sürelerinin havuzda biriktirilmesi yöntemiyle istihdamı güvence altına alırken, diğer yanda güvencesiz işlerde çalışmaya, daha fazla randıman baskısına ve çalışma yaşamıyla özel yaşam arasındaki sınırların silinmesine yol açıyor.
PARÇALI VE DEĞİŞİK AÇILARDAN ÇOK KUTUPLU BİR TARZ
Raporu kaleme alan bilimcilere göre, çalışma saatlerini düzenleyen modern bir politika, cinsiyetçi eşitsizliklere yol açmayan ve çalışanların çalışma sürelerini kendilerinin belirlemesini teşvik eden, belirlenen sürelerin işverenin ihtiyacı doğrultusunda değiştirilmesini engelleyen düzenlemeler içermeli. Rapora göre, çalışma sürelerini belirleme politikasında önemli işlevi olan TİS tarafları, yasa koyucu, işyeri temsilcilikleri ve personel dairesi yönetimleri gibi önemli aktörlerden oluşan bir birlik, böylesi bir politikanın hayata geçirilmesi şansını artırabilir.
Araştırmaya göre, gerçekten çalışılan sürenin nasıl geliştiği yakından incelendiğinde, „parçalı ve değişik açılardan çok kutuplu bir tarz“ ortaya çıkmış durumda. Ortalama haftalık süresinin 1992-2012 yılları arasında 38,1 saatten 35,5 saate düşmüş olmasının temel nedeni, partime işlerin bu dönemde neredeyse ikiye katlanmış olmasında yatıyor. Bu işlerin oranı bugün yüzde 27’ye ulaşmış durumda. Bu gelişmeden ilk başta kadınlar etkileniyor. Tam günlük işlerde çalışanların haftalık çalışma süreleri, ortalama olarak 41,9 saate ulaşıyor. Bu ise 20 yıl öncesine göre pek bir değişiklik olmadığı anlamına geliyor. Oysa çalışma süreleri bağlamında bir dönüşüm yaşandığı gözlenebiliyor: “Tek vardiyalı, Pazartesi-Cuma günlerini kapsayan normal çalışma süresi artık neredeyse ortadan kalktı. Haftalık çalışma süresi giderek daha fazla haftasonlarını da kapsıyor.” Araştırmacılara göre çalışanların yarıdan fazlası arada sırada da olsa gece vardiyasına gidiyor, vardiya sistemiyle veya hafta sonunda çalışıyor.
TİS’lerle belirlenmiş yıllık çalışma süreleri – diğer bir deyişle anlaşılan haftalık çalışma süresi ve izin günleri – WSİ araştırmasına göre 1980’lerin ortasından itibaren gözle görülür bir şekilde geriledi ve 1990’lı yıllardan bu yana 1.660 saat civarında yerinde sayıyor. Haftalık çalışma süresinin TİSlerle kısaltılmasına paralel olarak adım adım bir esnekleştirme gerçekleşti. WİS raporuna göre bugün artık “esnekleştirme, bütün işkollarını kapsayacak şekilde ve üretimin ihtiyaçları gözetilerek daha fazla değiştirilmesi mümkün olmayan düzeye ulaştı.” Bağıtlanan TİS’lerin büyük çoğunluğu, işverenlere haftalık çalışma sürelerini değiştirme, kısa devre çalışma sistemine geçme, çalışma sürelerini mevsimsel olarak ayarlama, haftasonları veya vardiya sistemiyle çalışma olanağı tanıyor. Buna karşılık işçilerin çalışma sürelerine ilişkin çıkarlarının güvence altına alınması konusunda bir ilerleme sağlanmış değil. Gerçi partime çalışma sürelerinin düzenlenmesi ve kimi özel sosyal durumlarda işten bir süreliğine muaf tutulma gibi konularda bazı ileri girişimler söz konusu. Ancak bu sadece birkaç işkolu ile sınırlı. Ayrıca işçi haklarının istisna düzenlemeleri ve işletmenin çıkarları aracılığıyla sınırlandırıldığı ifade ediliyor.
ÇALIŞMA SÜRELERİNİN KISALTILMASI – İSTİHDAMDA İSTİKRAR
WSİ araştırmasına göre, ortalama çalışma süreleri kısalmış olmasına rağmen ülke genelindeki toplam çalışma hacmi 2012 yılında, 1995 yılının düzeyinde gerçekleşti. Bunun nedeni ise, çalışanların sayısının 37,7 milyondan 41,6 milyona çıkmış olması. Yani istihdamdaki bu artış, uzmanlara göre esas itibarıyla iş hacminin paylaştırılmış olmasından kaynaklanıyor. Kadınların çalışma yaşamına daha fazla katılmaları ve göçe bağlı olarak emek hacminin arttığı gözetildiğinde, işsizliğin yine de gerilemiş olmasının tek nedeninin çalışma sürelerinin kısaltılması olduğu ifade ediliyor. Bu ilerlemenin kadın-erkek eşitsizliğinin sürdürülmesi pahasına sağlanmış olması ise, bilim sanlarının eleştirel yaklaştıkları bir nokta. Çalışma sürelerinin düzenlenmesi politikasının ne kadar belirleyici olabileceğini ekonomik ve mali krizin de gösterdiğine işaret ediyorlar. Havuzda biriktirilen mesai sürelerinin paylaştırılması ve kısa devre çalışma sistemine geçilmesi yoluyla, kriz döneminde istihdamda büyük kırılmaların engellendiğini belirtiyorlar. Bu ise, denetimli esnekleştirmenin sağladığı olumlu bir etki olarak değerlendiriliyor.
RANDIMAN ARTIRMA SİYASETİ STRESE YOL AÇIYOR
WSİ uzmanlarına göre işletmeler düzeyinde randımanı yükseltme baskısı giderek artıyor. DGB’nin ‘iyi iş kriterleri’ne göre çalışanların yüzde 60’ı, aynı sürede giderek daha fazla iş çıkarmak zorunda kaldıklarını ifade ediyor. Yaklaşık dörtte biri ise, çalışma sürelerinin dışında da telefon veya elektronik posta yoluyla ulaşılabilir durumda. Buna bağlı olarak bu kesimin yüzde 37’si ücretsiz fazla mesai yapıyor. Bu gelişmeyi derinleştiren ve çıkarılan işi artırmak üzere baskıyı yükselten bir dizi başka etken var: çıkarılması hedeflenen ürün hacminin işveren tarafından belirlenmesi, bu konuda çalışanlarla sözleşmeler yapılması ve proje çalışmaları. Araştırmacılara göre bu etkenler, “çalışma süresinin yoğunlaştırılması ve üretkenliği artıracak tarzda düzenlenmesi” sonucuna yol açıyor. WSİ’nin işçi temsilcilerine yönelik gerçekleştirdiği bir ankete katılanların yüzde 37’si, işçilerin kısmen günde 10 saatten fazla çalışmak zorunda kaldıklarını ifade ediyor. Hedeflenen ürün hacmi somutlaştırıldığında bu oran yüzde 47’ye çıkıyor. Bu dayatmaların olmadığı işletmelerin yüzde 34’ünde işçiler koruyucu sağlık düzenlemelerine uymuyor. Dayatmaların olduğu işletmelerde ise bu oran yüzde 41. Bu işletmelerin dörtte birinde işçiler hasta olmalarına rağmen işe gidiyor. Diğerlerinde bu oran yüzde 22.
ÇAĞRILINCA İŞE GİTME
Artan esnekleştirmenin yol açtığı sorunlu yansımalardan birisi de, WSİ araştırmasına göre çağrıldığında işe gitme şeklinde tanımlanan uygulama. Bu örnekte, çalışanlar iş randımanını işletmenin ihtiyaçları gözetilerek ortaya koymak zorunda. Günümüzde Almanya’daki işletmelerin yüzde 8’i bu uygulamadan yararlanıyor. Diğer bir deyişle ücretlilerin yüzde 5,8’lik bölümü bu uygulama kapsamında. Araştırmacılar, bu uygulamanın işverenlere azami esneklik olanağı tanıdığını, ancak işçiler açısından güvencesiz işlerde çalışma zorunluluğunu doğurduğunu ifade ediyor. Bu uygulamayla ekonomik riskler tümüyle işçilerin sırtına yıkılıyor. Bu işlerde çalışanlar hayatlarını sürdürebilecekleri bir ücret alamamalarına rağmen, çalışıp çalışmayacaklarını veya ne zaman çalışacaklarını bilmedikleri için ne boş zamanını planlayabiliyor, ne de ek bir işe girebiliyor. İşçi temsilcilikleri ve sendikalara, bu alanda bir yasal düzenleme olmadığı sürece mümkün olduğunca bu uygulamanın sınırlandırılmasından yana tavır koymaları öneriliyor.
CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ BÜYÜYOR
Ortalama haftalık çalışma süresi, WSİ’nin hesaplamalarına göre 1992-2012 döneminde kadın işçilerde 34 saatten 30,5 saate, erkeklerde ise 41,8’den 39,8 saate geriledi. Bu gelişmede partime işler belirleyici rol oynadı. Bu noktada kadın ile erkek işçilerin haftalık çalışma sürelerinde uçurum derinleşerek, 7,8’den 9 saate çıktı. WSİ araştırmacılarına göre bu fark, Avrupa’daki en büyük farklardan.
İnsanların çalışarak kazandıkları ücretle yaşamlarını sürdürme imkânlarının olup olmadıkları, hastalık, işsizlik ve yaşlılıkta yeterli bir güvenceye sahip olup olmadıkları, nasıl bir işte çalıştıklarına ve hangi ücreti aldıklarına bağlı olduğu için sorunlu bir durumla karşı karşıyayız. Bu nedenle uzmanlar cinsiyetler arasında “adil bir iş paylaşımı” gerçekleşmesi için, “aile çalışma süresi”nin maddi imkanlarla teşvik edilmesi gibi özendirici önlemler alınmasını öneriyor. Bunun dışında, partime işlerde çalışanların çalışma sürelerinin belirlenmesinde karar hakkına sahip kılınmalarını, örneğin tam günlük işe dönme gibi hakların tanınmasını, minijob adı verilen işlerde işverene tanınan özendirici uygulamaların ve çiftlere sağlanan vergi kolaylıklarının iptal edilmesini öneriyor. WSİ uzmanlarına göre, bu açıdan önemli olan diğer bir konu da, çalışma sürelerine ilişkin olarak, insanın yaşamı boyunca değişkenlik gösteren durumlara uygun seçenekler sunulması.