Written by 09:11 AVRUPA

Fransa: Bütçe yoksulları vuruyor, zenginleri koruyor

Cyprien Boganda / Humanite

Basında da, parlamentoda da 2026 bütçesi “korkunçluklar müzesi” olarak anılmaya başladı. Bu tanımı ilk olarak sendikalar, (Önceki Başbakan) François Bayrou’nun açıkladığı kemer sıkma paketini tarif etmek için kullanmıştı; daha sonra Bayrou’nun yerine gelen Sébastien Lecornu’nun benzer çizgideki tasarısı için sol muhalefet tarafından yeniden kullanılıyor.

Sosyal Güvenlik Finansman Yasası salı günü Ulusal Mecliste görüşülmeye başladı. Metin birkaç olumlu madde (Örneğin emeklilik reformunun ertelenmesi) yanında, halkı zorlayacak bir dizi tedbir içeriyor.

Yine, son yirmi yılda olduğu gibi, bu yeni kemer sıkma saldırısı da kamu maliyesindeki denge gerekçesiyle savunuluyor. Çalışma Bakanı Jean-Pierre Farandou ciddi bir tonla şöyle konuşuyor: “Sosyal Güvenlik ortak bir değerdir. Onun dengesini sağlamak için cesaret göstermezsek iş kontrolden çıkar. Bir noktada ne emeklilikleri ne de sağlık geri ödemelerini yapabilecek durumda oluruz.”

Bu felaket söylemi, geçtiğimiz yıl Eski Başbakan Elisabeth Borne’un “Bütçe geçmezse Vitale kartları (Fransa’nın sağlık sigortası kartı) çökecek” tehdidini hatırlatıyor.

Ekonomist Nicolas Da Silva ise France Info’ya şöyle konuşuyor: “Medya ve siyasi söylemlere bakınca sosyal güvenlik her yıl batacakmış gibi geliyor. Oysa bu gerçekleşmiyor. (…) ‘Sosyal güvenlik açığı’ denilen şey, 2025’te 644 milyar avro gelire karşılık 21.9 milyar avro açık demek; yani gelirlerin sadece yüzde 3.4’ü. Tüm kamu harcamaları içinde ise sadece yüzde 0.74.”

Yani “uçurum” denilen şey o kadar da derin değil.

Tam da PLFSS görüşmeleri başlamadan önce yayımlanan raporda sayıştay, alarmı biraz daha yükseltiyor. Sosyal güvenliğin nakit akışını yöneten Acoss’un (Merkezi Sosyal Güvenlik Kurumları Ajansı) “Yakında likidite krizine girebileceğini” söylüyor. Yani Acoss’un piyasalardan borçlanarak yürüttüğü sistemde kısa vadede finansman sıkıntısı doğabileceği ileri sürülüyor. Ancak Acoss içinde üst düzey bir kaynak durumu böyle açıklıyor: “Gerçekte hiçbir likidite sorunu yok. Sadece daha uzun vadeli borçlanıyoruz. Tek sorun, 2026 için belirlenen 83 milyar avroluk borçlanma tavanını aşma ihtimali. Onu da PLFSS’ye bir değişiklik ekleyerek yükseltmek mümkün.”

Tarihte görülmemiş bir kemer sıkma

Sayıştay açıkça söylüyor: Sağlık alanında öngörülen tasarruflar tarihte eşi görülmemiş bir ‘çaba’.

PLFSS basın dosyasında bu kesintiler “Herkesin sağlık tüketiminde sorumluluk alması” adı altında toplanıyor. Örneğin tıbbi muayene, ilaç ve tahlillerdeki katılım payları iki katına çıkarılıyor. 2024’te zaten ikiye katlanmış olan bu katkılar, şimdi yeniden ikiye çıkacak; devlet bundan 2.3 milyar avro gelir bekliyor. Bu artış, dar gelirli hastaların tedaviye erişimini geciktirecek, sağlıkta eşitsizlikleri büyütecek; dört doktorun Le Monde’da yazdığı gibi, “Bu gecikmeler daha büyük maliyetlere yol açacak.”

2024’te Fransızların yüzde 30’u maliyet nedeniyle sağlık hizmetinden vazgeçtiklerini söylüyordu (2023’te yüzde 26). En ağır etkilenen kesim ise kronik hastalığı olanlar. Diyabet derneğine göre diyabet hastalarının cebinden çıkan para yüzde 183 artacak.

Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ilk dönemine konut yardımlarında (APL) 5 avro kesinti ile başlamıştı; aynı mantık sürüyor. PLFSS dosyasında şöyle deniyor: “Kamusal harcamaların sürdürülebilirliği için en yoksul hanelere verilen yardımların enflasyon oranında artışı da sınırlandırılacaktır.”

Yani yoksulluk yardımı (RSA), konut yardımı (APL), yaşlılık asgari geliri, çalışma primi gibi desteklerde fiili dondurma.

Aynı şekilde engelli yetişkin aylığı (AAH) da hedefte. Zaten yoksulluk sınırının altında olan bu maaş, kesintiyle daha da geriye düşecek. Devlet İstatistik Kurumu Dress’e göre 15-59 yaş engellilerin yüzde 25.8’i yoksul (engelli olmayanlarda yüzde 14.4).

Bir diğer kesim emekliler. Bireysel olarak daha az etkilenseler de sayıları fazla ve çoğu oy kullanıyor. Bu yüzden geçen hafta Meclis komisyonunda bu dondurma reddedildi. Başbakan da bunu onayladı; hem seçmen kaygısıyla hem de sol sosyalist milletvekillerinin tepkisini yumuşatmak için.

Sosyal ‘muafiyetlerde’ çifte standart

Tasarruf yapılacaksa, neden önce asıl yükü oluşturan sosyal prim muafiyetleri ele alınmıyor? İşverenlere tanınan bu indirimlerin otuz yıldır biriken maliyeti 80 milyar avroyu aşmış durumda. Ancak hükümet, yalnızca çıraklara yönelik küçük muafiyetleri kısıtlarken, büyük şirketler ve zenginler lehine getirilen devasa ayrıcalıklara dokunmuyor.

Sol muhalefet, en büyük ve en adaletsiz vergi ayrıcalıklarını hedef alıyor. Örneğin, yöneticilere ücretsiz hisse dağıtımı: Şirketlerin üst düzey çalışanlarına verdiği bu hisseler “ücret” sayılmasına rağmen sosyal primden muaf tutuluyor. 2023 yılında 80 binden az çalışana toplam 4.7 milyar avro değerinde hisse verildi. En tepedeki 145 kişi ise yılda 3 milyon avroya kadar hisse alarak toplam 1.6 milyar avroyu paylaştı; kişi başına ortalama 11 milyon avro.

Hükümet ise buna tek kelime etmiyor.

Çeviren: Ali Rıza Yıldırım

Close