Written by 07:00 ÇALIŞMA YAŞAMI

Dönüşümün faturası işçi ve emekçilere!

Sermaye, partileri ve işbirlikçi sendika merkezleri, “sanayi merkezi Almanya’nın geleceği için” el ele verdiler: Ocak sonunda sermaye örgütleri 10 maddelik programlarını yayınladılar. Şubat ayında Birlik partileri, Nisan ayında ise FDP 12 maddelik programlarını ilan ettiler. Mayıs ayında ise IG Metall 11 maddelik program yayınladı. Sermaye yanlısı programların yayınlanması önümüzdeki dönem sınıf çelişkilerinin giderek artacağı anlamına geliyor.

UMUT YAŞAR

Sermaye yanlısı medya son birkaç yıldır Almanya sanayisi ile ilgili sürekli felaket haberleri yayınlıyor. Buna göre, “Almanya ciddi bir sanayisizleşme tehlikesi altında” bulunuyor. Hatta bu “tehlike”, karşı önlem alınmadığı için her geçen gün büyüyor. Bu haberlere ilişkin yayınlanan yorumlara inanacak olursak, “son birkaç kuşağın bin bir zorlukla kurduğu bu refah ülkesi artık bir uçurum kenarında” ve “acil olarak bir dizi önlem alınmalı.”
Medyada yer alan yazılarla geniş işçi ve emekçi kitlelerine, “ya dönüşüm (“Transformation”) ya da sanayisizleşme” (“Deindustrialisierung”) arasında karar verilmesi gerektiğini izlenimini veriyor. Bu açıktan böyle söylenmiyor tabi ki, bu haberleri okuyanlar “kendi özgür iradeleriyle” bu sonuca varıyorlar…
Almanya’da ekonomisinde sıkıntı yaşandığı doğru. Bir süredir resesyon girme ile mini büyüme arasında mekik dokunduğu aşikâr. Ancak “sanayisizleşme tehlikesi” iddiasının abartı olduğu gerçeği bir yana daha fazla sübvansiyon almak ve yeni sosyal saldırılar için “özel bir şantaj yöntemi” olarak değerlendirmek daha isabetli olur.

SERMAYENİN İSTEMEDİĞİ YOK GİBİ
Almanya’nın dört büyük sermaye örgütü BDI (Alman Sanayicileri Birliği), BDA (Alman İşverenleri Birliği), DIHK (Alman Sanayi ve Ticaret Odası) ve ZDH (Alman El Zanaatkarları Merkez Birliği) 30 Ocak günü yayınladıkları “Başbakana açık mektupta”10 maddelik* taleplerini ilettiler.
Mektupta Başbakan Olaf Scholz’u, 1 Mart günü Münih’te düzenlenen “Alman ekonomisinin üst düzey görüşmelerine” davet eden sermaye örgütleri, görüşmede 10 maddelik programlarını bu kez, “Güveni yeniden kazanmak ve üretim merkezi Almanya’yı güçlendirmek için on madde” (“Zehn Punkte, um Vertrauen zurückzugewinnen und den Standort Deutschland zu starken”) başlığı altında tekrar başbakana verdiler.
Düzenlenen basın toplantısında, Alman Sanayicileri Birliği (BDI) Başkanı Siegfried Russwurm, Alman hükümetinin enerji politikasını “tuhaf ve utanç verici” olarak nitelendirirken, Alman İşverenleri Birliği (BDA) Rainer Dulger, “şirketler Alman hükümetine olan güvenini kaybetti” dedi. Kısacası yayınlanan açık mektup ve iletilen 10 maddelik programla sermaye, hükümetine, “tuhaf ve utanç verici enerji politikasından vazgeçme” ve bu yoldan tekrar sermayenin güvenini kazanma şansı veriyor!
Sermayenin ağır toplarının hükümetten istemedikleri yok gibi; Rekabete dayanıklı elektrik fiyatından, daha hızlı planlama ve onay prosedürlerine, bürokrasinin azaltılmasından öncelikli altyapı yatırımlarına, vergi reformundan nitelikli işgücüne, sosyal güvenlik sisteminin budanması, emeklilik yaşının yükseltilmesi ve maaşlarının düşürülmesi, Tedarik Zinciri Yasası’nın içinin boşaltılması ve Alman sermayesi için serbest pazarların artırılması.

PROGRAM ÜZERİNE PROGRAM…
Koalisyon hükümetinin iki büyük ortakları SPD ve Yeşiller partileri kendilerine sunulan maddeleri inceleme sözü verirken ana muhalefet partileri CDU/CSU, kısa süre içinde sermayenin 10 maddelik programını kopyalayıp üstüne iki madde ekleyerek, “Ekonomik dönüşüm şimdi – Alman ekonomisi için acil program” (“Wirtschaftswende jetzt – Sofortprogramm für die deutsche Wirtschaft.” Bkz.: https://dserver.bundestag.de/btd/20/103/2010371.pdf) başlığıyla kamuoyuna sundular.
10 Nisan’da ise hazırlanan metin Federal Meclis’e önerge olarak sunuldu. Yapılan tartışmadan sonra önerge, meclisin ekonomi konseyine havale edildi.
Hükümetin küçük, sermayenin büyük ortağı FDP ise sermayenin 10 maddelik ve Birlik Partileri CDU/CSU’nun 12 maddelik programlarını harmanlayarak “Ekonomik dönüşümü hızlandırmak için 12 madde” başlıklı programını yayınladı. (Bkz.: https://www.fdp.de/beschluss/beschluss-des-praesidiums-12-punkte-zur-beschleunigung-der-wirtschaftswende)
CDU/CSU programının üslubu FDP’nin programından görece daha usturuplu olduğu göze batıyor. Örneğin CDU/CSU, ücretlerdeki sosyal güvenlik aidatlarının yüzde 40’ı (işveren ve işçi aidatının toplamı) aşmamasını talep ederken FDP hızını alamayarak, sosyal yardım (“Bürgergeld”) alanların üzerlerine düşeni yapmamaları durumunda aldıkları yardımın yüzde 30 kesilmesini talep ediyor ve ekliyor: “Katı yaptırımlar için anayasal boşluk kullanılmalıdır, bu yardımların tamamen iptal edilmesine kadar varmalıdır.” Oysa Federal Anayasa Mahkemesi 2019 yılında aldığı bir kararda, yaptırım olarak yüzde 30’dan fazla kesinti yapılmasını Anayasaya aykırı olarak geri çevirmişti. Ama hükümetin küçük ama sermayenin büyük ortağı olan FDP açıktan anayasanın çiğnenmesini talep ediyor!
Parlamentonun önümüzdeki üç yıl içinde yeni bir sosyal ödeme karar altına almamasını talep eden FDP, sosyal yardımın (“Bürgergeld”) 2025 yılında artırılmamasını talep ediyor.
Her iki parti de fazla mesailerin artması için vergi reformu talep ederken, çalışma sürelerinin esnekleştirilmesini ve uzatılmasını talep ediyorlar. FDP, yaşlıların emekliye ayrılmamaları için maddi olarak “cazip teklifler” sunulmasını talep ediyor. Yine her iki parti de işletme vergilerinin yüzde 25 ile sınırlandırılmasını istiyorlar.
FDP’nin en “ilginç” taleplerinden biri de programın 10. Maddesi. “Yenilenebilir enerjilere yönelik sübvansiyonların mümkün olan en kısa sürede sona erdirilmesi” talep edilen bu maddede ayrıca, “Yerli enerji rezervlerinin kullanımını arttırmak istiyoruz” deniliyor. “Yerli enerji rezervleri” ile kastedilen nükleer enerji ve taşkömüründen başka bir şey değil elbette.

IG METALL, “ADİL BİR SANAYİ ÜLKESİ” İSTİYOR
Geçen sene IG Metall sendikasının başkanlığına seçilen Christiane Benner, sınıf işbirlikçiliği konusunda gideni (Jörg Hofmann) aratmayacağını hemen göstermişti. Genel Kurul öncesinde basına verdiği bir demeçte sanayisizleşme tehdidinden söz eden Benner şöyle diyordu: “Bu sinsice ilerleyen bir sanayisizleşme. Onu bu kadar tehlikeli yapan da bu.” Benner’in çıkardığı sonuç ise “sanayi merkezi Almanya’nın geleceği için hep birlikte hareket etmek.”
Yayınlanan programlar arasında en kapsamlı olanı, “Zaman daralıyor – Modern, yenilikçi ve adil bir sanayi ülkesi için 11 madde” (“Die Zeit drängt – 11 Punkte für ein modernes, innovatives und gerechtes Industrieland” Bkz.: www.igmetall.de/download/20240515_11_Punkte_.pdf) başlığıyla IG Metall tarafından hazırlamış.
Programın girişinde, “Almanya’nın başarılı bir sanayi ülkesi olarak kalmasını istiyoruz. Hedefimiz: İnovasyon ve yeni teknolojilerde zirveye oturmak” denilirken uluslararası alanda rakiplerde seçilmiş: “Çin, ekonomisini büyük ölçekte geliştirmek için agresif bir inovasyon ve sanayi politikası izlerken ve ABD’de geniş tabanlı “Enflasyon Azaltma Yasası” başlıklı teşvik programı ABD ekonomisini canlandırırken, Almanya borç freninde ısrar ediyor. Sonuç: Almanya durma noktasında ve küresel rekabette zemin kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya.”
IG Metall’in programının birkaç yerinde “eleştirel yaklaşımlar” zar zor seçilse de asıl olarak sermaye ve emek arasındaki uzlaşmaz çelişkinin üstü örtülüyor, sınıf işbirlikçiliği açıktan savunuluyor. Bununla yetinilmiyor, ülke içindeki kapitalist rekabet bile “dış güçler” karşısında ikinci plana itiliyor: “…Tüm bu nedenlerden ötürü, sektörel sınırları aşıp, tüm değer zinciri boyunca, araştırma ve geliştirmeden üretim ve geri dönüşüme kadar bütün şirket alanlarını aşarak güçlerimizi birleştiriyoruz.”

MİLYARLAR SERMAYE İÇİN
IG Metall 2023 sonunda yayınladığı bir bildiride, “Üretim merkezi Almanya’nın korunması için on yıl zarfında 600 milyar euroya ihtiyaç olduğunu” ilan etmişti. 15 Mayıs günü yayınlanan bu program ise bu 600 milyar euronun nasıl harcanması gerektiği konusuna açıklık getirdiği gibi ek finans kaynaklarının nasıl sağlanabileceğini ortaya koyuyor.
“Yarın için şimdi yatırım yapın” başlığı altında şöyle deniliyor: “Her yıl yaklaşık 60 milyar euro, bu GSYH’nin yaklaşık yüzde 1,4’üne denk geliyor: Alman devletinin önümüzdeki on yıl içinde sadece kamu altyapısına yatırması gereken miktar bu. Demiryollarının, enerji şebekelerinin, 5G ağlarının ve şarj altyapısının çalışmasını sağlamanın tek yolu bu. Ancak o zaman dijitalleşme ve yapay zekâ ekonomimize gerekli ivmeyi kazandıracaktır. Yarı iletken, batarya ve hidrojen üretimi için teşviklere ihtiyacımız var…
“Biz de sürekli sübvansiyonlardan yana değiliz” denilirken, “geçiş sürecinde ve gelecek alanlarının atılım yapmasını sağlamak için işletmelerin ve tüketicilerin teşvik edilmesi gerekmekte” deniliyor ve ekleniyor: “İşleyen, sürdürülebilir bir ekonominin temellerini şimdi atmak istiyoruz.”
Ayrıca “yeni borç sınırının” GSYH’nin yüzde 0,35’ten yüzde 1,5’e yükseltilmesini talep eden IG Metall, “Böylece ek olarak 47 milyar daha elde edilebilir” diyor. “Bir diğer olanak” olarak, “Dönüşüm için özel fon” (“Sondervermögen für die Transformation”) talep ediliyor.
“Destek isteyen kurallara uymalı” başlığı altında ise, “devletin kilit ürünleri ve teknolojileri hedefli desteklemesini istiyoruz. Ama vergilerimizin kuralsız harcanmasını istemiyoruz” deniliyor ve teşvik alan işletmelerin toplu sözleşmelere bağlı kalmalarını, üretim merkezini ve istihdamı güvenceye almalarını ve eğitim olanaklarını artırmalarını bekledikleri belirtiliyor.

ÇELİŞKİLER ARTACAK
Alman tekellerinin ne zaman uluslararası alanda rekabet gücü zayıflamaya başladıysa sermaye yanlısı partiler ve sendikalar “üretim merkezini korumak” üzere harekete geçtiler. 1966’da gündeme gelen “Uyumlu Eylem Planı” (“Konzentrierte Aktion”), 1995’te gündeme gelen “İş için Birlik” (“Bündnis für Arbeit”) ve 2022’de tekrar gündeme gelen “Uyumlu Eylem Planı”, Almanya’da hakim olan korporatist tutumu gösteriyor.
Her ne kadar Başbakan Olaf Scholz, “Uyumlu Eylem Planı’nın sona erdiğini” ilan etse de bu gerçeği yansıtmıyor. Aksine sermaye, hükümeti ve sendikaların işbirlikleri güçlenerek devam ediyor. Sermayenin ileri sürdüğü taleplere, partilerin, IG Metall ve IG BCE** gibi sendikaların da programlar yayınlayarak destek vermeleri önümüzdeki dönem uluslararası rekabetin şiddetleneceğini dolayısıyla ülke içindeki sınıf çelişkilerinin giderek artacağı anlamına geliyor.
Sermayenin rekabet gücünü artırmak için ileri sürdüğü bütün taleplerin faturası işçi ve emekçi kitlelerine çıkarılacak. Bu sadece devlet kasalarının talan edilmesi ve sosyal hakların gasp edilmesiyle gerçekleşmeyecek. Aynı zamanda Almanya’daki üretimin maliyeti daha da aşağı çekilerek – parça başı üretimin maliyeti düşürülerek, sömürü oranı yükseltilerek gerçekleşecek.
Tüm bunların hayat bulması için sermaye ile ittifak halindeki işbirlikçi sendika yönetimleri, sendikaların ve fabrikaların içindeki, işyeri temsilciliklerindeki mücadeleci güçlere karşı saldıracak, bunları zayıflatarak ve tecrit etmeye çalışacaklar. Dolayısıyla önümüzdeki dönem aynı anda birkaç cephede birden mücadele etmek zorunda kalacağız.

* Açık mektup ve 10 maddelik program için bkz.: www.dihk.de/de/brief-an-kanzler-durchstarten-fuer-den-standort-deutschland-111850
** IG BCE, 12 maddelik bir programı 23 Mart 2023’te yayınlamıştı.

Close