Written by 17:39 uncategorized

ABD’nin yeni stratejik hedefi: Asya-Pasifik

ABD Başkanı Barack Obama tarafından bu yılın başında ilan edilen “yeni güvenlik stratejisi”, kimi uzmanlar ve basın organları tarafından “bütçe açığının yaratmış olduğu” zorunluluk olarak yansıtıldı. Buna dayanak olarak da yeni strateji gereğince 10 yıl içinde askeri harcamalarda 489 milyar Dolar kesintiye gidilecek olması gösterildi.
Büyük bir bütçe açığıyla karşı karşıya olan ABD’nin, bunun önüne geçmek için pek çok alanda olduğu gibi askeri alanda da kimi kısıtlamalara gitmesi normal olarak görülebilir. Ancak, bu ABD gibi büyük bir emperyalist devletin dünya üzerindeki egemenliği için askeri yol ve yöntemlerden vazgeçtiği anlamına gelmiyor. Tam tersine daha verimli, etkili ve aynı zamanda düşük maliyetli savaşların yürütülmesi hedefleniyor.
Zaten, Obama tarafından ilan edilen yeni güvenlik konseptinin hedefinde, bu kesintilerden çok, Asya kıtası, dolayısıyla yükselen aktörler Çin, İran ve Pakistan geliyor.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan dengeler neticesinde Batı Avrupa’nın hakimi olan ve halen de bu hakimiyetini korumaya devam eden ABD, yeni stratejide Asya-Pasifik’in tek süper gücü olmak istiyor.
Obama, bu hedefini, kısa bir süre önce Avustralya Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada “Biz buradayız ve kalacağız” şeklinde özetledi. Vietnam savaşından sonra ilk kez Avustralya’ya 2500 özel timin yerleştirilmesinin karar altına alan ABD, dünya nüfusunun üçte birinin yaşadığı Asya-Pasifik bölgesinin egemeni olmak için son dönemlerde büyük planlar üzerinde çalışıyor.
Bu planların başında bir türlü kontrol edilemeyen, petrol ve doğal gaz zengini İran’ı da tıpkı komşu ülkeler Irak ve Afganistan gibi işgal etmek ve bu yüzyılda ABD’nin muhtemel rakibi olarak öne çıkan Çin’in durdurulması geliyor.
Ancak bunun farklında olan Çin, özellikle 2006’dan bu yana hızla silahlanıyor. Rusya’dan aldığı SSCB’ye ait eski savaş uçaklarını ve gemilerini modernize etti ve bir bakıma hazırlıklarını yapmış durumda.
ABD açısından bu stratejinin hayat bulmasında asıl dayanak yapılacak ülkelerin başında ise Türkiye, Afganistan, Türkmenistan, Güney Kore ve Avustralya geliyor. Rol verilen ülkeler arasında Japonya da bulunuyor. Ancak bu ülkenin ne zamana ve nereye kadar ABD ile birlikte davranacağı konusunda çeşitli şüpheler bulunuyor.
En son Japonya, Çin ile yapacağı bütün ihracat ve ithalatı Dolar bazından çıkardı. Bu da Dolar’a vurulmuş önemli bir darbe olarak görülüyor.
Diğer taraftan son haftalarda suların ısıtıldığı Hürmüz Boğazı da, ABD’nin bu yeni stratejisinin önemli ayaklarından birisi oluşturuyor. Yıllardır, nükleer silah konusunda İran ile gerilim içinde olan ABD, Obama’nın dini lider Ayethulla Hamaney’i uyarması ile doruk noktasına çıktı.
ABD’nin İran’ı yıllardır yakın markaja alması elbette, bu ülke üzerinde İslami Devrim’den bu bana egemenlik kuramaması ve bu ülkenin sahip olduğu zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarının büyük bir rolü bulunuyor. ABD’yle sorunlu ya da rekabet içinde olan ülkelerin “enerji deposu” durumundaki İran’a yapılacak bir askeri müdahale, aynı zamanda İran ile sıkı enerji bağı bulunan Çin gibi büyük bir rakibi önemli oranda etkileyecek, Rusya’yı da doğrudan tehdit edecektir.
Ama, İran’ın bu tehdide “Hürmüz Boğazını kapatırız” tehdidiyle yanıt vermesi, tam anlamıyla ABD’yi can damarında vurmuşa benziyor.
Ne var ki, Çin ve Rusya’nın İran’ı işgal planlarına kolay bir şekilde izin vermeyeceği tahmin ediliyor. Bu nedenle, emperyalist ülkeler arasındaki güç ve pazar mücadelesinin bir yanıyla İran ve Hürmüz Boğazı’nda düğümlendiği söylenebilir. Kimi analizciler, 3. Dünya Savaşı’nın tam da bu bölgede çıkacağını savunuyor.
ABD Deniz Kuvvetleri Harekat Başkanı Oramiral Jonathan Greenert’in, “Eğer bana geceleri uykularımı kaçıran şeyin ne olduğunu sorarsanız, Hürmüz Boğazı ve Basra Körfezi’nde meydana gelen gelişmeleri söylerim” demesi boşuna değildir.
Yine, “Bu kırmızı çizgimizdir! Evet, Hürmüz Boğazı’nı kapatabilirler ama bunu yaparlarsa harekete geçer ve boğazı tekrar açarız” diyen ABD Genelkurmay Başkanı Martin Desprey’in açıklamasının devamı mahiyetinde.
Üst üste yapılan bu iki açıklama, ABD ve Avrupa’nın can damarı olan petrolün yüzde 40’nın nakledildiği Hürmüz Boğazı ve İran’ın geleceği, dünyanın emperyalist devletler tarafından yeniden paylaşılmasında, dengelerin hangi yöne kayacağı konusunda adeta kilit öneme sahip görünüyor. (YH)

 

AVRUPA ABD’NİN İZİNDE

ABD’nin Avrupa’daki muhtemel rakiplerinin orta vadede ABD için büyük bir tehlike oluşturmayacağının bilince olan Obama ve ekibi, en güçlü rakiplerin Çin ve Rusya olacağından hareket ederek, bundan sonra denetim altında tutulması ya da frenlenmesi gereken bölgenin Asya olduğunun bilincinde. Pazar ve büyüme rakamları açısından da cazip olan bu bölge artık daha açık bir şekilde ABD emperyalizminin hedefinde.
Nihayet bu yeni stratejiye bağlı olarak, Avrupa’daki binlerce ABD askerinin geri çekileceği açıklandı.
Savunma Bakanı Leon Panetta’nın verdiği bilgiye göre, Avrupa’dan 7 bin ABD askeri geri çekilecek. Avrupa’da ABD’nin dünyanın çeşitli ülkelerindeki savaşlara gönderdiği dört savaş tugayı tugayları bulunuyor. Bunların üçü Almanya’da biri de İtalya’da. Bu nedenle her biri 3500 askerden oluşan kapatılacak tugaylardan birisinin Almanya’da olduğuna kesin gözüyle bakılıyor. Halen, Almanya’da  yaklaşık olarak 41 bin ABD askeri çeşitli eyaletlerde bulunan üslerde konuşlandırılmış durumda.
Geçtiğimiz Eylül ayında Pentagon tarafından yapılan açıklamaya göre, ABD’nin Avrupa’da toplam 81 bin askeri bulunuyor.
“Washington Post” gazetesi, ABD, Avrupa’da bulunup da savaşmayan ordu güçlerin sayısında da önümüzdeki dönem 10-15 bin arasında bir azaltmaya gideceğini iler sürdü.
Avrupa’dan çekilecek askeri güçlerin önemli bir bölümünün Asya’ya kaydırılması hedefleniyor.
Bütün bunlar, İran konusunda aynı cephede bulunan ABD ve AB’nin büyük emeryalist devletlerinin bu ülke üzerinde baskıları artırmak, provokasyonları yoğunlaştırmak, askeri müdahaleye zemin yaratmak için büyük bir çaba içerinde olacağını gösteriyor. Hürmüz Boğazı’nda başgösteren gerilim bu nedenle tam da Obama yönetimin belirlediği yeni stratejinin parçası.
Olaylar ve açıklamalar, Asya’nın gerilim sürecine çoktan girdiğini gösteriyor. ABD’nin bu gerilimden kazançlı çıkıp çıkmayacağını halkların mücadelesi gösterecek. Bir Asya ülkesi olan Vietnam’da ABD’nin aldığı büyük yenilgi hafızalardan silinmiş değil. Bir kez daha hatırlamak ve hatırlatmakta yarar var…

Close