31 Ekim günü Berlin’deki Brandenburg Kapısı önünde çok sayıda örgütün birlikte düzenlediği miting, en çok Kürtlerin, Alevilerin, sosyalistlerin, demokratların bir araya gelmesini istemeyenleri rahatsız etti. Bu kesimin temsilciliğine soyunan Zaman gazetesi ise, ezberi bozulduğu için işi anlamakta bir hayli zorlandı.
Brandenburg Kapısı’nda Başbakan Erdoğan’a karşı bir gösterinin yapılması en çok da Gülen Cemaati’nin Zaman gazetesini rahatsız etmiş durumda. Yönetiminden muhabirlerine ve yazarlarına kadar herkes mitinge karşı alabildiğince küçümseyici bir üslup takındılar.
Almanya’da Erdoğan’a karşı demokratik bir tepki gösterilmesini içlerine sindiremediler. Sindirecek gibi de görünmüyorlar.
En çok da eski yayın yönetmeni, yeni yazar Mahmut Çebi…
Dayanamayıp iki gün arka arkaya Berlin’deki gösteri hakkında akla hayale gelmeyecek cümleleri alt alta dizdi.
Önce Zaman’cıların bilmediği ya da bilmek istemediği birkaç noktaya değinmekte yarar var.
Her şeyden önce miting “AABF mitingi” değildi. AABF’nin protestonun düzenlenmesinde önemli bir rol oynadığı, pratik olarak çok şeyi üstlendiği doğrudur.
Ama, AABF yöneticilerinin de her fırsatta dile getirdiği gibi, bu miting sadece Aleviler tarafından değil; Kürtler, sosyalistler, ilericiler, Türkiye’nin diğer azınlıkları tarafından düzenlendi.
GÜN OLUR 50 BİN, GÜN OLUR 5 BİN OLURUZ
Yani, Zaman’cıların hayal bile edemediği çapta geniş çevreyi kapsayan bir eylemdi.
Durum böyle olunca da bu kez sayıya takıyorlar.
“Madem bu kadar genişti, katılım neden o kadar azdı” diyorlar. Sanki çok olsa bundan memnun olacaklar; ya da eleştirilerinden vazgeçecekler!
Gün olur Bochum’daki gibi 50 bin oluruz, gün olur Berlin’deki gibi 5 bin kalırız.
Önemli değil. Önemli olan az ya da çok, sokağa çıkan bu insanların talepleri, feryatları nedir; mağdur edilmekte olan yüzbinlerin sesi olup olmadığıdır…
Ayıp olan, sayıca az da olsa Alevilere, Kürtlere, diğer inanç gruplarına, kimliklere, işçilere, çalışanlara, basına yapılan baskılara karşı çıkmak mı, yoksa bunları görmezlikten gelip desteklemek mi?
Bugün önemli olan, olup bitenler karşısında sessiz kalmamak, günümüzün Hızır Paşa’larına, zalimlere karşı çıkmak, gerçeği haykırmaktır. Yapılış biçimi ve talepleri açısından sonuna kadar haklı ve yerinde olan Erdoğan protestosu, elbette daha kalabalık olabilirdi. Ama bunun neden olmadığının cevabını Zaman’cılar değil örgütleyen kurumlar yapacaktır elbette.
BİRLİKTEN RAHATSIZ OLUYORLAR
İşin gerçeği Zaman’cıları asıl rahatsız eden konu sayının şu ya da bu kadar olmasından ziyade, yıllardır işbirliği yapıp suçlarına ortak oldukları hükümetin ve Erdoğan’ın eleştirilmesi, protesto edilmesidir. Protesto eyleminde ortaya konan eleştiri ve tepkiler, sadece hükümeti değil, “Demokrasi, hoşgörü, uzlaşma” maskesi altında katliam, baskı ve zorbalıklara ortak olan Gülencilerin de hoşuna gitmiyor; zira ortalık kan gölüne dönmüşken onlar da memleketin ne kadar “huzurlu, mutlu, demokratik, sivil, iman sahibi” vs. Vs. Güllük gülistanlık olduğu aldatmacasını yaymaya çalışıyorlar.
Zaman’cıları rahatsız eden bir diğer konu da bu kadar örgütün uzun bir aradan sonra bir araya gelmeyi başarmasıdır.
AABF’nin “teröristlerle bir araya geldiği”nden dem vurarak “bu nasıl oluyor?” diye soruyorlar.
Alevilerle Kürtler arasına bir kez daha, bildik nifak tohumları saçmaya çalışıyorlar. Peki; elinizi vicdanınıza koyduğunuzda o meydanda terörist kimdi?
Kürtçe barış ve kardeşlik çağrısı yapan Yek-Kom Başkanı mı?
Bütün inançların bir arada özgürce yaşamasının mümkün olduğunu söyleyen Ezidi Federasyonu Başkanı mı?
Yoksa, Türkiye’deki bütün etnik kimliklerin bir arada yaşabileceğini Zazaca söyleyen Dersim Federasyonu temsilcisi mi?
Hiç birisi…
EZBERİNİZ DAHA ÇOK BOZULACAK
Biz, yıllardan beri başka dillere, kimliklere, inançlara “terörist” muamelesi yapan bu kafaları tanıyoruz, biliyoruz.
Yıllarca, hakları, inançları, kültürleri birbirine düşman ederek hükümranlıklarını sürdürdüler. Düşman ettikleri de hep ezildi, yok edilmeye çalışıldı.
Ama şimdi ezberleri müthiş derecede bozulmuş durumda. Kürtlerin, Alevilerin, Ezidilerin, Dersimlilerin, devrimcilerin, sosyalistlerin, Arapların… nasıl olup da bir araya geldiğine akıl erdiremiyorlar.
Onlara göre, hükümetin yanlış politikalarına tepki gösterenler ne kadar ayrı dururlarsa o kadar iyidir. Ne kadar yan yana gelir, ortak eylemler ve açıklamalar yaparlarsa o kadar kötüdür!
Tam anlamıyla bu mantık egemen Çebi’nin iki makalesinde.
Bir de AABF yöneticilerinin yaptığı konuşmaları içine sindirememiş… Hüseyin Mat’ın konuşmasındaki “Dindar ve kindarlara karşı yeni Mahir ve Deniz’leri yetiştireceğiz” cümlesini öne çıkarmış.
Burada yanlış olan ne?
“Muhafazakar, dindar” bir nesil yetiştirmek hak oluyor da; gencecik bedenini halkın çıkarları için feda etmekten korkmayan, demokratik-bağımsız bir Türkiye’yi, herkesin birarada kardeşçe yaşamasını savunan Deniz’leri savunmak ne zamandan beri suç oldu.
Gerçi onlara ve onların akıl hocalarına göre devrimcileri savunmak suç, ortaçağ karanlığını savunmak sevap.
Hadi oradan…
GÜÇ BİRLİĞİNİ BÜYÜTMENİN ZAMANI
Özetle; Brandenburg Kapısı’nda Dar’a çekilen sadece Erdoğan olmamış, onun temsil ettiği bütün bir zihniyet olmuştur. Ve bu tahmin edilebileceğinden çok daha büyük bir sinerji ve heyecan yaratmıştır.
Şimdi, güçleri daha fazla birleştirerek, yıllardır Alevilerin, Kürtlerin, sosyalistlerin, diğer inançlar ve kimliklerin bölünmüşlüğünden yararlanarak egemenliklerini sürdürenlere karşı her yerde bir olmak zamanıdır. Bu yapıldığı taktirde hepsinin ezberi bozulacak, kafaları allak bullak olacaktır.
ARİF TAŞ
Cem Özdemir neden destek vermedi?
Berlin gösterisi sadece Zaman’ı değil, Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Cem Özdemir’i de rahatsız etmişe benziyor. Federal Meclise adım attığı ilk yıllarda Alevilerin festivallerine katılan, bu türden muhalif hareketlerin yanında olmaya gayret eden Özdemir, bu kez gösteriye katılmaya pek yanaşmadı. Halbuki, aynı gösteriye Yeşiller’in diğer Eşbaşkanı Claudia Roth katılarak AKP Hükümeti’ni eleştiren bir konuşma yaptı.
Özdemir, Zaman’a yaptığı açıklamada, Berlin protestosuna destek vermemesinin gerekçesini, “protestoya çağrı yapan derneklerden birçoğu Türkiye’de şiddete karşı mesafe koymuyor” olarak ifade etti. Özdemir, Yeşiller Partili Mehmet Kılıç ve Claudia Roth’un daha çok Suriyeli mültecilerin durumu ve Türkiye’de fikir özgürlüğü konusunda mesaj vermek üzere eyleme katıldıkları dile getirdi.
Bizden söylemesi, Kılıç ile Roth sadece Suriyeli sığınmacılar ve fikir özgürlüğü hakkında konuşmadı. Aleviler, Kürtler ve diğer azınlıklara yönelik yapılan baskılardan da söz ettiler, hükümeti beklendiğinden de sert eleştirdiler.
Yani, önceden belirlenen iki konuyu epey aştılar.
Açıktır ki, Yeşiller’in bütünlüklü bir politikası bulunmuyor. ‘Hem nalına hem mıhına’ hesabı, her tarafı memnun etme, ya da hiç bir tarafı kırmama tavrı pek sağlıklı değil.
Dileriz, bundan sonra Özdemir de benzer gösterilere katılır demokrasi güçlerinin mücadelesine omuz verir. (YH)
