Written by 14:30 HABERLER

Ukrayna’da hesaplar sil baştan mı?

Ukrayna’da tam bir yıl önce 22 Şubat’ta Rusya yanlısı devlet başkanı Viktor Yanukoviç’in ABD ve AB’nin desteğiyle devrilmesinden sonra başlayan iç savaşın bitirilmesi için son haftalarda diploması trafiği yoğunlaştı. Ancak bunların ne kadar başarılı olacağı şüpheli.

Ukrayna’daki Rusya yanlısı yönetimin 2013’ün sonunda AB ile planlanan “Ortaklık Anlaşması”nı son anda imzalamaktan vazgeçmesi üzerine başlayan iç kargaşa ve çatışmaların üzerinden bir yılı aşkın bir süre geçti. Aralık 2013’de başkent Kiev’deki Maidan Meydanı’nda ABD ve AB desteğiyle yapılan protesto gösterileri 22 Şubat 2014’te bir darbeyle sonuçlanmıştı. Rusya yanlısı Viktor Yanukoviç’i destekleyen güçler bölünürken, başını faşistlerin çektiği grup başkanlık sarayına yönelmiş ve darbeyi gerçekleştirmişti. Yanukoviç ise ailesiyle birlikte Rusya’ya kaçmıştı.

ABD ve AB’nin desteğiyle gerçekleşen bu darbenin üzerinden tam bir yıl geçmesine rağmen ülkede istikrardan çok kaos ve gerilim hakim. Rus nüfusunun yoğun olarak yaşadığı Doğu bölgelerinde Batı yanlısı rejime karşı başlayan silahlı mücadele zayıflamak yerine giderek güçleniyor. Buna karşın Ukrayna ordusu Doğu Cephesi’nde büyük kayıplar vermeye başladı. Basında yer alan haberlere göre, Rusya yanlısı güçler geçtiğimiz yılın yaz aylarından bu yana Donetsk ve Lugansk kentlerinde kontrol ettikleri alanı yüzde 50 artırdılar. Ukrayna ordusunda yaşanan kayıplardan ötürü moral bozukluğunun arttığı kaydediliyor.

ABD ‘OYUNUN’ DIŞINDA MI KALACAK?

Bir yıla yakın süredir bölgede süren çatışmalarda çeşitli kaynaklara göre 5 binden fazla insan hayatını kaybetti. Bunların önemli bir bölümünü Rus asıllı siviller oluşturuyor. Ukrayna rejiminin bölgedeki direnişi kırabilmesi için bütün desteğini sunan ABD ve AB ülkeleri, gelinen aşamada büyük bir başarısızlığa uğramış bulunuyorlar. Rusya’nın güçten düşürülmesi adına hem bölgedeki Rusya yanlılarına hem de Rusya’nın kendisine yönelik alınan ekonomik yaptırım kararları da Rusya üzerinde istenen derecede etki yaratamamış görünüyor. Dahası, Rusya elindeki doğalgaz ve petrolü etkili bir silah olarak kullanmaya başladı batıya karşı.

Çatışmaların giderek Batı’nın aleyhine döndüğü bir dönemde, bir tarafta NATO aracılığıyla Doğu Avrupa ve Ukrayna’ya askeri olarak mücadele etmenin zemini hazırlanırken, diğer taraftan Almanya ve Fransa liderleri öncülüğünde ise ‘çözüm’ adına yeni bir girişim başlatıldı. 5-6 Şubat günlerinde Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande sürpriz bir şekilde önce Kiev’e sonra da Moskova’ya bir ziyaret düzenlediler. Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko ve Rusya Devlet Başkanı Viladimir Putin ile görüşen her iki lider Ukranya’daki çatışmaların durdurulması ve soruna diyalog yoluyla bir çözümün getirilmesini önerdiler. Ukrayna ve Rusya cephesinden yapılan ilk açıklamalara bakılırsa olumlu hava hakim.

Hiç şüphesiz Merkel-Hollande ikilisi tarafından başlatılan bu girişimden en çok rahatsız olansa ABD olmuştur. Zira, Almanya ve Fransa tarafından başlatılan girişim, bir yönüyle ABD’yi devreden çıkarmaya yönelik bir hamledir. Diplomasi trafiğinden sonra Almanya, Fransa, Rusya ve Ukrayna liderlerinin katılımıyla Minsk’te bir toplantının yapılması da bunu gösteriyor.

‘ÇÖZÜMDE FARKLI YAKLAŞIMLAR’

Son haftalarda Washinton, Berlin ve Paris’ten yapılan açıklamalara bakılırsa, Batı cephesinin Ukrayna’daki sorunun çözümü konusunda farklı görüşlere sahip olduğu anlaşılıyor. ABD, doğrudan ya da NATO üzerinden Ukrayna’nın daha fazla silahlandırılarak bölgedeki çatışmayı büyütme, hatta Rusya’yı da açıktan bu savaşın içine çekmenin hesaplarını yapıyor. Çünkü Rusya’nın açıktan savaş tarafı olarak cephede yer alması Ukrayna’nın diğer müttefiklerinin de aynı şekilde sürece dahil olmasına neden olacak.

Rusya ile yakın ticari ilişkilere sahip Almanya ve Fransa ise, Ukrayna üzerinden Rusya ile ilişkileri daha fazla germe ve doğrudan çatışma ve savaşa girmeye pek niyetli değil. Çünkü, böylesine bir savaştan karlı değil, zararlı çıkacağını düşünüyor. Bu nedenle asıl olarak bugünkü Ukrayna’nın içine bulunduğu fiili durumu kabul ederek, tarafları uzlaşmaya davet ediyor. Bu uzlaşmada Kırım’ın Rusya’ya bırakılması, Donetsk ve Lugansk başta olmak üzere Rus nüfusunun yoğun olduğu bölgelere geniş özerklik hakkı tanınmasını kabul ediyor. Rusya da buna sıcak bakıyor. Poroşenko da yaptığı açıklamada geniş özerlikten yana olduğunu belirtti.

Ancak, başından beri sürecin önemli bir aktörü olan ABD, Rusya’nın bölgedeki etki alanın zayıflatılmasına yol açmayan hiç bir modele sıcak bakmayan tutumunda ısrarlı görünüyor. Yani,, hem Rusya hem de ‘Avrupalı müttefikleri’nin zayıflayıp yıpranacağı bir gerilim ve çatışma ortamı yaratılmasına dayalı Ukrayna politikasını şimdiye kadar sürdürme niyetinden vazgeçmiş değil.

6-8 Şubat tarihleri arasında Münih’te yapılan NATO Güvenlik Konferansı’nda ABD’li yetkililer tarafından verilen mesajlar da bu yönde oldu. Görünen o iki, önümüzdeki dönemde çıkar çatışmalarından ötürü “Batı cephesi”nde Ukrayna konusunda bir şu ya da bu düzeyde bir bölünme sürpriz olmayacak; daha doğrusu varolan çatlaklar ve ayrılıklar daha da su yüzüne çıkacak.

Almanya-Fransa eksenin merkezinde olduğu ülkeler grubu, Ukrayna sorunun diyalog yoluyla çözülmesinde, ABD-İngiltere eksenin başını çektiği, ağırlıklı olarak da Doğu Avrupa ülkelerinin destek sunduğu grup ise savaş ve şiddetle sorunun çözümünde ısrar edecekler.

Bu bölünme herkesten önce bir süredir izole edilmeye çalışılan Rusya’nın işine yarayacak. Asıl belirleyici unsur ise Ukrayna’nın işbirlikçi yönetimi. Kiminle ve hangi modelle yürüyeceğine karar vermesi gerekiyor. Ancak bunun kararını vermek öyle kolay olmayacak. Çünkü, hangi batılı grup hangi yönde rotayı belirlese, karşı grup da ona göre harekete geçecek. Bu nedenle, bölünme sadece “Batı cephesi”nde olmayacak aynı zamanda mevcut Ukrayna rejimi içerisinde de olacak. En önemlisi de taraflar arasında bir uzlaşma sağlanamadığı takdirde geriye kalan Ukrayna üzerinden Batılı ülkeler arasında nüfuz mücadelesi kızışacak. Bu nedenle, bir yıl önce “kolay kazanılacağı” hesap edilen Ukrayna’nın aslında tahmin edilenden daha karmaşık ve farklı aktörlerin sürecin içinde olduğu bir kez daha görülüyor. Dolayısıyla, Doğu Avrupa’nın bu önemli ülkesi üzerindeki paylaşım kavgasının yakın vadede sona ermeyeceğini söyleyebiliriz.

 

Mızrağın ucunda savaş mı var?

5 Şubat’ta Brüksel’de toplanan 28 NATO üyesi ülkenin savunma bakanı, NATO Zirvesi’nde alınan Doğu Avrupa’da Acil Müdahale Gücü’nün kurulması yönündeki kararı hayata geçirmek için yeni önemli pratik kararlar aldılar. Zirvede “Mızrak Ucu” adı verilen yeni askeri gücün 13 bin askerden oluşması planlanırken, Savunma Bakanları asker sayısını 30 bine çıkardı. Bu askerlerin 5-7 bin kadarı “süper hızlı” bir vurucu timde toplanacak.

Böylece NATO, Doğu Avrupa’daki “Mızrak Ucu” gücünü önemli oranda artırmış oldu. 2016’dan itibaren görev başı yapması öngörülen gücün, 2-3 günde çatışmalara gönderilebilecek özellikte olacağı açıklandı. Bu yıl içerisinde bunun mümkün olup olmayacağı konusunda ise tatbikatlar yapılacak. Merkezi ise Almanya’da bulunacak. Böylece Almanya, NATO’nun Rusya’ya karşı izleyeceği askeri gerilimin merkezi olacak. Ayrıca Doğu Avrupa’daki NATO üyesi ülkelere 6 yeni askeri üs kurulacak. (YH)

Close