Written by 16:08 HABERLER

2014 Alman dış politikası:‘Daha fazla sorumluluk’tan daha fazla soruna

131bundeswehr1

Son bir kaç yıldır Almanya’nın daha aktif bir dış politika izlemesi gerektiği yönünde yükselen taleplere uygun bir şekilde 2014’de adımlar atıldı. Sonuç daha fazla çatışma, gerilim, kan ve gözyaşı oldu. Dış politikanın militaristleştirilmesine karşı mücadelenin 2015’te  yükseleceği bugünden görülüyor.

 

2014; Almanya’nın tarihini bir kez daha hatırlaması ve bir kez daha yüzleşmesi için önemli bir yıldı. Çünkü, 2014 Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasının 100., İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasının 75., Berlin Duvarı’nın yıkılmasının 25. yılıydı. Yıldönümleri geçmişte yapılanların yeniden gözden geçirilmesi, hatırlanması ve asıl olarak toplumsal olarak yapılan hatalardan ders çıkarılması açısından önemlidir. Bunlar yapılmadığı taktirde yıldönümleri sadece kuru rakamlardan ibaret kalır.

Almanya için 2014 öyle de oldu. İki büyük dünya savaşının çıkmasında, milyonlarca insanın yaşamını yitirmesinde tayin edici rolü olan Alman burjuvazisi için “100” ve “75” gerçekten sadece “kuru ve yuvarlak rakamlardan” ibaret kaldı. Rakamların arkasındaki tarihi gerçekler, sorumluluk görülmedi ya da görülmek istenmedi.

Eğer görülmüş olsa idi 2014’ün Almanya’sında savaştan, silahlanmadan, militarist dış politikadan çok barış, silahsızlanma konuşulurdu. Ama öyle olmadı…

Almanya’nın izlediği dış politikanın militarist bir karakter kazanması yönünde son bir kaç yıldır sessizce atılan adımlar, denilebilir ki ilk 2014’te öncekine göre çok daha yüksek sesle ifade edildi ve bu “normal bir durum” olarak gösterilerek, halka dikte ettirilmeye çalışıldı.

Şubat ayında Münih’te yapılan NATO Güvenlik Konferansı’na katılan Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, Federal Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier ve Savunma Bakanı Ursula von der Leyen, hep bir ağızdan aynı cümlelerle Almanya’nın artık dünya politikasında daha aktif şekilde rol alması gerektiği çağrısında bulundular. Bu aynı zamanda diğer rakip ülkelere de bir meydan okumaydı.

“Aktif politikadan” kastettikleri Alman sermayesinin çıkarlarını korumak ve etki alanlarını geliştirmek için askeri olarak kriz bölgelerine müdahale etmek, gerilimler çıkarmak ve savaşlara katılmaktan başka bir şey değildi.

Almanya’nın Birinci ve İkinci Dünya savaşlarının yenilgi psikolojisinden çıkarak, “daha fazla sorumluluk üstelenmesi gerektiği” eşliğinde süslenen bu gerici politika, aynı zamanda Almanya’nın dünyanın diğer bölgelerinde olup bitenlere karşı seyirci kalmaması gerektiği üzerinden yürütülüyordu.

Özetle, Almanya’nın dış politikasında, Birinci Dünya Savaşı’nın 100. yılında daha barışçıl olacağına savaşçı bir söylem egemen oldu.

Halbuki; daha önce içerik bakımından Gauck’un söylediklerini ifade eden eski Cumhurbaşkanı Horst Köhler, gelen tepkiler üzerine görevinden istifa etmek zorunda kalmıştı. Gauck ise, savaş karşıtları, sol güçlerin dışındaki kesimler tarafından aynı şekilde tepkiyle karşılanmadı. Tersine “Konusunu bulan adam” (Der Spiegel) olarak ilan edildi.

Elbette; son bir kaç yıldır uluslararası ilişkilerde artan çıkar çatışmaları ve yeniden paylaşım hesapları, Almanya’nın dış politikasının geçmişte kalan “tarihin yüklerini” omuzlarında taşıyarak devam etmeyeceği sıkça dile getiriliyordu. Bu temelde en ciddi ve belirleyici çalışma, Federal Dışişleri Bakanlığı’nın isteği üzerinde Politika ve Ekonomi Vakfı (German Marshall Fund ve Stiftung Wirtschaft und Politik) tarafından Kasım 2012’de hazırlanan rapor oluşturuyor. “Yeni Güç, Yeni Sorumluluk” (Neue Macht, neue Verantwortung) başlığını taşıyan çalışmada, özetle Almanya’nın en kısa zamanda dış politikasını daha fazla militaristleştirerek dünyadaki paylaşım mücadelesi içerisinde yer alabileceği öneriliyor.

Başta Gauck olmak üzere, üst düzeyde devlet görevlilerinin önüne konulan bu rapor, Alman dış politikasının hangi çizgide ilerlemesi gerektiğini işaret ediyor. İzlenecek politikanın esasını oluşturan belge neredeyse devleti yöneten bütün aktörler için bağlayıcı özellikte…

 

UKRAYNA, ORTADOĞU…

2014’ün başında daha da yoğunlaşan militarist dış politika egemen söylemi Almanya’da bu yılın sonuna kadar devam etti. Zira yıl içerisinde dünyada yaşananlar karşısında Almanya’nın göstermiş olduğu refleks çoğunlukla askeri boyut içeriyordu. Ukrayna’da başlayan AB yansılı gösterilerin bir darbeyle sonuçlanmasının arkasında Almanya’nın bu militarist dış politikasının rolünün büyük olduğu açık. Doğu Avrupa’yı “Hinterland” yapmaya kararlı görünen Alman burjuvazisinin Ukrayna üzerinden yaptığı planlar, Avrupa’nın ortasında savaşa dönüştü. Binlerce insanın hayatını kaybettiği Ukrayna’daki iç savaşın nasıl biteceği konusunda bugünden bir tahmin yürütmek zor. Ancak, izlenen bu politika Ukrayna’yı bölmekle kalmamış, aynı zamanda ticari ilişkilerin yoğun olduğu Rusya’yla da ilişkileri alabildiğince germiş durumda. Militarist dış politikanın Ukrayna’da kısa zamanda başarıyla sonuçlanacağını düşünenler yanıldı. Ve süreç uzadıkça, Alman burjuvazisi içerisinde görüş ayrılığı da belirginlik kazanmaya başladı. Kısa bir süre önce aralarında eski başbakanların, cumhurbaşkanlarının, tekel yöneticilerinin olduğu 64 kişi ortak bir açıklama yaparak, hükümete Rusya konusundaki politikasını gözden geçirme çağrısında bulundular. Bu demektir ki 2015’te Almanya içinde dış politikaya bağlı olarak iç politikada tartışmalar artacak, sermaye klikleri arasındaki çatışma hızlanacak gibi görünüyor.

Orta Afrika Cumhuriyeti’ne Fransa ile birlikte müdahale hazırlıklarında bulunan Almanya, dış politikada başka bir önemli kırılmayı ise IŞİD terör örgütünün yaptığı saldırıları gerekçe göstererek yaptı. Ezidilere yapılan saldırının ardından Güney Kürdistan’deki Peşmergelere silah gönderme kararı alan Almanya, böylece 2014’e kadar geçerli olan “kriz bölgelerine silah göndermeme” ilkesini doğrudan rafa kaldırdı. Bu aynı zamanda Almanya’nın sıcak çatışmaların olacağı bölgelerde askeri güç gönderebileceği anlamına geliyor. Yıl içinde Almanya’ya getirilerek eğitilen Peşmergelere 2015’te ise Güney Kürdistan’da eğitim verilmesi planlanıyor. Bu da daha fazla Alman askerinin yurtdışına gitmesi anlamına geliyor. Geçmişten bugüne Ortadoğu’ya ayak basmak için epey gayret eden Almanya, öyle anlaşılıyor ki Barzani üzerinden bölgede etkili olmanın çabasını verecek. Güney Kurdistan’a bu denli hassas bir yaklaşım içerisinde olunurken Kobene konusunda ise tam tersi bir tutum takınıldı.

 

HALK MİLİTARİST DIŞ POLİTİKAYA KARŞI

Hükümet ve sermaye sözcülerinin dış politikada militarist söylemi sıklaştırdığı ve izlenen politikayı bu eksene oturtmaya çalıştığı 2014 içinde, sokakta savaşa karşı mücadelede önemli bir değişim olmadı. Her ne kadar Paskalya gösterilerine katılımda kısmi bir artış olsa da, 13 Aralık’ta Berlin ve Hamburg başta olmak üzere değişik kentlerde “Barışın Kışı” (Friedenswinter) adıyla yapılan eylemler, savaşa karşı mücadelenin yükseleceğinin işaretlerini veriyor. 8 Mayıs 2015’te Berlin’de faşizmden kurtuluşun 70. yılı dolayısıyla merkezi bir gösterinin yapılması şimdiden planlandı bile. Ayrıca 7-8 Haziran’da Almanya’nın ev sahipliğinde Münih yakınlarındaki Elmau Sarayı’nda yapılması planlanan G 7 Zirvesi’ne karşı protesto hazırlıkları şimdiden başlamış durumda. Bütün bunlar Almanya’nın militarist dış politika planlarının yanıtsız kalmayacağı anlamına geliyor. Zira yapılan anketlerde halkın üçte ikisi militarist dış politikayı reddediyor. Halk arasında yüksek olan bu eğilimin alanlara taşınması durumunda 2015, savaşa karşı mücadelede önemli bir dönemeç olabilir.

 

YÜCEL ÖZDEMİR

Close