Written by 12:38 Allgemein

İmamlar üzerinden denetim sağlanıyor

Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenlerin etkilenmesi-yönlendirilmesi açısından önemli bir role sahi…

Yücel Özdemir
Almanya ile Türkiye arasında son yıllarda en çok konuşulan konular arasında, Almanya’daki camilerde görev yapacak imamların nerede eğitileceği ve İslam din dersinin kimler tarafından okutulacağı geliyor. Özellikle de 11 Eylül saldırılarından sonra hutbelerin Almanca verilmesi, imamların Almanca bilmesi gerektiği konuları sık sık hükümet yetkilileri tarafından gündeme getirildi.
Bu gündemin birinci muhatabı elbette Almanya’da en çok camiyi denetleyen Diyanet İşleri Başkanlığı, yani Türkiye. Resmi verilere göre Diyanet’in Almanya’daki uzantısı Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı 850’nin üzerinde cami ve cami derneği bulunuyor. Bu camilerde görev yapan imamlar ise dört yıllığına Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından “yurtdışı görevi” adı altında Almanya’ya gönderiliyor. Süre dolduktan sonra imamların geri dönmesi gerekiyor.
Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenlerin etkilenmesi-yönlendirilmesi açısından önemli bir role sahip bu imamlar üzerine ilk kapsamlı araştırmayı yapan Prof. Rauf Ceylan Türkiye’den getirilen imamlar ve Almanya’nın imam yetiştirme programları konusunda gazetemizin sorularını yanıtladı.

Sayın Ceylan, ‘Türkiye’den getirilen imamlar’ yıllardır Almanya’da değişik vesilelerle tartışma konusu oluyor. Türkiye’den gelen imamlar Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenler üzerine nasıl bir etkide bulunuyor?
Doğrusunu sorarsanız bugüne kadar pek tartışma konusu olmadılar. 2006-2007’ye kadar imamların durumu pek konuşulmadı. Bu yıllardan itibaren Aşağı Saksonya’da İçişleri bakanı Uwe Schunemann’ın, Kuzey Ren Vestfalya’da Entegrasyon Bakanı Armin Laschet’in girişimiyle imamların durumu gündeme geldi. Ülke genelinde ise benim yaptığım araştırmadan sonra konu yoğun bir şekilde basında yer aldı ve tartışılmaya başlandı.
2006 yılından beri Türkiye’de Konrad Adenauer Vakfı tarafından Almanya’ya gelen imamlara yönelik seminerler veriyorum. Bu seminerlerde imamlara Almanya’nın siyasal, sosyal, kültürel yapısı ve tarihi hakkında bilgiler veriliyor.

Bu tür bilgelerden yoksun bir şekilde Almanya’ya gelen imamlar 4-5 sene adeta bir adada yaşıyorlar. Ülkede ve çevresinde olup bitenleri takip edemiyorlar, dolayısıyla camilerde de pek fazla etkili olamıyorlar.Özellikle de gençlerle imamlar arasında bir diyalog kopukluğu sözkonusu. Diyalog kurmaları da çok zor. Bunun birinci nedeni imamların Almanca bilmemesi, ikinci nedeni de imamların gençlerin içinde bulunduğu durumu anlayamaması.

Genel olarak ‘cami cemaati’ diye adlandırdığınız kesim içinde gençlerin oranı nedir?
Almanya’daki Müslümanların dindarlığıyla ilgili Alman İslam Konferansı ve Bertelsmann Vakfı tarafından araştırmalar yapıldı. Bu araştırmalarda dindar sayılanların oranı yüzde 80’in üzerinde tespit edildi. ‘Dindarlık’ denince bunun çok farklı biçimlerinin olduğunu söylememiz gerekiyor. Burada sözü edilen ‘köktendiniciliğin’ ötesinde, haftada bir kere Cuma namazına gidenden koyu muhafazakar olana kadar değişik biçimleri içerir.
Türkiye kökenliler arasında dindarlığın bu denli yüksek olmasının göçmenlikle doğrudan bir ilişkisi var. Aynı durum  başka dinden olan göçmenler için de geçerli. Örneğin, Polonya’dan gelen göçmenler arasında Pazar günleri kiliseye gitme oranı çok yüksek. İtalyanlarda da aynı durum söz konusu. Yani dindarlık sırf Türkiye’den gelen göçmenlere has bir durum değil.
Bu klasik göç ülkeleri ABD ve Kanada’da da böyledir. Amerika’ya göç edenlerin ilk yaptığı şey kilise kurmak olmuş. Ve bu kilise salt dindarlar için değil, kendi ülkesinde dindar olmayanlar için de sosyo-kültürel bir merkez olmuştur.

Almanya’daki camilerin de göçün ilk yıllarından itibaren sosyal-kültürel buluşma noktaları olduğu görülüyor. Son yıllarda yapılan büyük camiler de buna göre biçimlendirildi. Camiler daha çok sosyal, kültürel ve sportif merkezlere dönüştürülüyor. Bu durum göçmenlerin içe kapanmasını hızlandırmayacak mı?
Böyle bir durum sözkonusu. Daha ilginci ise Almanya’da yapılan bu türden, çok fonksiyonlu camiler hiç bir İslam ülkesinde yok. Birçok İslam ülkesini gezdim gördüm, oralarda camiler sadece bir ibadethanedir. Burada yapılanlar gibi çok fonksiyonlu bir işlevleri yok.

Peki bu durum ne gibi sonuçlar doğurabilir? Kendi içine kapanmayı hızlandırmaz mı?
Öyle bir yönü olabilir. Özellikle de ‘arka avlu camileri’ için bu söylenebilir. Ama tam tersi bir durum da söz konusu. Yeni yapılan gösterişli camiler farklı inançlardan insanlar arasında diyalogu artırıyor. Duisburg-Marxloch’ta yapılan büyük cami bence bunun iyi bir örneği. Her yıl binlerce, onbinlerce insan bu camiyi ziyaret ederek, Müslümanlar hakkında bilgi ediniyor.

İmamlar üzerinde Türkiye ile Almanya devleti arasında yıllardır süren bir görüş farklılığı var. Türkiye imam gönderme konusunda neden bu kadar ısrarlı?
İlk önce şunu tespit edelim: Almanya’da DİTİB’in yanı sıra Türklerin arasında başka cemaatler de var. Ayrıca başka etnik kökenden çok sayıda Boşnak, Arap, Alman ve benzeri Müslümanlar da var. Bütün bu cemaatler imamların Almanya’da yetiştirilmesini savunurken, DİTİB buna daha mesafeli duruyor. Çünkü imamlar üzerinden cemaat etkili bir şekilde kontrol altında tutulabiliyor. Bunun arkasında elbette ekonomik ve siyasi nedenler var. Ama, Alman hükümeti şimdi bunun nasıl değiştirilebileceğini tartışıyor ve bu bir şekilde değiştirilecek. Burada DİTİB’in aktif görev alması pasif biçimde olaylara seyirci kalmasından daha uygun olur kanaatimce. Örneğin DİTİB yıllarca Almanca din derslerine karşı çıktı, şimdi kabul ediyor, ama bu arada olan bizim çocuklarımızın 10-15 yılına oldu. Burada da benzeri bir durum olabilir.


33 yaşında olan Rauf Ceylan, Duisburg doğumlu ve 2009 yılından beri Osnabrück  Üniversitesi’nde Din Bilimleri Kürsüsü’nde görev yapıyor. Almanya tarafından imam yetiştirilmesi için başlatılan girişimin başını çekenler arasında yer alıyor.

Close