Written by 13:25 KÜLTÜR

Deniz Gezmiş ve Aygün Kevrina’nın aşkı gün yüzüne çıkıyor

Zeliş Irmak

22 Nisan akşamı Kor Kitap’tan heyecanlandıran bir kitap duyurusu geliyor: 60 yıl sonra aydınlığa kavuşan bir hikaye… Aygün Kevrina’dan Deniz Gezmiş’e yazılmış bir hatıra: “Sırlarım İpte Asılı Kaldı Balım”

Aygün Kevrina’nın Deniz Gezmiş ile sevdasını, dönemin koşullarını ve yaşadıklarını anlattığı bu kitabı bir solukta okuyunca Sebahattin Ali’nin satırları yankılanıyor zihnimde: Hayat bir tesadüfler silsilesi imiş, âlâ…*

Bir sevda kaç hayata dokunur, bunca tesadüf nasıl yaşanır, bu denli içselleştirilmiş bir korumanın motivasyonu ne olabilir soruları kurcalıyor kafamı. Ancak Aygün Hanım bu sırrı artık Deniz’in yoldaşlarına emanet edip çekiliyor, röportaj vermek istemiyor. O, yalnızlığına yoldaşlık eden anılarıyla biz ise merakımızla baş başa kalıyoruz.

Yolu “Deniz”le buluşmuş Aygün Kevrina kendini ararken gelecek kuşaklara da sevdalı Deniz’i emanet ediyor. Gözü kara, zeki, kavgasında cesur olan Deniz Gezmiş’i yoldaşları yıllardır anlatıyor. Bu yolculukta, kendini, sevdiğini, aileleri ve hatta aşkı da dönüştürme çabasını görüyoruz. Ve bunu yaparken ille de sevgiyle yaptıklarını anlıyoruz. Bunu bir kez daha okumak; bir kadına sevdalı, şefkatli, sevecen Deniz’i ilk kez tanımak da devrim yolculuğunda insan kalabilme çabasına büyük katkı sunacaktır.

Kitabı ama en çok Aygün Hanım’ı konuştuk “Sırlarım İpte Asılı Kaldı Balım”ın Editörü Kübra Yeter ile. Görüşmemiz yer yer, “sevdalanmış kadınlar”ın sohbeti olarak aktı…

Aygün Hanım’ın gücüne, onu dinleyen, notlarını düzenleyen ve bizlerle buluşturanların emeğine sağlık.

Dosyayı eline aldığında nasıl bir kadınla tanıştın?

Benim için bir kadını ve hikayesini keşfetme yolculuğuydu. Büyük bir merakla başladım. İlk satırlarda, derdi olan, anlatmak istediklerini gizli kapaklı anlatmaya çalışan, kimseyi incitmek istemeyen ama gittikçe açılan bir kadınla karşılaştım. Ürkek çekingen bir karakterle karşı karşıyaydım. Onu susturan bazı sebepler vardı, bu çok belliydi. Fedakar da bir kadın. Kendisiyle çok kavga eden bir karakterdi aynı zamanda. Nasıl yapması, nasıl davranması gerektiğini kestiremeyen genç bir kadınla olgunlaşmış bir kadının arasında verilen bir kavgaya şahit oluyordum sık sık. İçinde tuttuğu o büyük sırla baş edemiyordu. İnatçı bir karakterdi. Özetle kırılgan, nahif, sevgisine çok bağlı ve bunlarla da güçlenmeyi bilmiş, hayatına devam edebilen bir kadındı karşımdaki.

Bu bir anı kitabı mı bir yüzleşme mi?

Bir anı kitabından fazlası, evet bir yüzleşme. Kitap iki bölümden oluşuyor. Yüzleşme ve hesaplaşma. Aygün Hanım yaşamış, kendisi de yaşadıklarını kabul etmeye çalışmış ve artık ağırlığını taşıyamaz olunca anlatmaya ikna olmuş. Yüzleşmesi sert. Yüzleşme bölümlerini okuduğumda bir kadının içtenliği ve açıklığıyla sarsıldım elbet. Aygün Kevrina bizimle kendi kişisel tarihini paylaştı. Bu unutulmadan kitabın okunmasını umarım. Bu bir kadının yüzleşmesi. Özellikle ’68’lerde yaşamış üniversite öğrencisi bir kadının mücadelenin bir parçası olmaya çalışmasını da anlamak açısından kıymetli. Sadece bir aşk kitabı olmadığını söylemek isterim. Dönemin gençlik hareketini anlamak için de kıymetli satır araları var.

Sana yansıyan ne oldu bu yüzleşmeden?

Bir editör olarak belirli bir mesafede kalmam gerekiyordu. Ama bir kadın olarak da bazen o mesafeyi kaybettim. Çünkü sadece bir sevda hikayesi değil, ‘60’lar Türkiyesi’ni de anlatıyor. O dönem bir kadının toplumda kendini kabul ettirmesi ya da özgür bir şekilde hayatını sürdürmeye çalışması, tüm zorluklara rağmen bir aşk yaşamaya çalışması… Bunlar çok olanaklı değildi dönemi düşününce. Aynı zamanda bu kadın bir şekilde mücadelenin de parçası, politik de bir yanı var. Satırları okurken bir kadın olarak -özellikle duygusal ilişkilerde- bugün ne aşamadayız, karşımıza sorun diye çıkarılan tabuları ne kadar kırabilmişiz tartışmasını da yaptım kafamın içinde.

Aygün Hanım inatçı bir kadın. Aşkına karşı dahi. Ne yapmak istiyor o dönem?

Bence yolunu arıyor. ‘Ne istiyorum, nasıl olmalı’nın yolunu arıyor. Tam ne yapabileceğini bilmiyor. Bir şeyleri değiştirmek istiyor ama bunun nasılını merak ediyor. “Başka bir dünya mümkün”ü fark etmiş bir kadın. Bağımsızlık, özgürlük isteyen, bu doğrultuda sorgulayan bir kadın olduğunu gösteriyor. Aşkında da öyle. Deniz’le ilişkisinde de önce bu sevdayı gizlemeleri gerektiğini kabul ediyor ama aslında onun karakterine hiç uygun değil bu. Sırf inandığı değerler uğruna, ona zarar vermemek için kabul ediyor bunu. Bu noktada çok git gel yaşıyor, dolayısıyla yolunu arayan birisi demek bana doğru geliyor.

Aygün Hanım’ın Deniz’le tartışmalarında da gördüğümüz gibi kendini ispatlama, ayakları üzerinde durabileceğini anlatma hali var sık sık.

Ailede el üstünde tutulan, sözüne değer verilen bir karakter Aygün Hanım. Babasının onun üzerinde büyük bir sevgisi var. Ona özgürlük alanı açılmış. O dönemde Anadolu’nun bir şehri Kayseri’den İstanbul’a okumaya gönderilmiş evin küçük çocuğu. Ama ailesiyle “aşk” üzerinden hiç karşı karşıya gelmemiş. Bocalaması veya kendini var etmeye çalışması buradan başlıyor. İstanbul’a geldiğinde protestolarla tanışıyor. Eylemci öğrencilerle tanışıyor. Eylemci öğrencilerin en önde olanına aşık oluyor. Deniz’in ona ara ara “sen geride dur” telkini tabii ki onda bir sorgulama yaratıyor. Ben böyle yetişmedim, nasıl durabilirim çıkışları oluyor bu yüzden.

“Yönlendirmenin ve kontrol etmenin olanaksız olduğu biriydi” diyor Deniz Gezmiş için. Aynı tanım Aygün Hanım’a da yapılabilir mi?

Evet. İkisi de ikna insanı. İkna edilmeleri lazım. İkisinin de aklına yatması lazım. O yüzden iki keçi bir köprüde karşılaşmış gibiler. Deniz’in bir evlilik isteği var. Fakat ilk önce Aygün Hanım bunu net bir şekilde, Deniz’i kaybetme ihtimaline rağmen reddediyor. Süreçte Deniz sorulara yanıt verdikçe, nedenini nasılını anlattıkça Aygün Hanım ikna oluyor. Benzer durum Aygün Hanım’da da yaşanıyor. Deniz’in karşı çıktığı bir konuda Aygün Hanım sebeplerini anlattıkça Deniz ikna oluyor. İkisi de baskın karakter. Karakterlerinden, kendilerinden ödün vermeden bir ilişki yürütmeye çalışıyorlar.

Aygün Hanım yaşadığı bir yılı “karanlık kuyu” diye de tarif ediyor. Nedir karanlık olan?

Aygün Hanım’ın yazdıklarından da anladığımız, o dönem gençler sert mücadele ediyor. Fakat devletin ne kadar ileri gidebileceği kısmı henüz akıllarında yok. Aygün Hanım ne kadar ileri gidilebileceğini gördükçe o kuyunun içine girdiklerini anlıyor. 6. Filo eylemlerine katılıyor, açlık grevlerine katılıyor. Bağımsız Türkiye mücadelesine omuz vermeye çalışıyor. Bir yandan gençlik hareketi içinde öne çıkan bir adamı seviyor. Bu ilişkiyi bir kişi bile bilmiyorken bir gün polisler karşısına dikiliyor ve bu ilişkiyi bildiklerini söylüyor. Örneğin Aygün Hanım’ın sorgusuna bir ABD subayı giriyor. Aygün Hanım “benim ülkemde beni nasıl bir ABD subayı sorgulayabilir” diye düşünüyor, bu gerçekle ilk defa yüzleşiyor. Devletin o korkunç yüzüyle karşılaşıyor.

Bir aşkın içindeki Deniz’i görmek onun sevdalı ve cilveli hallerini de okumak heyecanlandırıyor. Sen nasıl bir Deniz’le karşılaştın?

Enteresandı. Ben Deniz’in edebiyata olan tutkusunu biliyorum. Şiire, türküye, sanata aslında güzel olan her şeye ilgisi beni cezbeden kısmıydı. Böyle birinin aşktan, daha sıcak duygulardan uzak birisi olmayacağı aşikardı. Kitapta bu yanıyla karşılaşmak “haklıymışım” dedirtti.

Balla kurduğu ilişkiyi sevgilisine uyarlaması, derslerini takip etmesi, kitaplarını okuyup okumadığını sorması vb… Deniz’in bu yanını da görmek çok kıymetli. Mücadelede ilerletici bir figür oldukları için bazen sadece sert ve dirençli yanlarına odaklanıyoruz. Onların insan olduğunu, sevilebilir sevebilir, üzülebilir, üzebilir olduklarını unutuyoruz. Oysa bu duygular onları o yapan özelliklerin toplamı. Bu aynı zamanda Deniz’in, her duygusuyla herkese temas edebilir olduğunu da gösteriyor.

Aygün Hanım’la ilişkilerine bakınca kızdığım yanlar da vardı, bunlar uzun uzun düşünmeme de sebep oldu. Fakat iki insan arasındaki ilişkiye bugünden bakıp dönemi ve şartları atlayarak yargılamak doğru olmaz.

Aygün Hanım Deniz’i gördüğü ilk gün hayatının değişeceğini ve bir daha eskisi gibi olmayacağını anlıyor. Peki Deniz Gezmiş için Aygün Hanım hoş bir seda mıydı?

Öncelikleri her zaman elbette devrim. Aygün Hanım’ın hikayesinden de anladığımız “hoş bir vakit geçirelim” değil yaşadıkları. Önceliklerinden sapmadan, aşkın kafalarını dağıtmasına izin vermeden bu sevdayı yaşamaya çalışıyorlar. Buluşmaları, geçirdikleri vakit kısa kısa ama oldukça gerçek sevgi dolu. Sevdalarını büyüten bu oluyor. Yoldaşları Deniz’i anlatırken “onu hiçbir şey yolundan döndüremezdi” diyor. Evet aşkı da döndürmeyecekti ve Aygün Hanım bunun farkındaydı. Deniz bu aşkı da yüklenip yürüyordu yolunu.

Bu hikayede kafanda soru işareti kalan ne oldu?

Aygün Hanım’ın hikayesinde yanıt bulamadığım sorulardan birisi, artık görüşemez aşamaya geldiklerinde Deniz acaba neden aramadı, neden ulaşmaya çalışmadı oluyor. Ya da aradı mı, sordu mu, ne yaptı? Ama bunu hiç bilemeyeceğiz…

Hüseyin İnan’la memleketliler ve yıllar sonra arkadaş da oluyorlar. Bu “tesadüfler” şaşırttı mı seni de?

Öncelikle Hüseyin’le aralarındaki yoldaşlık halini çok kıymetli buldum. Anlatılamayanlara, sırlara karşın birbirlerine olan nahif yaklaşım, ince bir yerden birbirlerini anlıyor oluşları ve sohbetlerinde birbirlerini geliştiriyor olmaları etkiledi beni.

Tesadüflere gelince… Hikayeyi okurken elbette “nasıl bu kadar tesadüf olur” dediğimiz her şeyin hayatın akışında mantıklı bir açıklaması var. Dönemsel düşünmeyi ihmal etmemek lazım. Okuyan, sorgulayan, sosyalizmi arzulayan gençlerin birbirini bulması tesadüf değil.

Aygün Kevrina kendisi mi anlatmak istedi, sizi buldu? Siz mi arayıp Aygün Hanım’ı buldunuz?

Aygün Hanım buldu. “Her şey kafamda hazırdı ama kağıda dökmem lazımdı” diyor. Bir kırılma anı yaşıyor ve yazmaya başlıyor. Yıllar geçse de bu sırrı anlatma konusunda kendini zor ikna ediyor. Deniz’in hatırasına çok kıymet veriyor. Bu sırrı da ilk önce Deniz’i çok iyi tanıyan, onu da Deniz’le yaşadıklarını da yargılamayacak biriyle, Aydın Çubukçu’yla paylaşıyor. Bu anılar yıllar sonra artık paylaşılmaya hazır hale geliyor. Fakat kitap olacağını hiç düşünmemiş bile.

Aygün Kevrina ile görüşmeleri Cavit Nacitarhan yaptı. Titiz çalışmasıyla aslında bize temiz bir iş teslim etmiş oldu. Onunla çalışmak oldukça öğretici. Kor Kitap adına anmalıyım onu. Ginkokitap’ın web sitesinden satın alınabilen kitap 9 Mayıs 2025’ten itibaren tüm kitapçılarda olacak.

Close