Yüksel Dalyan / Kassel
Yağmurlu bir havada hem Noel pazarı keşmekeşi hem de çılgın “kara cuma” alışverişi arasında şehir merkezindeki cemevindeki sıcak bir ortamda yüzü aşkın insan Tarihçi-Yazar Erdoğan Aydın’ı heyecanla dinledi, sorular sordu, tartıştı. Kadın katılımcıların çoğunluğu özellikle dikkat çekti. Moderatörlüğünü Dr. Gaye Yılmaz’ın yaptığı kitap tanıtımı ve söyleşisi, toplantıyı düzenleyen Kassel ve Çevresi Alevi Derneği- Cemevi adına Başkan Gülten Erenuluğ, Kassel DİDF adına Başkan Hasan Aslan’ın açılış konuşmalarıyla başladı.
Dr. Yılmaz iki demokratik kuruluşun birlikte böyle bir toplantı yapmasının önemine değindi. Uzun zamandır tanıdığı ve 15 kitap kaleme alan, değişik alanlarda çalışmalar yapan köşe yazarı, TV programcısı Aydın’ın yaşamından kesitler anlattı.

Erdoğan Aydın içinden geçtiğimiz karanlık bir dönemde ilerici, devrimci ve demokratların bir araya gelmelerinin, aynı düşünmek zorunda olmadan ortak değerler için bir arada olmanın, gerekliliğinde ezberleri bozmanın önemine değindi. Ezberletilen resmi tarihin gerçekte ne kadar gerçek olduğunu Cumhuriyet kavramı üzerinden ve 102 yıllık cumhuriyetin bir muhasebesinin yapılması gerektiğini belirtti. Cumhuriyetin kuruluş sürecindeki demokratikleşme olanakları ve Alevi toplumunun durumunu da ilginç örneklerle anlattı. Kurtuluş savaşı dönemlerinde yaklaşık 11-12 milyonluk Alevi nüfusun yaklaşık 3-4 milyonunun çıkarılan yasalarla her köye kurulan camilerle büyük çoğunluğunun zamanla nasıl asimile edildiği anlatıldı. Aynı zamanda da dergahları kapatılarak, önderlikleri itibarsızlaştırılmaya çalışıldı.
“Türkiye laiktir laik kalacak” sloganının aslında nasıl bir yanılsamadan kaynaklandığı, 1924 yılında Şeriye Bakanlığına bağlı olan dini örgütlenmenin Diyanet İşleri Başkanlığı olarak (hem de tüm kadrolarıyla birlikte) yeniden yapılandırılmasının sağlandığı örneklendi.
Erdoğan Aydın ardından şunları anlattı: Sol ve emek düşmanlığı programı İstanbul’un işgalinde olduğu, Vahdettin zamanlarında bile sendikal faaliyetler ve 1 Mayıs gösterilerine izin verirken, artık sadece 1. Meclis dönemindeki -1922- tüm olumlu değerler kısa bir süre sonra tarih olacaktı. 2. Mecliste artık ne ilerici vekiller, ne Alevi ve Kürt vekiller olmayacaktı. Ne de 1 Mayıslara gösterilere izin verilecekti. Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı 28-29 Ocak 1921’de Kayıkçılar kahyası Yahya Kahya tarafından, ‘derin devlet’ komplosu tarafından öldürülmüş ve içişleri bakanlığı bu olayı bir deniz kazası olarak nitelemişti. Herkes emrin nereden geldiğini biliyordu. Oysaki milli mücadelenin en büyük destekçisi verdiği onca altın, top tüfekle Sovyetlerdi. Ünlü ‘tefkifatlar’da ne kadar örgütlü sol, sosyalist ya da gizli örgütlenmeler, gazeteler vs varsa yasaklanmıştı. Nazım Hikmet kaçarak kurtulurken, diğer bir çok aydın siyasetçi yıllarca zindanlara tıkılmışlardı.
Köylü milletin efendisidir idi, ama bir toprak reformu yapılmamış ve efendi ve yoksul-topraksız köylü ağaların insafına teslim edilmişti.”
Dolu dolu bir anlatımla Çerkez Ethem’in neden itibarsızlaştırıldığı, kadınlara seçme seçilme hakkı verilirken, örneğin kadınların kurmak istedikleri “Kadınlar Halk Fırkası”nın neden kendisini feshetmek zorunda kaldığı, Kürt halkının milli mücadeledeki rolünün ve verilen sözlerin sonradan nasıl inkar edildiği, Dersim, Koçgiri isyanlarının nedeni ve nasıl bastırıldığı ‘ ve ülkedeki diğer azınlıkların ‘haller’i, ırkçı-milliyetçi teorilerin nasıl resmileştirildiği… ve daha nice konu anlatıldı.
Toplantı kitapların imzalanmasıyla son buldu.

