YÜCEL ÖZDEMİR
Bugün, iki Almanya’nın yeniden birleşmesinin tam 35. yılı.
İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesinden sonra kurulan “yeni dünyaya” Almanya bölünmüş olarak girmişti. 1949-90 yılları arasındaki bölünmüşlük, fiilen 9 Kasım 1989’de Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla son bulmuştu. Bir yıllık geçiş sürecinin artından 3 Ekim 1990’da atılan imzalarla resmi olarak kapitalist Federal Almanya Cumhuriyeti (BRD), “sosyalist” Demokratik Almanya Cumhuriyeti’ni (DDR) yutmuştu.
Ortada gönüllü, eşit, adil bir birleşme yoktu. Zira Doğu’daki rejim halkın Berlin Duvarı’nı yıkmasıyla çökmüş, Batı tarihsel zaferini ilan etmişti. Bu nedenle “yutma” dönemin politik-ekonomik koşullarında Batılı kapitalistler için kaçınılmazdı.
Sorgulanması gereken Doğu ve Batı’daki Alman emekçilere vaat edilen, olacağı iddia edilen Almanya’nın bugünkü Almanya olmadığıdır. Her ne kadar dönemin Başbakanı Helmut Kohl, birleşmeye dair 2 Ekim 1990’da yaptığı “ulusa sesleniş” konuşmasında “3 Ekim sevinç, şükran ve umut günüdür” dese de, tablo bugün hiç de öyle değil.
3 Ekim resmi tatil günü ve sadece resmi kutlama törenleriyle geçiyor. Birleşmenin faturasını ağır ödeyen Doğu Almanya’daki emekçiler açısından bugünün bir “umut günü” olduğunu söylemek zor.
O vakit, özellikle Doğu Almanya’da yaşayanlara, Batı’nın parıltılı dünyası adeta bir cennet olarak sunulmuş, yeniden birleşmeyle birlikte onlar için yepyeni bir dönemin başlayacağı ileri sürülmüştü. Berlin Duvarı’nı aşıp Batı’ya doğru yola çıkanlar da asıl olarak böyle düşünüyordu. Ancak gerçek hiç de öyle olmadı. Ekonomik-sosyal koşullar her geçen gün ağırlaştı. Daha önce işsizlik, yoksulluk, yüksek kiralardan bihaber olanlar zamanla kapitalizmin soğuk, acımasız duvarına çarptı. Kapitalizmin doğasında olan bütün sorunlarla acı bir şekilde tanıştılar.
Federal İstatistik Dairesinin yayımladığı son verilere göre, 2024 yılında Batı eyaletlerinde (Berlin dahil) tam zamanlı çalışanların brüt aylıkları 1991’e kıyasla iki kattan fazla artarak ortalama 4 bin 810 avroya yükseldi. Doğu eyaletlerinde aynı dönemde brüt aylık kazançlar dört kattan fazla artmasına rağmen ortalama 3 bin 973 avro oldu. Buna rağmen Batı’dakilerin kazançları Doğu’dakilerin kazançlarından yüzde 17.4 daha yüksek. Bu oran 2014’te yüzde 25’di.
Hans Böckler Vakfına bağlı Ekonomik ve Sosyal Bilimler Enstitüsü (WSI), ücret farkının kısmen azalmasının temel nedenini 2015’te Almanya genelinde uygulanmaya konulan asgari ücrete bağlıyor. Bu tarihe kadar daha düşük olan ücretler kısmen arttı. Zira Doğu’da düşük işlerde çalışanların sayısı çok daha fazlaydı. Halen de öyle. Sendikaların, birleşen Almanya’da ücretleri eşitleme çabası, bazı sektörlerde adım atılmakla birlikte, bugüne kadar bir sonuç vermiş değil.
Benzer bir tablo yoksulluk açısından da geçerli. 2024’te Almanya’da halkın yüzde 15.5’i yoksulluk riski altında yaşıyordu. Yoksulluk Doğu eyaletlerinde yüzde 16.9, Batı eyaletlerinde ise yüzde 15.1 oranında. Batı Almanya’daki emekçiler arasında yoksulluk Doğu’ya göre daha hızlı artıyor. Bu da birleşmenin Batı Almanya’daki emekçilere çıkan faturalarından birisi.
Gelinen aşamada, ekonomik sorunlara bağlı olarak artan gelecek korkusunun sonucu olarak eski DDR- yeni Doğu Almanya eyaletlerinde aşırı sağ, ırkçılık ve milliyetçilik zirve yapmış durumda. Son genel seçimlerde aşırı sağcı, ırkçı Almanya için Alternatif (AfD) partisi Doğu Almanya’da ortalama yüzde 32 oy alarak, diğer partileri açık arayla geçti. “Birleşme Bayramı”nın arifesinde yapılan kamuoyu yoklamalarında AfD’nin oyu yüzde 40’a dayanmış durumda. Önümüzdeki yıl bazı eyaletlerde yapılacak seçimlerde AfD’nin tek başına hükümet kurma olasılığı da tartışılıyor. Dolayısıyla, son 35 yılın Doğu’da ve Batı’da ortaya çıkardığı en önemli sonuçlardan birisi aşırı sağın güç kazanmasıdır.
Sermaye ise hep güçlendi. Alman ekonomisi birleşmeyle birlikte açık arayla Avrupa’nın en büyük ekonomisi haline geldi. Şimdi ise dış politikada militaristleşmeye, askeri harcamaları artırmaya hız verilmiş durumda. Birleşmeyle birlikte sadece nüfus olarak değil, ekonomik ve askeri olarak da Avrupa’nın en büyüğü olmayı hedefleyen Alman sermayesi adım adım belirlediği yolda ilerliyor. Eksik olan askeri güç için son birkaç yılda atılan adımlarla birlikte, önümüzdeki beş yıl içinde Avrupa’nın en büyük askeri gücü haline gelmeyi de muhtemelen başaracak.
Bu tablodan Batı ve Doğu’daki emekçilere düşen ise daha fazla düşük ücret, yoksulluk ve bölünmüşlük. Bu nedenle günümüzde birçok düzlemde hâlâ “iki Almanya” var. Biri zenginlerin, diğeri yoksuların, biri ırkçı-milliyetçilerin, diğeri antifaşistlerin, biri koşar adım savaşa girmek isteyenlerin, diğeri savaşa ve silahlanmaya karşı mücadele edenlerin Almanya’sı.
Bunlardan hangisinin galip geleceği, Almanya’da yaşayan farklı kökenlerden ve inançlardan emekçilerin alacağı tutuma bağlı.