Written by 09:32 POLITIKA

Atom bombasına giden yol

German Foreign Policy

Berlinli dış politika uzmanları, Almanya ve Avrupa’nın bağımsız bir nükleer yeniden silahlanması arayışında temkinli bir yaklaşım öneriyor. Alman Dış İlişkiler Konseyi (DGAP) tarafından yayımlanan Internationale Politik dergisinin güncel sayısına göre, yalnızca bir Fransız nükleer şemsiyesine boyun eğmek yeterli değil. Fransa, Kırma Gücü’nü (Force de Frappe) Rus karar alma merkezlerini tamamen yok etme tehdidiyle caydırıcılık sağlamaya odakladı. Alman Uluslararası ve Güvenlik İşleri Enstitüsüne (SWP) göre, Fransa taktik nükleer silahlara sahip değil ve bu nedenle Doğu Avrupa’da bu tür silahlarla bir Rus saldırısına yeterli yanıt veremez. Bir Alman veya Avrupa bombasının derhal edinilmesi, şiddetli bir direnişi tetikleyecek ve birçok başka devleti nükleer silah edinmeye teşvik edecektir. Bu nedenle, ABD’nin nükleer şemsiyesini bir süreliğine güvence altına almak ve bu arada kendi nükleer teknolojik kabiliyetlerini sessizce geliştirmek önemlidir. ABD’de şu anda Çin’e karşı bir nükleer ilk saldırı tartışılıyor.

AB’nin nükleer silahlanma konusundaki temel seçeneği, Fransa’nın nükleer silah potansiyeline güvenme şeklinde devam ediyor. Internationale Politik dergisinde yer alan makaleye göre, “Paris, 2020 yılından bu yana Avrupa ortaklarını, Fransa’nın Avrupa caydırıcılığındaki rolünü birlikte görüşmek üzere ikili diyaloglara davet ediyor.”

Alman hükümeti de bu konuda Fransız hükümetiyle görüşmeler yürütüyor. Ancak bu seçeneğin ciddi dezavantajları var. Berlin’deki Alman Uluslararası ve Güvenlik İşleri Enstitüsü (SWP), Fransız nükleer cephaneliğinin özellikle “Rusya’nın karar alma merkezlerini kabul edilemez bir hasarla tehdit etmek” için tasarlandığını belirtiyor.  Ancak Fransa, sözde taktik nükleer silahlara sahip değil. SWP, Rusya’nın örneğin Doğu Avrupa’da bu tür taktik nükleer silahlar kullanması durumunda, Paris’in “Nükleer potansiyelini kullanarak kontrolsüz bir tırmanışa -ve dolayısıyla ulusal intihara- kalkışma riskini göze almasının” pek olası olmadığını belirtiyor. Dahası, Fransa -Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un en son mayıs ayında vurguladığı gibi- nükleer kullanım üzerindeki tek karar alma yetkisinin kendisinden alınmasına hiçbir şekilde izin vermeye hazır değil. Macron, bu yetkinin gelecekte yalnızca Paris’te kalacağını açıkladı.

Almanya’nın kendi başına bir nükleer bomba üretme seçeneği de tartışılıyor. Bu, maliyetli ve zaman alıcı olarak görülüyor; ancak Der Spiegel dergisinin bildirdiğine göre, “Berlin diplomatları özel olarak bu senaryoyu göz ardı etmiyor.” Kabul etmek gerekir ki, böyle bir adım ciddi siyasi çalkantı ve çatışmalara yol açacaktır. Örneğin, Internationale Politik’e göre Rusya, “Nükleer yayılmayı önlemek için muhtemelen mümkün olan her şeyi yapacaktır.”

Rusya’nın hatırı sayılır bir nüfuzu var; çünkü “stratejik ve taktik nükleer silahlar aracılığıyla bir tırmanma avantajına” sahip olmaya devam ediyor. ABD’nin de “Avrupalıların kendi nükleer silahlarını geliştirmesine pek ilgisi yok.” Makale, Almanya veya hatta birkaç Avrupa devletinin “Kendi cephaneliklerini inşa edip Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması gibi sınırlamaları terk etmesi halinde”, “Sonuç daha fazla istikrarsızlık olacaktır” diye devam ediyor: “Dünya çapındaki devletler muhtemelen bu örneği izleyecektir” -“bu da istikrarsız, nükleer silahlı bir Avrupa’ya”, “öngörülemeyen iç ve dış politika dinamiklerine” ve dahası “dünya çapında giderek artan sayıda nükleer silah sahibine” yol açacaktır. Bu yol son derece risklidir.

Uluslararası Politika, Federal Cumhuriyet’in olası bir eylem planı için “üç ana görevi” ele alıyor. Makale, “İlk olarak,” diyor, “ABD’yi mümkün olduğunca Avrupa’nın savunmasında tutmaya çalışmak gerekir.” Bunun arka planında, AB’nin herhangi bir nükleer silahlanmasının önemli miktarda zaman gerektireceği ve Avrupa nükleer silahlarının şu anda Avrupa’da konuşlu olan ABD nükleer silahları kullanılarak faaliyete geçirilmesine kadar bir köprü kurulması gerekeceği gerçeği yatmakta. “İkincisi,” diye devam ediyor Internationale Politik, Avrupa devletleri “Konvansiyonel kapasitelerini genişletmeli,” çünkü onlar da Rus hesaplarını değiştiriyor. Üçüncüsü ise, “En kötü senaryoları simüle etmek, nükleer doktrinleri uyarlamak, teknolojik yeterlilikleri genişletmek ve ek nükleer yetenekler edinmek için Avrupa’da kapsamlı bir nükleer diyaloğu teşvik etmeleri” gerekecek. Bu, Almanya’yı veya daha doğrusu AB’yi kendi nükleer silahlarını nispeten hızlı bir şekilde üretme konumuna getirecek. Internationale Politik, “İkilem,” diye özetliyor, “ABD’yi Avrupa’nın caydırıcı gücünde tutarken aynı zamanda alternatifler geliştirmek”; ve bunu “Washington’a artık ihtiyaç duyulmadığı izlenimini vermeden” yapmak…

Bu bağlamda, Başbakan Friedrich Merz, yakın zamanda Federal Meclisteki Hristiyan Demokrat Birliği (CDU)/ Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) Parlamento Grubu Başkanı Jens Spahn’ın bir önerisine yanıt verdi. Spahn, Avrupa’nın “Caydırıcılık kapasitesine sahip olması” gerektiğini belirtmişti. Almanya, Belçika, Hollanda ve İtalya’da konuşlu ABD nükleer silahlarının bunun için yeterli olmadığını söyledi.

Almanya’nın nükleer silah edinip edinmemesi gerektiği sorulduğunda Spahn, “Hangi savunma reflekslerinin hemen ortaya çıkacağını biliyorum, ama evet: Bağımsız bir Avrupa nükleer şemsiyesi hakkında bir tartışma yapmalıyız” dedi. Bunun için Alman liderliği gerektiğini de ekledi: “Metafora sadık kalmak gerekirse, Fransa neredeyse kesinlikle kırmızı düğmesine basmamıza izin vermeyecek.” Spahn, nükleer silahlanmanın pahalı olacağını kabul etti; ancak “nükleer silahları caydıramayanlar” “dünya siyasetinin oyuncağı” haline geleceklerdi. Merz, önerinin erken olduğu konusunda uyardı. “Önümüzdeki yıllarda, hatta on yıllarca Amerika Birleşik Devletleri ile nükleer paylaşımı sürdürmek için her şeyi yapmak” gerekiyor. Bunun nedeni, Avrupa’nın nükleer silahlanmasının hatırı sayılır bir zaman gerektirecek olması. Merz, “Avrupa’nın savunma kabiliyetlerini mevcut yapılarla geliştirmemiz gereken zaman dilimini kesinlikle aşan” soruların cevaplanması gerektiğini belirtti.

Avrupa devletlerinin Rusya’dan gelen nükleer tehditlere karşı kendilerini savunmaları ve dolayısıyla nükleer silah geliştirmeleri gerektiği yaygın olarak söylenirken, Washington merkezli düşünce kuruluşu Atlantic Council’dan Matthew Kroenig gibi ABD uzmanları, ABD’nin olası bir nükleer ilk saldırısını değerlendiriyor. Kroenig, diğer yandan da Çin’in olası bir nükleer ilk saldırısının mümkün olduğunu iddia ediyor: Çin Halk Cumhuriyeti “Asla nükleer silah kullanmayacaksa”, “Nükleer cephaneliğini oluşturması” anlamsız, diye iddia ediyor. Gerçekte, Hindistan’ın yanı sıra tek ülke olarak Çin, nükleer ilk saldırıyı reddediyor ve prensipte nükleer olmayan güçlere karşı nükleer silah kullanmayacağını beyan ediyor. Kroenig, talebini, Çin’in olası bir ilk saldırısı ihtimalinden yola çıkarak, eğer Çin Halk Cumhuriyeti’nin Tayvan’ı askeri olarak ele geçirmesini engelleyemezse, ABD’nin nükleer bir ilk saldırıyı düşünmesi gerektiği yönündeki iddiasından türetiyor. Almanya veya AB’nin, bir Alman-Avrupa bombası edinmesi durumunda bunu düşünüp düşünmeyeceği ise bilinmiyor.

Çeviren: Semra Çelik

Close