Written by 09:00 ÇALIŞMA YAŞAMI

‘Almanya sanayi ülkesi kalmalı’

IG Metall 23 – 24 Eylül’de Berlin’de işyeri temsilcileri, endüstri, bilim ve siyaset alanlarından uzmanlarla bir araya gelerek Alman sanayisinin durumu ve yapılması gerekenlerle ilgili bir konferans düzenledi. İlk kez böyle bir konferansı düzenlediklerini bildiren sendika yönetimi, “Konferans, siyaset, kurumlar, şirketler, bilim ve sivil toplum ile daha kapsamlı tartışmaların başlangıcı olacak” görüşünde. “Sanayi ve ticaret politikasında yeni bir gerçekçilik” talep eden IG Metall, Alman sermayesinin rekabet gücünün artırılması için bir dizi önerinin yanı sıra değişik sermaye örgütleriyle birlikte planlar sunan IG Metall, “sosyal partner” olarak yeterince ciddiye alınmamaktan yakınıyor. Sendikanın ikinci başkanı Kerner, metal patronlarını IG Metall’i ciddiye almaları konusunda uyardı…

UMUT YAŞAR

IG Metall, Alman sanayisinin çöküşüne karşı verilecek mücadelede sosyal partnerlerin yanı sıra özellikle devletin sorumluluk üstlenmesi gerektiğini savunuyor. Devletin başta metal ve elektro endüstrisi olmak üzere bir bütün olarak Almanya’daki sanayi kollarının korunması için kolları sıvamasını isteyen IG Metall, uzun yıllar sürdürdüğü lobi çalışmalarını 2025 yılında üst seviyeye çıkarmayı hedefliyor.

IG Metall, 15 Mart günü Almanya’nın beş değişik şehrinde düzenlediği “eylemlerle”, yeni seçilen hükümete sermaye lehine taleplerini iletmişti. Altı ay sonra, 23 – 24 Eylül’de Berlin’de “Almanya sanayi ülkesi kalmalı” (“DEUTSCHLAND MUSS INDUSTRIELAND BLEIBEN”) başlığı altında düzenlenen konferansla, sendikanın sürdürdüğü lobi çalışmaları açısından önemli bir dönüm noktası olması hedefleniyor.

Ülke çapında Berlin’e davet edilen IG Metall üyesi 250 işyeri işçi temsilcisiyle birlikte düzenlenen konferansa Federal Maliye Bakanı Lars Klingbeil ve Federal Ekonomi ve Enerji Bakanı Katherina Reiche davet edilmişlerdi. Ancak bakanlar “randevuların çakışması sebebiyle” kendilerinin yerine temsilcilerini göndermekle yetindiler.

“SANAYİ VE TİCARET POLİTİKASINDA YENİ BİR GERÇEKÇİLİK”

Konuşmasına Almanya’da her ay 12 bin sanayi iş sahasının yok edildiğini söyleyerek başlayan IG Metall Genel Başkanı Christiane Benner, “Kurallara dayalı ticaret düzeni çöktü. ABD ve Çin adil rekabetten vazgeçti” dedi. Benner buna bağlı olarak Almanya’daki “karar vericilerin” (“die Entscheider”) de “Sanayi ve ticaret politikasında yeni bir gerçekçilik sergilemeleri gerektiğini” söyledi. Benner, hükümetin bu konuda neler yapabileceği konusunda bir dizi önerileri olduğunu söyledi.

Benner’in, “kurallara dayalı ticaret düzeni” ve “adil rekabet” diye tarif ettiği durum gerçekte sadece Alman sermayesinin lehine olan bir süreçti. Örneğin Almanya ABD otomobil şirketlerine yüzde 10 gümrük vergisi uygularken ABD ise Almanya’dan gelen otomobillere yüzde 2,5 gümrük vergisi uyguluyordu.

Uzun yıllar Çin’i ucuz işgücü cenneti ve pazar olarak kullanan Alman tekeller güçlenen Çin sanayisi karşısında geri düşmeye başladıkları gibi “adil olmayan rekabet” ve “kurallara dayalı olmayan ticaret düzeni” eleştirilerini gündeme getirmeye başladılar. Volkswagen (VW) tekelinin 40 yıldan fazla bir dönem Çin’de en fazla otomobil satan tekel olması, VW, BMW ve Mercedes tekellerinin cirolarının ve karlarının yüzde 50’sine yakın bir bölümünü Çin pazarında kazanmaları kimseyi rahatsız etmiyordu.

Ayrıca kapitalizmde tek “kural” kar, sürekli daha fazla kar olduğunu Benner ve ekibi de çok iyi biliyor. Uzun yıllar Alman otomobil ve makine sanayisi olduğu gibi kimya sanayisi de Almanya’da ürettikleri malların üçte ikisine yakın bir bölümünü ihraç ediyorlardı. Almanya’nın tarihinde iki yıl hariç sürekli ticaret fazlası vermesinden de (dışarından satın aldığından daha fazlasını diğer ülkelere satması) kısa bir süre öncesine kadar kimse rahatsız olmuyordu.

Oysa ekonomiden biraz anlayan herkes bir ülkenin ticaret fazlasının diğer ülkeler için borçlanma ve işsizlik anlamına geldiğini çok iyi bilir.

“GERÇEKLER ÇOK AĞIR”

“Sanayi ve ticaret politikasında yeni bir gerçekçiliğin” ne olduğunu ise IG Metall’in İkinci Başkanı Jürgen Kerner ortaya koydu. “Durumu güzelleştirmek istemiyorum. Gerçekler çok ağır” diye sözlerine çok dramatik başlamaya özen gösteren Kerner, “Birçok kişi bunu her gün işyerlerinde, birçok bölgede doğrudan yaşıyor ve hissediyor. Sanayi kriz modunda. Bu durum bu yıl başlamadı. Üretim sektöründeki üretim hacmi dramatik bir şekilde düştü. Haziran ayında seviye, rekor yıl olan 2018’in Haziran değerinin yaklaşık yüzde 22 altında kaldı. Enerji yoğunluklu endüstrilerde durum daha da ciddi. Orada düşüş yüzde 30. Bir yıl içinde 50 bini otomotiv sanayisinde olmak üzere 114 bin işyeri yok oldu” diye ülke sanayisinin durumunu ortaya koyduktan sonra uluslararası duruma geçti: “Jeopolitik durum da bizim lehimizde değil. ABD ile Çin arasında gerilimler, artan korumacılık, aşırı gümrük artışları, Çin’in aşırı üretim kapasitesinin pazarlara baskı yapması gibi sorunlar var.”

“İhracata bağımlı Alman sanayi şirketleri bu durumdan ciddi şekilde etkileniyorlar” diye konuşmasını sürdüren Kerner, “Bu şekilde devam edersek, Alman başarı modelinin tamamen erozyona uğramasına tanık olacağız” dedi.

Kerner’in, “Alman başarı modeli” diye tarif ettiği durum ise bir süre öncesine kadar Alman sermayesinin parça başı üretim maliyetini alt seviyede tutmayı başardığı dönemdeki (yukarıda Çin ve ABD ile ilgili belirtilenin yanı sıra) avantajlarıydı. Bunun başında Rusya’dan tedarik edilen ucuz enerji gelirken diğer yanda gelişmiş sanayi ülkelerine göre nispeten düşük olan ücretlerdi: Ajanda 2010 sayesinde yaygınlaşan düşük ücretli işler, kiralık ve taşeron işçilik Alman sermayesinin önemli avantajıydı.

Ülkedeki refah için endüstrinin önemine değinen Kerner, “Endüstriyel katma değer, Almanya’nın refahı ve sosyal altyapısı için çok önemlidir. Almanya’nın toplam katma değerinin yaklaşık dörtte biri sanayiden gelmektedir. Tüm çalışanların neredeyse yüzde 20’si sanayide, yüzde 17’si imalat sektöründe çalışmaktadır. Sanayi işlerinin kaybı, kamu altyapısının gerilemesine ve eşitsizliğin artmasına neden olmaktadır” dedi.

Refahın korunması ve yükselmesi, kamu hizmetlerinin gelişmesi için sanayinin gelişmesi, ekonominin büyümesi gerektiğini söyleyen Kerner, “Tabii bu şimdi post büyüme taraftarlarının hoşuna gidebilir. Sonuçta, endüstriyel üretimin kaybıyla birlikte CO2 emisyonları da azalıyor – dimi? Bunu tek başına bir başarı olarak kaydetmek hem alaycı hem de ölümcül bir yaklaşımdır. Bu ülkede endüstriyel değer yaratma kaybolursa, bu küresel olarak kaybolduğu anlamına gelmez. Başka yerlere göçer! Biz her ikisini birden istiyoruz: Sanayi merkezinin rekabet gücünü korumak ve iklim hedeflerine ulaşmak için endüstrinin ekolojik dönüşümü kaçınılmazdır. Biz bu konuda ısrar edeceğiz – Ama iyi alternatifler sunarak. Alternatifler olmadan içten yanmalı motorlardan vazgeçmek bir çözüm değildir. Karbon salımının azaltılması ve elektrifikasyon, endüstrinin geleceği için vazgeçilmezdir. Bütün bunlar için gerçekçi ve uygulanabilir bir genel plana ihtiyaç var” dedi.

“SANAYİYİ GÜVENCE ALTINA ALMAK İÇİN ALINACAK ÖNLEMLER”

Geride bıraktığımız son birkaç yıl içinde değişik sermaye örgütleriyle ortak açıklamalar yapan, sermayenin rekabet gücünü artırmak için planlar ortaya koyan IG Metall yönetimi, özellikle son iki yıldır bütün bir ülke ekonomisi için planlar yapıyor, programlar yayınlıyor.

Bu kapsamda IG Metall’in 2024 ekiminde 11 maddelik bir program yayınladığını hatırlatan Kerner, önerilerinin bir kesiminin hayat bulduğunu ama bunun yeterli olmadığını belirtti. Sendikanın, sanayideki değer yaratımını güvence altına almak için daha kapsamlı önlemler alınması gerektiğini düşündüğünü söyleyen Kerner, sanayiye yönelik yatırımlar için daha fazla alan kaynak sağlamak amacıyla borç freninin gerçek bir reformunun gerektiğini söyledi. Kerner’e göre borç freni yasasındaki yüzde 0,35 yeni borçlanma sınırı yüzde 1,5’e çıkarılmalı ve devletin hareket alanı genişletilmeli.

Devletin 500 milyarlık alt yapı fonunu selamlayan Kerner, “Ancak şirketlerin dönüşümünü desteklemek için daha büyük bir finansman çerçevesi gereklidir” dedi. Hatırlanacağı gibi IG Metall. Ekim 2024’te yayınladığı programda 10 yıllık bir süre için 600 milyar euroluk bir paket talep etmişti.

Kerner, Alman sanayisinin rekabet gücüne yeniden erişebilmesinde enerji politikasının bir kilit fonksiyona sahip olduğunu söyledi. “Rekabetçi enerji fiyatları ve yenilenebilir enerjinin yaygınlaştırılması endüstri için çok önemlidir” diye konuşmasını sürdüren Kerner, “Endüstriyel elektrik fiyatının kilovat saat başına 5 cent olması gerekiyor. Yüksek enerji maliyetleri rekabet gücünü tehlikeye atmakta ve üretimin başka yerlere kaymasına neden olmaktadır. Artan elektrik talebini karşılamak için yenilenebilir enerjinin yaygınlaştırılması hızlandırılmalıdır” dedi.

Konferanstan bir gün sonra, 25 Eylül günü Metal İşverenleri Birliği (Gesamtmetall) ve IG Metall tarafından ortak yapılan bir açıklamada, “Almanya’daki yapısal dezavantajı ortadan kaldırmak üzere endüstriyel elektrik fiyatının derhal uygulanmaya alınması” talep edildi. Her iki kuruluş da metal ve elektrik endüstrisi için bunun çok acil olduğunu vurguladılar. Gesamtmetall Başkanı Dr. Stefan Wolf, “Rekabetçi bir konumuna geri dönmek için atılması gereken birçok adım var. Bunlardan en önemlilerinden biri, uygun fiyatlı enerji sağlamaktır. Kilovat saat başına 5, daha iyisi 4 centlik bir endüstriyel elektrik fiyatı artık uygulanmalıdır. Üretimin Almanya’da tekrar karlı hale gelmesi, hepimizin ortak çıkarınadır” dedi.

“PAZAR ERİŞİMİ BEDAVA OLMAZ”

“Güzel bir hayali nihayetinde geride bırakmalıyız: İstikrarlı, kurallara dayalı bir ticaret düzeninde yaşadığımız hayalini. On yıllardır açık – her zaman adil olmasa da – dünya ticaretini garanti eden, ihracat odaklı ekonomimizin refahını ve büyümesini garanti eden bir düzen. Bu düzen büyük ölçüde çöktü” diye konuşmasını sürdüren Kerner, “ABD, Alman ihracatına hedefli bir şekilde saldırıyor, yüksek gümrük vergileri uyguluyor, Biden yönetiminde halihazırda teşvik fonlarını yerel üretim şartlarına bağlıyor, milyarlarca dolarlık sübvansiyonlarla cazip hale getiriyor – yatırımları açıkça ülkeye çekiyor. Çin, inanılmaz boyutlarda kapasite fazlası üretiyor, bunu devlet fonlarıyla destekliyor ve dünya pazarlarını ucuz ihracatla dolduruyor – bu ihracat sadece ucuz değil, aynı zamanda genellikle kaliteli de. Bu adil bir rekabet değil. Bu, pazarları ele geçirmek ve diğer dünya bölgelerini marjinalleştirmek için hedefli bir strateji” dedi.

“Kısasa kısas” ilkesinden hareket eden Kerner, Alman ve AB siyasetçilerinden “aktif sanayi politikası” talep etti. “Ticaretin korunması” için AB’nin yapabileceği çok şey olduğunu söyleyen Kerner, yasal düzenlemelerle AB pazarına erişimin bedava olmasının önüne geçilebileceğini (kastedilen gümrüklerin artırılmasıdır), AB pazarında ticaret yapmak isteyenin Avrupa’da üretmesi sağlanabileceğini, AB dışından hammadde bağımlılığını azalmak için maden arama ve üretime geçme önündeki engellerin kaldırılmasını, bürokrasinin azaltılmasını talep etti.

Kerner’in sunduğu program görüldüğü gibi içerik olarak yeni değil, ABD ve Çin gibi ülkelerin uygulamalarından esinlendiği çok açık.

“BİZİ ARTIK CİD-Dİ-YE ALIN!”

Benner-Kerner ekibi, Berlin konferansında bütün hünerlerini sergilediler: Konferans için seçtikleri lokalden misafirlerin ağırlanmasına, ele aldıkları konulardan ileri sürdükleri taleplere kadar her şeyi “samimi bir sosyal partner olarak” yaptıklarını ortaya koydular.

Fakat ne var ki IG Metall hala hakkettiği derece ciddiye alınmıyor! Federal Maliye Bakanı Lars Klingbeil ve Federal Ekonomi ve Enerji Bakanı Katherina Reiche davet edilmişler fakat bakanlar “randevuların çakışması sebebiyle” biri sınırlı yetkili ve biri yetkisiz olmak üzere iki temsilci göndermişlerdi. Buna bayağı içerlemiş olmalılar ki hem Benner hem de Kerner, birkaç kez kürsüden “ne yazık ki davet ettiklerimiz gelemedi” dediler.

Sadece güvendikleri siyasetçiler değil, kendilerine çok yakın gördükleri “Gesamtmetall’deki sosyal partnerler” de sürekli sıkıntı çıkarıyorlar hatta Kerner’in dediği gibi “yukarıdan sınıf mücadelesi” (“Klassenkampf vom oben”) yapıyorlardı: Anlaşmalara, sözleşmelere rağmen ve en önemlisi IG Metall’e hiç danışmadan üretimi kaydırma, işten çıkarma vb. uygulamaları gündeme getiriyorlardı. Kerner. “Biz de sınıf mücadelesi yapmasını biliriz. Biraz unuttuk ama yeniden hatırlayabiliriz” diye sözde bir tehditle sermayeye, “gelin şu işleri birlikte çözelim” mesajı vermeye çalıştı.

ŞİMDİ HAREKETE GEÇME ZAMANI

Benner-Kerner ekibi, tüm bunları (daha fazlası için yerimiz yok!) Berlin konferansında 250 işyeri temsilcisinin karşısında yaptılar. Söylenenlere karşı çıkmak bir yana konuşmaları alkışlarla bölmeleri temsilcilerin de çok farklı olmadığını gösterdi. Bu tabi ki sürpriz olmadı – buna rağmen tablo üzücüydü.

Başbakan Friedrich Merz, “reformlar sonbaharını” ilan ediyor, Alman İşverenleri Birliği (BDA) Başkanı Rainer Dulger, “uygulamanın kışı” (“Winter der Umsetzung”) olmalı diyor. Çelik TİS görüşmelerine “talepsiz” giren Benner-Kerner ekibinin derdi ise Almanya’nın üretim merkezi olarak korunması ve rekabet gücünün artırılması!

Bu duruma son vermek, meydanı sınıf işbirlikçilerine bırakmamak bizim tutumuza bağlı. İşyeri toplantılarında “kim ne diyecek” diye bakmakla yetinmek yerine söz alarak kürsüye çıkmak, TİS komisyonu toplantılarında sessizce “bu kez bize neyi dayatacaklar” diye izlemek yerine işçilerin taleplerini buraya taşımak ve en alttan yukarıya doğru örgütlenmeye başlamak. Şimdi hükümetin sosyal saldırılarına, fabrikadaki işten atma ve çalışma koşullarının kötüleştirilmesine, silahlanmaya ve savaş tehlikesine ve aşırı sağın güçlenmesine karşı harekete geçme zamanı.

Close