Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Almanya’da da kadınlar 8 Mart’ı yoksulluğa, işsizliğe, ayrımcılığa, şiddete ve savaşlara karşı talepleriyle kutlayacak. Kadın örgütleri, 8 Mart çağrılarında çalışma yaşamına ilişkin olarak güvencesiz, düşük ücretli işlerle ilgili talepleri öne çıkarırken, toplumsal yaşamın bütün alanlarına katılımda eşitlik istediler.
Kadın örgütlerinin bu taleplerin arkasında ısrarla durmalarının somut nedenleri var. Özellikle kadınların çalışma yaşamındaki konumlarını sorgulayan araştırmalar bu taleplerin ne denli acil olduğunu ortaya koyuyor.
On binlerce kadın düşük ücretli ve güvencesiz işlerde en temel haklardan ve insanca yaşamaya yetecek ücretten yoksun çalışıyor. Sağlık, eğitim, emeklilik alanlarında bir biri ardına yaşama geçirilen uygulama ve hak gaspları zaten zor olan yaşam koşullarını daha da zorlaşıyor. Sorunlar bununla da bitmiyor. Kadınlar hala cins olarak eşitsizliğe maruz kalıyor, toplumsal yaşamdan soyutlanıyor, sömürülüyor, eziliyor ve aşağılanıyor.
5 EURO’DAN AZ SAAT ÜCRETİ
En son verilere göre 2011 ilkbaharında Almanya’daki iş sözleşmelerinin beşte biri ‘mini iş’ kategorisine girmekte. Almanya genelinde toplam 7,3 milyon emekçi mini işlerde çalışıyor. 4, 8 milyon insanın tek geçim kaynağı ise mini işler. Ve bunların 3,2 milyonunu kadınlar oluşturuyor. Mini işlerde çalışanların vergi ve sosyal kesintileri yok. Ancak bu, bu işlerde çalışanların çok cüzi sosyal güvenlikleri olduğu anlamına geliyor.
Kısa süreli işlerde çalışanlar ortalama bir işçiden dört kez daha fazla düşük ücret karşılığı çalışıyor. Kısa süreli işte çalışan 1,2 milyon emekçinin yüzde 58’i 5 Euro’dan daha düşük saat ücreti ile çalışmak zorunda.
Mini işler, kadın işçilerin yaşlılık sigortalarında büyük gedikler açıyor. Bugün 50-55 yaş grubundaki kadınların yüzde 60’ı çalışma yaşamları boyunca ortalama 7,6 yıl mini işlerde çalışmış. Doğu Almanya’da ise aynı yaş grubundaki kadınların yüzde 30’u ortalama 3,5 yıl mini işlerde çalışmış. Böylece mini işlerde çalışanları kaçınılmaz olarak yaşlılıkta yoksulluk bekliyor.
Öte yandan ev işlerinin, yaşlı ve çocuk bakımının ana sorumlusu kadınlar olmaya devam ediyor. Üstelik sosyal hakların budanması ile birlikte bu görev eskisine göre giderek daha fazla oranlarda kadınların omzuna yıkılıyor.
ATILMASI GEREKEN ADIMLAR
Kadınların toplum içinde, eğitimde, çalışma yaşamında, emeklilikte, mesleki olarak yükselmede karşı karşıya kaldıkları ayrımcılık, kısmen değişikliklere uğrasa da geleneksel kadın ve annelik rollerine bağlı beklenti ve davranışlar dikkate alındığında, eşit haklar için atılması gereken adımlar olduğu görülüyor. Göçmen kadınlar söz konusu olduğunda ise ayrımcılığa karşı eşit haklar için mücadele daha da önem kazanıyor.
Göç yasası ile düzenlenen çalışma, oturum hakları, yerel ve federal düzeyde seçme seçilme hakkına sahip olmama, vatandaşlığa geçişte getirilen kriterler, hem göç alan hem göç edenler açısından entegrasyonun önüne konulan engeller, göçmenlerin ama en çok da kadınların yaşamlarını zorlaştırıyor. Bu nedenle göçmen kadınlar 8 Mart’ta hem kadın hem göçmen olarak ayrımcılığa karşı eşitlik talep edecekler.
Göçmen Kadınlar Birliği de 8 Mart açıklamasında bu taleplerin altını çiziyor ve ekliyor: “Şiddet ve baskı ile mücadelenin en önemli koşullarından biri kadınların toplumsal yaşama eşit ve özgür bir biçimde katılmalarının önündeki engellerin kaldırılması ve ayrımcılığın son bulmasıdır. Ayrıca Almanya’da her vesileyle tartışılan entegrasyonun yolu da eşitlikten ve kendi yaşamını özgürce tayin etme hakkından geçer. Bu nedenle kadınların ve göçmen kadınların yaşamın tüm alanlarında eşitliği için daha fazla çaba harcanmasını, daha fazla olanağın sunulmasını istiyor ve eşitlik mücadelesinde kararlı olduğumuzu dile getiriyoruz.”
TALEPLERİMİZ İÇİN
Açıklamada, son dönemlerde göçmenler üzerine sürdürülen tartışmaların önyargıları körüklediğine, ayrımcılığı derinleştirdiğine dikkat çekilerek, “9 kişinin ölümünün ardında ırkçı ve aslında salt yabancı değil insanlık düşmanı faşist örgütlerin olduğunun ortaya çıkması ‘ırkçı ve faşist örgütler yasaklansın’ talebinin artık bir an önce yaşama geçirilmesini zorunlu kılıyor. Yerli ve göçmenler arasında dil, din, ya da ırk ayrımını körükleyenlerin, Neonazilerin gelişmesine zemin hazırlayanların üzüntülerini bildirmesini samimi bulmuyoruz. Ama aynı şekilde varlıklarını dine, dile ya da milliyete dayandıran Türkiyeli örgütlenmelerin yaşananları öne sürerek önyargıları körüklemesini, Türkiyelileri içe kapanmaya teşvik etmesini, milliyetçiliği kışkırtmasına da ‘hayır’ diyoruz.
Yeni cinayetlerin, ırkçılığın, ayrımcılığın engellenmesinin tek yolu yerli ve göçmen emekçilerin eşit ve insanca yaşamını teşvik edecek önlemlerin alınması, ırkçı faşist partilerin bir an önce yasaklanması ve ortak yaşamın güçlenmesidir. “ görüşlerine yer veriliyor.
“Düşük ücretli işlerin arttığı, kadınların erkeklere göre ortalama yüzde 23 daha düşük ücret aldığı, yaşam ve çalışma koşullarının zorlaştığı bir dönemde daha fazla kadına ulaşmanın yollarını aramak, tüm kazanımlarımızı korumak ve taleplerimizi daha örgütlü haykırmak zorundayız” diyen Göçmen Kadınlar Birliği, 8 Mart’ta bütün kadınları başta herkese sosyal sigortalı iş, yeterli gelir ve eşit haklar olmak üzere taleplerini dile getirmeye, yaşadığımız sorunlara sessiz kalmamaya ve güçlerini birleştirmeye çağırıyor. (YH)
