HAYRİ ÇAKIR
Deutsche Post/DHL tekeli Mart ayı başında yıllar önce sendika ile yapılmış olan anlaşmayı tek taraflı olarak sonlandırdı. Almanya’nın 49 bölgesinde şimdilik paket dağıtımı için limited şirketleri kurdu. Kendisi anonim şirketi olan Deutsche Post kurduğu 49 şirketin şimdilik sadece paket dağıtımı ile sınırlı olacağını açıkladı. Deutsche Post’un bu adımla, sendikayı ve sendikal örgütlenmeyi zora sokmanın ve var olan hakları ortadan kaldırmanın planlarını yaptığı belirtiliyor.
Kurulan bu yerel 49 limited şirket bölgesel olacak ve her bölgede posta işletmesinin görevlendirdiği yöneticiler tarafından idare edilecek. Çalışanlar, aynı işi yapacaklar, aynı lokali kullanacaklar, aynı kantinde alışveriş yapacaklar hatta aynı tuvaleti kullanacaklar. Ama kendi işleri konusunda birbirleri ile konuşamayacaklar, aynı haklara sahip olamayacaklar, ortak temsilcileri olmayacak. v.s,.
DEUTSCHE POST NE YAPMAK İSTİYOR?
Peki neden bu yönteme ve şirketlere ihtiyaç duyuldu; bu adımın alt yapısı nasıl hazırlandı?
Tüm Almanya genelinde 140 bin çalışanı bünyesinde barındıran işletmede, çalışanların yaklaşık 26 bini süreli iş sözleşmesine sahip. Ve bunların büyük çoğunluğunun sözleşmeleri 31 Aralık 2015’te sona eriyor.
Normal koşullarda en fazla 2 yılla sınırlı ve en fazla 3 kez uzatılabilir olan sözleşmeler, havadan-sudan gerekçelerle 7-8 hatta 10-12 yıla kadar uzatılmakta. Bu uygulama ile çalışanlar üzerinde daha fazla baskı-tehdit ortamı yaratılmakta.
Mart ayında 49 bölgede kurulan (Delivery) paket dağıtım şirketlerinin sadece paket dağıtımı ile sınırlı olmayacağını tüm posta çalışanlarının bildiği bir gerçek. Geçtiğimiz yıllarda yıllık ortalama net karını yüzde 8 artıran Deutsche Post, gelecek yıllarda karına daha fazla kar katmak için ilk etapta işçi giderlerinden kısıtlamaya gitme planları yapıyor.
Bu yeni kurulan şirketlerde çalışanlar, Deusche Post işçileriyle aynı yerde çalışmalarına ve aynı işi yapmalarına karşın yüzde 20’lere varan oranda daha az ücret alacaklar. Kötüleştirmeler sadece ücretle sınırlı kalmıyor; emeklilik vb. birçok sosyal haktan da yoksun bırakılacaklar.
Uzun dönemdir bu alanda faaliyet sürdüren işletmeler örnek gösterilerek, şirketin rekabet gücünü korumak için böyle bir girişime ihtiyaç olduğu ileri sürülüyor. Sürekli 8,5 Euro asgari ücret örnek gösterilerek, DPD-UPS ve Hermes gibi paket dağıtan işletmelerle rekabet edebilmek için işçi giderlerinin düşürülmesi gerektiği propagandası yapılıyor.
Ama diğer taraftan her yıl payını artırarak yüzde 43 olan paket dağıtım oranı ve mektupta rakip tanımayan Deutsche Post, geçtiğimiz yıl net karını yüzde 8 artırarak 3 milyara çıkarmıştı. Deutsche Post’un hissedarlar toplantısında, her yıl aynı oranda bir artışla 2020 yılına kadar yıllık karın 5 milyara çıkarılacağı ilan edilmişti.
Bugün kurulan yerel şirketlerle işçi haklarını budama girişimi işte bu planın bir parçası olarak gündeme gelmiş bulunuyor.
KAR ARTTIKÇA İŞÇİ ÜCRETLERİ DÜŞTÜ
Geçtiğimiz yılarda düzenli olarak cirosunu ve ona bağlı olarak karını artıran tekel bunun karşısında değişik yöntem ve uygulamalarla işçilerin ücretlerini düşürdü. 2001 yılında kadrolu olan işçiler eski işçilere nazaran yüzde 15-20 civarında daha az ücret ve sosyal haklara sahiplerken sonraki yıllarda ek bir ücret grubu (0) oluşturarak daha düşük ücret ödenmeye başlandı.
Bu duruma sendikanın yeterince tepki göstermemesi ve sessiz kalması da bu saldırıların hayata geçmesinde etkili oldu kuşkusuz.
Bu daha yetmiyormuş gibi ilk etapta 6 bin ve bunu takiben diğer kadrosuz işçileri de hedefleyen bir saldırı paketi daha gündeme getirildi. Tekel yönetimi, hedeflenen 5 milyar Euro’luk kar sınırına ulaşmanın sadece paket dağıtımında hayata geçirilecek bu operasyonla mümkün olamayacağını biliyor. Bu nedenle asıl hedefin, diğer bölümlerde süreli sözleşmeyle çalıştırılan yaklaşık 20 bin işçi olduğu söylenebilir.
Bu bölümlerdeki işçilerin de benzer şekilde küçük limited şirketlere devredilmesi planı sözkonusu. İşçinin ücret ve çalışma şartlarından sağlanan kısıtlama ile elde edilen karlar hissedarlar ve şirket yöneticilerin cebine gidiyor. Her yıl hissedarlara ödenen kar payları ile şirket yöneticilerinin maaşlarındaki artış bunun somut göstergesi durumunda.
Deutsche Post YK Başkanı Appel’in yıllık maaşı, (tabii ki primler hariç!) 5.4 milyondan 9.6 milyon Euro’ya çıktı. Appel, bu maaşla Almanya’da en fazla maaş alan 3. yönetici unvanını elinde bulunduruyor.
1993 yılında özelleştirilen posta işletmesinde Alman devletinin hala yüzde 21 payı var. Bu sayıyla orantılı olarak da devlet memuru statüsünde çalışan bulunuyor. Bunlar fiili olarak maliye bakanlığına bağlılar, yani işverenleri maliye bakanlığı. Yukarıdaki saldırılar karşısında hükümet de sessizliğini korumakta. Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi Bakanı SPD Genel Başkanı Gabriel, DPAG Şefi Appel’e sadece SPD başkanı olarak devlet memurlarının grev kırıcısı olarak kullanılmamaları konusunda bir mektup yazarak görevini yapmış oldu.
Bilindiği gibi devlet memurları grev yapamıyor ama 1993 yılındaki bir Anayasa mahkemesi kararına göre grevcilerin yerine de çalıştırılamıyorlar. Ama fiili duruma bakıldığında memurların grev kırıcısı olarak kullanıldığı görülmekte. Hessen eyaletinde bir memurun bu duruma karşı maliye bakanlığına yaptığı şikayet bakanlık tarafından geri çevrilmişti.
İŞÇİLER ÖFKELİ VE İSTEKLİ
1 Nisan’da başlayan görüşmelerde sendika olası gelişmelere karşın hazırlıklara aylar önceden başladı. İşyeri toplantıları, sendika temsilcilikleri toplantıları yapıldı ve grev komiteleri oluşturuldu. İlk olarak haftalık çalışma süresinin tam ücret karşılığı 38.5 saatten 36’ya indirilmesi talebi işçiler tarafından sevinç ve coşkuyla karşılandı. Çünkü son yıllarda yükseltilen çalışma temposuna karşı en iyi cevabın çalışma süresinin kısaltılması olduğu konusunda hemfikirlik sözkonusuydu.
Ayrıca artık savunmadan çıkılıp karşı saldırıya geçilmesi gerektiği düşüncesi de giderek hakim olmakta. Bugüne kadar yapılan 5 görüşmede her defasında on binlerce posta çalışanı bir veya iki gün işi durdurarak sendikaya destek oldu.
27 Mayıs günü Frankfurt’ta hissedarların yıllık toplantısının yapıldığı salonun önünde 5 bini aşkın posta çalışanı coşkulu bir protesto gösterisi yaptı. Gösteriye katılan Ver.di Genel Başkanı Bsirske yaptığı konuşmada, posta patronlarının yasa tanımaz tutumunu sert bir dille eleştirdi. Bütün Ver.di sendikasının posta grevinin arkasında olduğunu ve sonuna kadar destekleyeceklerini belirtti. Memurların grev kırıcısı olmaya zorlanmalarının, hükümeti harekete geçirmesi gerektiğini de belirten Bsirske, buna sessiz kalmanın mahkeme kararlarının çiğnenmesi anlamına geldiğini söyledi. Bsirske, “Onlar tek taraflı olarak anlaşmaları ve yasaları tanımıyorlar, bizler de bu duruma karşı sessiz kalmayacağız” diye konuştu.
DAYANIŞMA BÜYÜYOR
Gösteriye Sol Parti, Yeşiller ve SPD milletvekilleri ve temsilcileri de katılarak destek verdiler. Merkezi Londra’da bulunan ITF (Uluslararası Taşıma İşçileri Federasyonu) Sekreteri İngo Murowski de eyleme katılarak kendilerine üye sendikaların dünyanın dört bir yanından gönderdikleri dayanışma mesajlarını iletti. ITF’in Alman posta işçilerinin yanında olduğunu belirtti.
Şimdi gözler 31 Mayıs’ta başlayan TİS sürecinde. 1-2 Haziran günleri 36 saatlik haftalık çalışma süresi ve bir yıl için yüzde 5,5 ücret artışı talebi ile masaya oturulacak. Ver.di sendikası, bu günlerde yaygın olarak uyarı grevleri yapılacağını duyurdu. Eğer bir anlaşmaya varılamazsa, uzun süreli grevlerin gündeme geleceği belirtiliyor. Böylece kreşlerdeki eğitmenler ve makinistler gibi postacılar için de sıcak bir yazın gündemde olduğu görülüyor.
