Written by 08:15 AVRUPA

Avrupa’daki ‘siyasi krizler’ neyin habercisi?

YÜCEL ÖZDEMİR

Fransa’da haziran 2024’te yapılan erken genel seçimlerde mecliste salt çoğunluğu kaybeden Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, o seçimlerden bu yana dört başbakan değişikliği yaptı. Anlaşılan o ki Macron, 2027’ye kadar, istifa etmeden güven oyu almadıkları için devrilen hükümetlerle görev süresini doldurmak istiyor. Tabii yapabilirse…

Son Başbakan Sebastian Lecornu’nun, krizi çözme adına, ülkede güçlü direniş, grev ve eylemlere rağmen Macron tarafından meclis devre dışı bırakarak kararnameyle yasallaştırılan “emeklilik reformu”nda geri adım atması da sorunu çözmeyecek. Öneriye göre, emeklilik yaşı 2028 yılına kadar 64 yaşına çıkarılmayacak. Yani, tamamen iptal değil, erteleme öneriliyor.

Muhalefet partileri tarafından verilen ve dün yapılan gensoru oylamasında Lecornu Sosyalist Partiden destek alarak güven oyu almayı başardı. Lecornu, güven oyu almasına rağmen, kriz devam edecek. Zira hazırlanan bütçede pek çok alanda sosyal kısıtlama yer alıyor. Bütçe üzerinde yapılacak tartışmaların yeni bir krize yol açması muhtemel. Bu durumunda erken seçim güçlü bir olasılık olarak yeniden gündeme gelebilir.

Muhtemel ikinci bir erken seçim ya da vaktinde yapılacak seçimlerde Macron’un partisinin kayıp, aşırı sağcı Ulusal Birlik (Rassemblement National-RN) ve Boyun Eğmeyen Fransa’nın (LFI) kazançlı çıkması bekleniyor. Bu aynı zamanda yeni bir hükümetin kurulmasının daha da zorlaşacağı anlamına geliyor. Bir tarafın mecliste salt çoğunluğu sağlayacak bir ittifak kurmaması durumunda, bir yılı aşkın bir süredir varlığını sürdüren krizin derinleşerek sürmesi kuvvetle muhtemel. Emekçi sınıflara yönelik sürdürdüğü pervasız saldırılar eşliğinde son görev süresini tamamlamayı planlayan Macron’un bu hedefi de tutmayabilir. Zira, istifası her geçen gün daha fazla gündeme geliyor.

Hollanda’da erken seçim tabloyu değiştirecek mi?

Benzer bir tablo Hollanda’da da söz konusu. Aşırı sağcı Özgürlük Partisinin (PVV) iltica yasasını gerekçe göstererek hükümetten ayrılması üzerine 30 Ekim’de erken genel seçim kararı alınmıştı.

Yaklaşık iki hafta sonra yapılacak seçimler öncesinde yapılan anketlere göre, PVV oylarını yüzde 23.5’ten yüzde 30-31’e çıkarıyor. Oyunu artıracak bir diğer parti ise İşçi Partisi-Yeşiller ittifakı görünüyor. Son anketlere göre, seçimlerde yüzde 15 alan ittifakın erken seçimlerde yüzde 25’e yakın oy alması bekleniyor. Bu seçimlere, ittifak halinde giren İşçi Partisi ve Yeşil Sol, birleşme kararı almıştı. Anketlerdeki tahminlerin sandığa yansıması durumunda Hollanda seçimlerinden de aşırı sağ ve “sol” kârlı çıkacak. Tabii İşçi Partisine ne kadar “sol” denilebilirse…

Bu durumda Hollanda’da da seçimlerden sonra istikrarlı bir hükümetin kurulması zor görünüyor. Seçim sisteminde baraj olmadığı için meclise çok sayıda parti milletvekili gönderiyor. Bu nedenle, hükümet için birkaç partinin bir araya gelmesi gerekiyor. Son hükümet de dört partinin zar zor bir araya gelmesiyle kurulmuştu. Bu nedenle Hollanda’da siyasi kriz ve belirsizlik seçimlerden sonra da gündemde olmaya devam edecek.

Almanya’da koalisyon hükümetinde gerilim

Geçtiğimiz şubat ayında erken genel seçimlerin yapıldığı Almanya’da ise son birkaç gündür koalisyon ortakları Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partileri ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) arasında zorunlu askerlik üzerinden başlayan tartışmalara bakılırsa, hükümet dağıldı dağılacak. Mayıs başında göreve başlayan hükümetin ortakları arasında bir süredir değişik alanlarda tartışmalar yaşanıyor. Ortakların birbirine güvensizliği had safhada. En önemlisi de halkın hükümete ve Başbakana güveni alabildiğince düşmüş durumda.

Muhafazakar Hristiyan Demokratların, hükümetin büyük ortağı olmanın etkisiyle, daha önce SPD’nin öncülüğünde başlatılan askeri harcamaların artırılması ve militarist dış politikada vitesi yükseltmek istemesi, gelip “zorunlu askerliğe” takılmış görünüyor. Başbakan Merz’in de aralarında olduğu pek çok siyasetçi, en kısa sürede zorunlu askerliğin hayata geçirilmesini istiyor. Gönlünde zorunlu askerlik geçen SPD’li Savunma Bakanı Boris Pistorius ise parti içi dengeleri ve seçmenleri gözeterek ara bir yol bulmanın peşinde. Dün mecliste görüşülmeye başlanan “askerlik reformu”nda nasıl bir yasanın çıkacağı belirsiz.

Sadece zorunlu askerlik değil, sosyal yardım “Bürgergeld” (vatandaşlık parası), emeklilik yaşının yükseltilmesi, sigorta primlerinin artırılması gibi saldırılar nedeniyle halk arasında gelecek kaygısı gün geçtikçe artıyor. Her fırsatta emeklilik yaşının 67’den 70’e çıkarılması dillendirilirken sermaye örgütleri ve onların sözcüsü durumundaki partiler 8 saatlik iş günü yerine 13 saatlik iş günü öneriyor.

Denilebilir ki; Hristiyan Demokratlar, heybelerindeki en pervasız ekonomik ve sosyal saldırıları SPD’nin desteğiyle en kısa zamanda hayata geçirmek istiyor. SPD’nin tutum alması durumunda ise hükümetin dağılması gündeme gelebilir.

Son kamuoyu yoklamalarına göre, genel seçimlerde yüzde 20.8 oy alan aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin oyu yüzde 26-27 ile Birlik partilerini de geçmiş durumda. Bu demektir ki muhtemel bir erken seçim durumunda AfD birinci parti olarak çıkacak. Son seçimlerde yüzde 8.8 oy alan Sol Parti (Die Linke) ise oyunu yüzde 12’ye çıkarmış görünüyor.

Fransa, Hollanda ve Almanya özelinde ele aldığımız Avrupa’daki hükümetlerin durumu, diğer ülkelerde de çok farklı değil. Gelişmelerin gösterdiklerini şu şekilde özetlemek mümkün: Kıta çapında daha önce ikinci, üçüncü sıralarda yer alan aşırı sağcı, ırkçı partiler artık birinci sıraya yerleşmiş ve bu artık kanıksanır bir hal almış durumda. Merkezdeki muhafazakar, liberal, sosyal demokrat ve yeşil partiler güç kaybetmeye devam diyor. Savaşa, militarizme ve sosyal devletin tasfiyesine karşı çıkan sol sosyal demokrat partiler kısmen de olsa güç topluyor. Genel olarak sınıflar arası çelişkilerin derinleşmesi, ekonomik-sosyal sorunların ve korkuların büyümesine bağlı olarak siyasal kutuplaşma her seçimden sonra daha da belirgin bir hal alıyor. Bu durum aynı zamanda, kapitalist sömürü düzenine, savaş politikalarına karşı mücadele dinamiklerini ve olanaklarını büyütüyor.

“Siyasal krizler” ve gerilimlerin her ülkede aynı olmasa da, işçi sınıfına, emekçilere ve gençliğe gerçek bir değişim için güçlü örgütler kurmak için yeni fırsatlar sunuyor.

Close