Almanya’nın Essen Üniversitesi Kliniği Organ Nakli Merkezi Başkanı Dr. Ebru Yıldız, organ nakli alanında 2025 yılının kadın doktoru ödülüne değer görüldü. Dr. Yıldız, insanların kendi kök hücrelerinden organ oluşturmada gelecek 10,15 yıl içinde önemli yol alınacağını söyledi.
Söyleşi: Yunus Ülger
Neden doktor oldunuz ve neden organ bağış alanını seçtiniz?
Organ bağış alanını bilinçli olarak seçmedim. Ben eğitimimi Esin Üniversitesi’nde yaptım. Uzmanlıklarımı iç hastalıkları, nefroloji ve yoğun bakım alanlarında yaptım. Organ nakli bekleyen hastalarla sürekli iç içeydim ve bana organ bağışı koordinatörlüğünü verdiler. Bu konumda işin organ bağış tarafını da görmeye başladım. Organ bağış koordinatörü olunca madalyanın iki tarafı da gördüm. Hep tek tarafını görüyordum, bir de öbür tarafına bakmış oldum. Hasta yakınlarına çok yakınlık hissettim, çok duygusal anlar yaşadım. Organ bağışıyla iç içe organ naklinin güzel sonuçlarını, terapi sonuçlarını gören bir insanım. Onun için organ bağışı hakkında bilgilendirmenin ne kadar önemli olduğunu o dönemlerde çok iyi anladım. Böylece bu alanda çalışmalarıma devam ettim.
Neden doktor olduğuma gelince, son zamanlarda bu soru sıkça soruluyor. Ben çok küçük yaşta doktor olmak istedim. Düşünüyorum, doktor olmama yönlendirecek geçirdiğim bir hastalık ya da başka bir şey yok. Ama çok küçük yaşlarda, daha beş yaşında doktor olmak istediğimi biliyorum.
Dönelim asıl konumuza, organ bağışında Almanya’da son yıllarda bir ilerleme oldu mu?
Ne yazık ki, yerinde sayıyor, az bir yükselme oluyor, sonra hafif inmeler oluyor son zamanlarda. Binlerce, onbinlerce insan organ nakli bekliyor. Bu konuda yasal düzenleme tartışmaları var, ama daha bir uzlaşma sağlanamadı. Yaklaşık yılda üç bin organ bağış bağışı yapılıyor Almanya’da. Oysa ihtiyacımız olan organ bağışı yılda dokuz binin üzerinde. Bekleme listesinde şu anda yaklaşık 9 bin hastamız var. Birçok hastamız da listeye yazılamıyor, ya çok hastalar ya da umutları yok ya da nakille terapi ihtimali hakkında bilgileri yok. Ya nakil hakkında bilgi vermedi ya da hastanın kendisine ulaşılamadı.
Neden ilerleme sağlanamıyor? Bu konuda yasalar mı yetersiz, insanlar mı organ bağışlamak istemiyor?
Yasa ve bilgilendirme alanlarında eksiklikler var, bu alanlarda değişim gerekiyor. Almanya’da Wiederspruchsregelung dediğimiz uygulamaya gerek var. Bu uygulama bütün Avrupa ülkelerinde geçerli. Buna göre kişi itiraz etmediği sürece otomatik olarak organ bağışçısı sayılıyor. Almanya’da kişinin gönüllü olarak organ bağışçısı olarak kendini kayıt ettirmesi gerekiyor.
Bana göre bu uygulama değişse bile organ bağışında bir ilerleme sağlanmayacak. Asıl yapılması gereken insanların bilgilendirilmesi, bu alanda büyük eksiklik var. Yasa değişince bilgilendirme ihtiyacı daha da artacak. En azından yasal değişiklik bunu sağlayacak. Benim çalışma alanım da kültürel temelde çeşitlilik.
İnsanların korkuları çok farklı, bir göç ülkesi olduğu için kültürel farklılık var. Sadece organ bağışında da değil, tıbbın her alanında, örneğin ameliyat konusunda bir bilgilendirme ihtiyacı var. 86 milyon insan için iki sayfalık bir bilgilendirme var. Organ bağışında da durum aynı. İnsanların korkuları, beklentiler hakikaten ne? Bunları bilmemiz gerekiyor. Organ bağışının iyi bir şey olduğunu biliyorlar, en azından yedi kişiye can veriyorlar. Bu süreç nasıl işliyor? Bunu şeffafça insanlara anlatmak zorundayız.
Bir kadın geldi, kendisi Hristiyan, organ bağışını yapmak istiyor. Organ bağışı yaparsa yakılacağını düşünüyormuş. “Ben yakılmak istemiyorum” dedi. Korkuyu içinde büyütmüş, öyle bir şey olmadığını anlattım, ikna oldu, organ bağışçısı olup evine döndü. Hristiyanlıkta da, İslamda da organ bağışı açısından bir sorun yok.
Organ bağışı konusunda insanların başka ne gibi çekinceleri var? Başka yanlış inanışlar, efsaneler olsa gerek.
İnsanlarda, “Bana iyi tedavi yapılmayacak, gerekli tedaviyi görmeyeceğim, beni öldürecekler, organlarım alınabilsin” korkusu var. Bu en büyük korku, hem Türklerde hem Almanlarda var. Ben kendim yoğun bakım uzmanıyım, bu mümkün değil. Beyin ölümü gerçekleşip organ fonksiyonlarının çok iyi olması lazım. Bu da demektir ki, çok iyi bir yoğun bakım tedavisi yapılması gerekir. Eğer size iyi bakılmazsa organlarınız zarar görür, dolayısıyla nakli mümkün olmaz. Bu da gösteriyor ki, organ bağışı konusunda insanları bilgilendirme çok önemli.
Türkiye’de durumun daha iyi olduğunu söylemişsiniz bir söyleşide. Türkiye neyi iyi yapıyor?
Türkiye’de şöyle iki açıdan bakmamız lazım Türkiye’de. Türkiye’de de ölümden sonra organ bağışı sayılarımız çok düşük. Tam sayıları bilmiyorum, ama geçen yılın verilerine göre bir milyon kişiye karşılık 3,5 organ bağışçısı var. Almanya’da bu sayı bir milyon kişide 11,5 kişi. Türkiye’nin iyi olduğu alan, canlı organ bağışçıları, bu alanda dünya birincisiyiz. Bilindiği gibi insan hayattayken böbrek ve karaciğer bağışı yapabilir, canlı bağış bu demek. Bu da sanırım aile bağlarının sıkı olması ve insanların geniş bir akraba çevresi olmasından kaynaklanıyor, yani kültürel sebepleri var.
Peki organ bağışının dünyada durumu ne? Çok ileride olan ülkeler var mı?
Avrupa’da ve dünyada organ bağışında 2024 verilerine göre ilk sırada olan ülke İspanya, onu ABD izliyor, üçüncü sırada Portekiz var. Almanya 35., Türkiye ise 48. sırada bulunuyor. İspanya bu konuda uzun yıllar çalıştı, çalıştı derken bu alanda kültürel bir değişim sağladı. İlk başta yasal değişiklik yapıldı, orada herkes organ bağışçısı, bunun ardından hastanelerde bu konu sürekli gündemde tutuldu. Orada organ bağışı normal bir şey, sıradışı bir konu değil. Hasta vefat ederse organ bağışı yapılacak mı, yapılmayacak mı? Bunlar gündemde değil, normal bir hastalık gibi değerlendiriliyor. Bunu yavaş yavaş, 20 -25 yılda başardılar.
Yakın bir zamanda insanların kendi kök hücrelerinden organ oluşturmak mümkün olacak mı?
Almanya’da bu alanda araştırma ve deneyler yapmak etik açıdan çok zor, yasalar bu konuda çok katı. ABD ve Çin’in bu alanda çok ileride olduğunu biliyorum. Bu denemeler özel olarak yetiştirilen domuzlarda yapılıyor. İnsanların kendi kök hücreleriyle domuzlarda organ oluşturuluyor. Bu yolla oluşturulan ilk böbrek iki gün yaşamıştı, şimdilerde bu süre üç aya kadar yükseldi. Denemeler, fazla yaşama şansı olmayan hastalarda yapılıyor. Ben 10, 15 yıl içinde bu alanda önemli ilerleme sağlanacağını düşünüyorum.

