Written by 07:00 KÜLTÜR

Ölüm fabrikaları: Nazi Toplama Kampları 

Gazeteci Ali Çarman, faşizmin ölüm fabrikaları adı verilen toplama kamplarını anlattığı “Nazi Toplama Kampları” adlı kitabını yayımladı. Kendisiyle kitabı üzerine konuştuk. 

YÜCEL ÖZDEMİR

‘’Nazi Toplama Kampları’’ kitabını yazmaya neden ihtiyaç duydunuz? 

Foto: Özel arşiv

Almanya, sınıflar ve insanlığın kurtuluşu mücadelesi bakımından zengin bir birikime, devrimci geleneklere sahip ülkeler arasında yer alıyor. Ne var ki Almanya iki dünya savaşının başlatıcısı olarak, savaşın ve 12 yıl süren faşizmin geriye bıraktığı milyonlarca ölü, paramparça edilmiş insanlık ve harabeye dönmüş şehirlerle kirli bir tarihe de sahip.

Bu bakımdan savaş ve faşizmin kurbanlarını, ölüm fabrikaları olarak adlandırılan toplama kamplarında olup bitenleri ve kamplarda başta komünistler olmak üzere faşizme karşı olanların ölümüne direnişlerini ele almak için böyle bir çalışmaya giriştim.Ayrıca, Hitler döneminde faşizme karşı direnişi örgütlemiş ve sağ kurtulma şansını elde etmiş Peter Gingold, Alfred Hausser, Emil Carlebach, Getrud Müller, Hans Gasparitsch, Esther Bejarano ve Heinz Hummler gibi cesur insanlarla tanışmam, onları dinlemem de bunda etkili oldu. Toplama kampları hakkında ne kadar kitap, makale yazılmış olursa olsun insanlığın en karanlık döneminin gizlenmesine, unutulmasına ve önemsizleştirilmesine karşı elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.

YÜREĞİN DAYANMADIĞI TOPLAMA KAMPLARI

Kitapta kamplar ile ilgili olarak yerinden izlenimleriniz var. Gezdiğiniz kamplardan en çok hangisi sizi etkiledi?

Adları neredeyse bütün dünya tarafında bilinen; Dachau, Buchenwald, Auschwitz, Ravensbrück, Mauthausen, Natzweiler, Neuengamme, Bergen-Belsen, Thereisen, Plötzensee, Sachsenhausen kamplarının yanı sıra onlarca irili ufaklı yan kampları bazen yalnız bazen ise arkadaşlarla birlikte gezdim. Her kampın kendine has özgünlükleri var ancak, soykırım merkezi Auschwitz, ilk kamp olma özelliğini taşıyan Dachau, komünistlerin öncülüğünde kendi kurtuluşunu zafer günü 8 Mayıs 1945’ten önce gerçekleştiren Buchenwald, 140 binden fazla kadına cehennem hayatı yaşatan Ravensbrück kamplarından çok etkilendim.

Yazar Güngör Gencay ve Asım Gönen ile Buchenwald’ı gezerken bir grup öğrenciye kamp hakkında bilgi veren öğretmenlerinin, “çocuklar işte burada Alman halkının en yiğit evladı Thaelmann katledildi” demesi, Ravensbrückte katledilen binlerce kadının küllerinin döküldüğü gölün kenarında oturup gözyaşı dökenler, insan hakları savunucusu Meral Bekar’ın Dachau kapısında sendelemesi, “yüreğim bu iğrenç yeri gezmeye dayanmaz” sözleriyle geri dönmemiz derin izler bıraktı.

GENÇ ZİYARETÇİLER ÇOĞUNLUKTA

Hitler faşizmi döneminde yapılanların unutulmaması adına kamplar müzeye çevrildi. Bu tarihi bir belleğin oluşmasına yol açtı mı? Kamplar gerçekle yüzleşme alanı mı? Ziyaretçilerin sayısı hakkında bilgi var mı? Kimler daha çok günümüzde toplama kamplarını ziyaret ediyor?

Müze değil de anıtsal alan (Gedenkstätte) demek daha doğru olur. Dünyanın dört bir yanından her yaştan, her ulustan insanlar büyük bir öfke ve üzüntü içinde anıtsal alanları gezerek incelemeler yapmakta. Taşımış olduğu eksikliklere, yetersizliklere rağmen kamp yerleri tarihsel belleğin hep canlı tutulmasına katkı sunmakta. Görebildiğim kadar kampları daha çok gençler/öğrenciler ziyaret etmekte. 2024 yılı boyunca Bergen-Belsen kampını 210 bin, Münih yakınlarındaki Dachau kampını 900 bin, Polonya’da bulunan Auschwitz kampını 1 milyon 830 bin, Ravensbrück kadın toplama kampını 80 bin, Avusturya/Mauthausen kapını 350 bin, Buchenwald kampını 345 bin, Sachsenhausen kampını 500 bin kişi ziyaret etmiş.

BASKIYI DA DİRENİŞİ DE ANLATTIM

Türkiyeli okuyucular kamplar konusunda yeterli bir bilgiye sahip mi? Bugüne kadar ne türden tepkiler aldınız?

Almanya ve genel olarak Avrupa’da yaşayan Türkiyelilerin çok az bir kesimi toplama kampları konusunda yeterli bilgiye sahip denebilir. Önemli bir kesimi ise TV ve medya üzerinden edinmiş olduğu genel bilgiyle yetinmiş durumda.

Hitler ve Nazilerin insanlığa karşı işlemiş oldukları suçlara ilişkin hemen her dilde sayısız esere ulaşmak mümkün. Şimdi de belli başlı toplama kampları hakkındaki çalışmamız, ülkemizde okuyucuyla buluştu.

Nazi Toplama Kampları, yayınlandıktan kısa bir süre hemen okuyup beni arayan bir işçi arkadaş oldu. ‘’Kitabı elime aldığımda canım sıkılacak, okumada zorlanacağımı düşünüyordum. Ancak neredeyse her sayfasında direniş ve zafere dair umut vardı’’ sözleri çalışmanın önemini göstermekte.

Bu çalışmanın önemli iki farklılığı bulunmakta: Birincisi, kitaba konu olan toplama kamplarına bazen yalnız bazen toplu halde yapmış olduğum ziyaretler ve az sayıda da olsa dönemi yaşamış direnişçilerle tanışma, onlara kulak verme şansına sahip olmam.

İkincisi, sadece toplama kamplarındaki vahşiliği değil, canları pahasına geleceğe fener olmayı seçen direnişçi ve direnişlere yer vermiş olmam. Kitapta yazılanların tamamı yaşanılmış 12 yıllık bir dönemden kesitlerden ibaret.

Foto: Ali Çarman

BUGÜNÜ ANLAMAMIZA HİZMET EDİYOR

Hitler döneminde yapılanlar bellek haline getirildiği halde, Almanya’dan başlayarak Avrupa’da Hitler’e özenen, onunla aynı zihniyete sahip akımlar güç topluyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Savaş ve faşizmin son yılında 11 yaşında olan 1934 doğumlu Garry Fabian’ın Stuttgart’ta katıldığı bir söyleşide ‘’Vagonlara bindirildiğimizde nereye gittiğimizi kimse bilmiyordu ve cehennemin bizleri beklediği bilinmiş olsaydı muhtemelen çok kişi gönüllü olarak yaşamını sona erdirirdi. Toplama kamplarında insanlar sinek gibi ölüyordu’’ sözleri faşizm ve Hitler’i anlatmaya yeterli gelir.

60 milyondan fazla insanın savaş ve faşizm döneminde hayatını kaybettiği düşünüldüğünde günümüzde ırkçılığın, neo-nazi örgütlenmelerin güçlenerek görünür hale gelmesini anlamakta zorlanırız. Savaş, konut sorunu, eğitim ve sağlık alanındaki kısıtlamalar, göçmenlerin dışlanmaları gibi diğer toplumsal sorunlar kapitalist dünyada çözüme ulaştırılamıyor. Emperyalist-kapitalist gübrelikte yeşeren sorunlar tam aksine toplumdaki bölünme ve önyargılar için çeşitli burjuva partilerce kullanılıyor. Son dönemlerin yükselen partisi ırkçı AfD bunlardan birisi.  Dolayısıyla sorunların varlığı sömürücü egemen sınıfların yararına.

Sadece, Almanya ırkçılığın, göçmen karşıtlığının yaşandığı tek ülke değil, diğer Avrupa ülkelerinde dozu farklı olsa da aynı şekilde bir olumsuz durum söz konusu. Tam da bu noktada, bizler yüzümüzü işçi sınıfının ve bütün ezilenlerin birliğine, son dönemlerde kendini gösteren kitlesel karşı koyuşlara çevirmeliyiz.

Kitabı hazırlarken, “bugünkü zamanda olup bitenleri anlamaya yardım etmiyorsa geçmişi araştırmak çok da isabetli olmaz” ilkesinden hareket ettim. Bu çalışma unutulmak isteneni; direnişi ve özgürlük için her şeyi göze almayı, umudu görünür kılmayı hedefledi. Umarım amaca hizmet eder.

Close