Köln Üniversitesi Öğretim üyesi Dr. Werner Rügemer, AB’nin Ukrayna ve Rusya’ya yönelik politikası ve muhtemel gelişmeler hakkında gazetemizin sorularını yanıtladı.
Sayın Rügermer, Ukrayna’da başlayan protestoların arkasında yer alan ülkeler arasında Almanya dikkat çekiyor. Hükümetin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hükümetin parçalı bir pozisyonu söz konusu. Birincisi, yaklaşık 1000 kadar Alman firması Ukrayna’da faaliyet yürütüyor. Bunların bir kısmının orada şubeleri var ve bir kısmı da Ukrayna firmalarına ortak olmuş durumda. Bu nedenle Ukrayna’nın istikrarı Almanya için önemli. Nitekim, Alman İşverenler Birliği Doğu Komisyonu da, yeni gelişmelerden ve muhtemel bir bölünme konusunda endişe duyduğunu açıkladı. Yani, Ukrayna’nın bölünmesi Alman sermayesi açısından büyük bir zarar anlamına gelecek.
Diğer taraftan, Avrupa Birliği ve Alman hükümeti, objektif olarak, şu an hem Ukrayna’yı ve hem de Alman sermayesinin çıkarlarını tehdit eden politikayı desteklemekte…
Peki, Ukrayna’da izlenen politika Almanya-Rusya ilişkilerini nasıl etkileyecek? Her iki ülke arasındaki gerilim söz konusu olabilir mi?
Alman sermayesi temel olarak Rusya ile iyi ilişkiler içerisinde olmak istiyor. Çünkü, değişik düzeylerde yoğun ekonomik ilişkileri söz konusu. Almanya, Rus doğalgazı ve enerjisine bağımlı. İhtiyaç duyduğu doğalgazın yüzde 35’ini Rusya’dan alıyor.
Federal Hükümet, şu an Alman ekonomisi için zararlı olan seçeneği destekledi. Ayrıca bunu sadece Federal Hükümet değil, AB de yaptı. Ukrayna’ya “Ya AB’ye gelirsiniz ya da Rusya’nın yanında kalırsınız” alternatifi dayatıldı. Bu ekonomik açıdan tamamen hayalcidir. Şu anda Ukrayna’nın içinde bulunduğu kaosun asıl nedeni bu dayatmadır.
Ancak, Ukrayna’da yaşayanların önemli bir bölümü AB’ye üyeliğin ekonomik sorunların çözümü açısından önemli olacağını düşünüyor ve bu nedenle AB yansılı gösteriler düzenledi. Bu şekilde büyük bir illüzyon mu yaratılıyor AB tarafından?
Ukrayna güvensiz hükümeti ve ekonomik durumuyla, AB ve IMF tarafından yardım edileceği ifade edilmesine rağmen, çok daha zor bir ortama sürüklenmiştir. Reyting ajansları da Ukrayna’yı dibe vurmuş bir durumda göstermekte. Bu demektir ki, gelecekte Batı tarafından verilecek krediler çok daha pahalıya mal olacak. Ayrıca Rusya tarafından devlet tahvillerinin satılması şu anda söz konusu olamayabilir. Diğer bir nokta da AB ve IMF, genel olarak kredileri, tıpkı borçlu ülkeler, örneğin Yunanistan’da olduğu gibi, “Koşulluluk prensibi” çerçevesinde verecek. Verilen krediler karşılığında, kamu kuruluşlarının özelleştirilmesi, ücretlerin, emeklilik yaşının düşürülmesi vs. uygulamalar talep edilecek…
Bütün bunlar, Avrupa Birliği’nin Ukrayna’ya çok zor bir manevra yaptırıldığını gösteriyor. Bu nedenle, Avrupa’nın kurtarma planları, Ukrayna için iyi bir gelecek içermiyor.
Benzer bir durum Hırvatistan için oldu. Hırvatistan 2013’te AB’ye alındı. Ancak Hırvatistan ile yapılan anlaşma ekonomik anlamda bir zayıflamayı getiriyor. Çünkü son 15 yıl içinde eski Yugoslavya ülkeleriyle yakın ticari ilişkileri vardı. Üyelikle birlikte bu ilişkiler kesildi. Hırvatistan, şimdi belli malları komşu ülkelerden satın alamıyor. Tersine daha pahalıya Batı Avrupa’dan satın almak zorunda.
Ukrayna’da 25 Mayıs’ta erken seçimlerin yapılması karara bağlandı. Seçimlerden sonra nasıl bir tablonun ortaya çıkması söz konusu olabilir sizce?
Kiev’de olanlar muhtemelen Batı tarafından önceden planlanmış. Çünkü Ukrayna, büyük jeopolitik küresel oyunun büyük bir parçası. Satranç tahtasındaki önemli bir alan. ABD ve AB’nin ilk etapta ortak çıkarları var. Ancak, belli alanlarda ABD ve AB arasında belli farklılıklar da söz konusu. ABD bölgedeki ekonomik beklentilerden öte, Rusya’yı askeri olarak zayıflatmak için Ukrayna hesapları yapıyor. AB ve Rusya ise, Ukrayna’yı ekonomik açıdan fethetmek istiyor. Bunlar biraz önce söylediğim gibi ABD ile olan çelişkiler.
Ancak ABD uzun vadeli düşünüyor, Rusya’nın Suriye’de elde ettiği hamle üstünlüğü bir ek neden görünüyor. Gelecekte eğer Ukrayna, Rusya kısmı ve Batı’nın egemen olduğu bir kısım olarak ikiye bölünürse bundan Batı zarar görür. Batıda sanayi yok, tarım egemen. Bir kaç küçük işletme var. Doğu tarafı ise Batı’nın üç katı kadar Gayri Safi Milli Hasılaya sahip. Yani AB bu durumda ancak yoksul bir ülkeyi miras olarak alabilir.
Batılı emperyalistler ırkçıları destekliyor
Ukrayna’da ortaya çıkan muhalefet hareketinin sağcı-ırkçı olduğu biliniyor. Ukrayna başta olmak üzere Doğu Avrupa ülkelerinde faşist hareketin gelişmesine Batı tarafından özel olarak destek mi veriliyor?
Bu sorunun yanıtı için Sosyalist ülkelerin yıkıldığı 1990’dan sonra Avrupa’nın tarihine bir daha bakmak gerekiyor. Birincisi AB, ABD ve Almanya sürekli, eski Yugoslavya’nın parçalanması sırasında da görüldüğü gibi, etnik politika yaptı. Milliyetçi, sağ muhafazakar, dinci güçleri desteklediler ve en kısa zamanda iktidar değişiminden yana oldular. Böylece hızlı bir biçimde devlete ait sanayi tesislerini dağıtarak özelleştirilmesini sağladılar.
Bütün bunlar Yugoslavya’dan başlanarak, Doğu Avrupa ülkelerindekine benzer şekilde hayata geçirildi, bugün de Ukrayna’da aynı şekilde ortaya konduğunu gösteriyor.
Bundan ötürü bütün bu ülkelerin tümünde oligarşik yapılar söz konusu. Bunlar çok zengin ve güçlüler; ancak kendilerini iktidarda tutmak, çıkarlarını korumak için politik güçlere, partilere ihtiyaç duymaktalar. Bu nedenle partileri finanse ediyorlar. Ukrayna’da iki önemli oligark var. Bunlar Firtaş ve Ahmetov. Her ikisi de ülkenin medyasına hakim. Sahip oldukları güç ve imkanları kullanarak kendi çıkarlarını koruyan güçleri hükümette tutuyorlar.
Ukrayna’da şu anda olanlar Hırvatistan, Bosna ve diğer ülkelerde olanların tekrarıdır. Ancak, Almanya olanlardan bir şey öğrenmedi. Özel olarak dincilik ve milliyetçilik körüklendi. Almanya da bu işi Katolik kilisesine bağlı Renovabis Vakfı üzerinden yapıyor. Sosyalist ülkelerin dağılmasından sonra 1993’te kuruldu ve programında asıl olarak eski sosyalist ülkelerde Hıristiyanlığın yayılmasını hedefliyor. Son 20 yılda 500 milyon Euro Doğu ve Orta Avrupa ülkelerine kilise ve cemaatler kurmak için harcadı. Renovabis Ukrayna’da da papazlıklar kurdu.
YÜCEL ÖZDEMİR