25 yıl önce, 23 Kasım 1992’de Mölln’de Arslan ailesinin evinin ateşe verilmesi 1990 yılların ilk katliamı olma özelliği taşıyor. Katliamın yapıldığı koşullarla bugün sığınmacılar üzerinde yürütülen tartışmalar arasında paralellikler var. O zaman Yugoslavya’dan bugün de Suriye’den gelen sığınmacılar üzerinden düşmanlık körükleniyor. 25. yılda Mölln’den çıkarılacak en büyük ders sığınmacılar üzerinde yürütülen tartışmalara derhal son verilmesidir.
YÜCEL ÖZDEMİR
1990‘lı yılların başında tıpkı bugün olduğu gibi sığınmacılar, göçmenler, yabancılar üzerinde yoğun bir tartışma yürütülüyordu. Bugün nasıl ki Suriye’den gelen sığınmacılar üzerinden tartışma sürüyorsa o zamanda Yugoslavya’dan gelenler üzerinden aynı politika sürüyordu. Almanya’nın başını çektiği Avrupa ülkeleriyle NATO’nun Yugoslavya’yı parçalamak için körüklediği savaşın faturası ağır oldu. Balkanların en büyük ülkesinde yüzyıllarda bir arada yaşayan farklı inançlardan ve uluslardan insanlar birbirine düşman edildi, kanlı bir içsavaş yaşandı. Tıpkı bugün Suriye’de olduğu gibi…
Yugoslavya’da savaş ve katliamlar arttıkça, insanlar canlarını kurtarmak için komşu ülkelere, oradan Almanya’ya geçmeye başladılar. Helmut Kohl’ün başbakanlığını yaptığı CDU/CSU-FDP koalisyon hükümeti içinde gelen sığınmacı akınını durdurmak için yasalar çıkarıldı. Bir taraftan Kamuoyunda en çok sığınmacılar ve göçmenlerin tartışıldığı ortamda neredeyse her gün bir sığınmacılar yurdu kundaklanıyor ya da sığınmacılar sokak ortasında saldırıya uğruyordu. Bu ırkçı saldırılarda çok sayıda insan yaralanırken ilk ölüm olayı Mölln’de yaşandı.
IRKÇILAR KUNDAKLAMA TURUNDA
Bundan tam 25 yıl önce, 23 Kasım 1992’de Mölln’de Türkiye kökenli Aslan ailesinin kaldığı evi ateşe veren ırkçı saldırganlar üç kişiyi katlettiler. Saldırıda 10 yaşındaki Yeliz Arslan, 14 yaşındaki yeğeni Ayşe Yılmaz, ve 51 yaşındaki nenesi Bahide Arslan hayatını kaybetti.
Saldırıyı Michael P. ve Lars C. adındaki iki ırkçı yaptı. Saldırının yapıldığı geçe Mölln’deki video dükkanının önünde buluşan iki ırkçı kentin polisi tarafından tanınıyordu. Saldırının yapıldığı gün henüz 19 yaşında olan Lars C. evinin penceresine imparatorluk bayrağını asarken, okulda defterlerine gamalı haç işaretleri yapıyordu. Alkol aldıktan sonra arabasıyla Michael P.’yi evinden alan Lars C., gece saat 00.31’de önce Ratzenburger Caddesi 13 adresinde altı Türkiyeli ailenin olduğu binayı kundakladılar. Ardından itfaiyeye telefon açarak, “Ratzenburger Caddesi yanıyor. Heil Hitler” dediler.
Yanan evdeki insanlar pencerelerden atlayarak ölümden kurtuldular. Bir kaçı ağır yaralandı.
İki ırkçı daha sonra arabanın yönünü Arslan ailesinin oturduğu Mühlen Caddesi 9 adresine çevirdiler. Saat 1.08’de yine itfaiyeyi arayarak, “Mühlen Caddesi yanıyor! Heil Hitler” dediler.
Gece karanlıktı ve herkes uyuyordu. Gürültüden uyanan dede Nazım Arslan, Yeliz’in annesi Havva altı yaşındaki Namık’ı alarak kendisini dışarı atmayı başardı. Diğerleri de çıktı dışarıya. Yeliz ve Ayşe’yi almak için içeride kalan nene Bahide, geri dönmeyi başaramadı.
‘SESİ HALEN KULAKLARIMDA’
Kundaklama olduğu sırada Hamburg’da kardeşinin evinde olan baba Faruk Arslan, katliamın 20. yılında Bremen’de katıldığı toplantıda o gece olanları şu şekilde anlatıyordu: “Çocuklarımı, eşimi, annemi aramaya başladım. Hastanede kızımın yanmış halini, bana ‘baba’ diyen son sesini duydum ve bu kızımın benle son konuşması oldu. Halen kulağımda kızımın sesi. Her akşam kızımı düşleyerek uyumaya çalışıyorum. Kızım rüyama dahi gelmiyor.” (yenihayat.de)
Arslan, aynı konuşmasında katliamdan sonraki yaşamını ise şu şekilde anlatıyordu: “Yangından sonra bize iki alternatif sundular: ya tamir edilen yanmış evimizde ya da bir konteynerde yaşayacaktık. Bize tek seçenek konteyner kalıyordu. İçinde kızımın, yeğenimin ve annemin öldüğü evin önünden her gün geçmek zorunda kaldık. Ve bu 8 yıl devam etti. Çünkü kimse bize yardım etmedi, ne Kızılhaç ne de başka bir kuruluş… İhtiyacımız olan eşyalar duyarlı dostlarımızdan geldi. 8 yıl buna dayandıktan sonra taşındık. Başka türlü de olmuyordu, aileme ve çocuklarıma daha fazla acı veremezdim. Bütün bu yıllar boyunca dostluk ve yardımlarını esirgemeyen Alman antifaşistleri dostlarımız da oldu. Onlarla birlikte bu 17 Kasım’da ırkçılığa karşı bir konser ve eylem yaptık.”
KATİLLER TANIDIKTI
Mölln Katliamını yapanlar Arslan ailesini yakından tanıyan ırkçılardı. Michael P. uzun yıllar Faruk Arslan’ın kız kardeşiyle aynı okula gitmiş. Ayrıca yaşamını yitiren Bahide Arslan’ın işlettiği büfeye düzenli olarak gidip yemek yiyormuş. Kundaklamadan sonra kısa bir süre sonra tutuklanıp yargılanan iki Neonazi mahkeme tarafından suçlu bulundu. Zaten verdikleri ifadelerde suçlarını itiraf etmişlerdi. 8 Kasım 1993’te Schleswig Eyalet Yüksek Mahkemesi, olay sırasında 19 yaşında olan Lars C.’ye en yüksek gençlik cezası olan 10 yıl hapis, Michael P.’ye ise en yüksek ceza olan 25 yıl ömür boyu hapis cezası verili. Lars C. katliamdan yedi yıl sonra Haziran 2000’de serbest bırakıldı. Michael P. ise katliamın 15. yılında, Kasım 2007’de, tam da katliamın yapıldığı gün serbest bırakıldı. Dikkate değer… Tesadüf mü yoksa bilinçli olarak mı bu tarih seçilmişti…
DÜNDEN DERS ÇIKARARAK BUGÜNE BAKMAK
3 kişinin ölümüne, çok sayıda insanın yaralanmasına yol açan Mölln Katliamı, 90’lı yılların başında sığınmacılara karşı politik olarak yükseltilen düşmanlık üzerinden gerçekleşti. Ne yazık ki sonunca katliam olmadı. Ardından benzer saldırılar devam etti. 29 Mayıs 1993’te Solingen’de Genç ailesinin evi benzer şekilde kundaklandı. Sonra tek tek ırkçı cinayetler sürdü. Mölln Katliamından sonra dönemin başbakanı Kohl, cenaze törenine katılmayı dahi kabul etmemişti.
Mölln Katliamının 25. yılında çıkarılacak en büyük sonuç, ülkelerindeki savaştan kaçmak zorunda kalan sığınmacıların hedef haline getirilmemesi olmalı. Ancak günümüzde Hıristiyan Demokratlardan (CDU) başlayarak bütün sermaye partileri, sığınmacılar üzerinden politika yaparak daha fazla oy toplamanın hesabını yapıyor. Bu politikanın en çok Almanya’ya, yerli ve göçmen emekçilerin birlikte yaşamana zarar verdiği, ırkçıları ise güçlendirdiği biliniyor.
Bu nedenle sığınmacıların sırtından siyaset yapmanın derhal bırakılması gerekiyor.
1990‘yı yıllarda yapılan ırkçı kundaklamalar
Eylül 1991 – Hoyerswerda: Saksonya Eyaleti’nde bulunan Hoyerswerda‘da bir grup ırkçı sığınmacılar yurduna molotofkokteylerle saldırdı. 32 kişi yaralandı. Saldırıya karıştığı belirtilen 83 kişi gözaltına alındı, üçü tutuklandı. Saldırganlar 15 ila 18 ay arasında ceza aldı.
Ekim 1991 – Hünxe: İki Almanya‘nın birleşme günü olan 3 Ekim‘de üç ırkçı sığınmacılar yurdunu kundakladı. İki Lübnanlı sığınmacı ağır yaralandı. 18-19 yaşlarındaki ırkçı saldırganlar hapis cezasına çarptırıldı.
Ağustos 1992 – Rostock-Lichtenhagen: 400 kişilik ırkçı saldırgan grubu sığınmacılar yurduna saldırarak ateşe verdi. Çevredekilerin çoğu ise saldırıyı seyretmekle yetindi. Binadaki sığınmacılar saatler süren bir müdahaleden sonra ancak kurtarılabildi. Saldırganlardan üçü hapis cezasına çarptırıldı.
Mayıs 1993 – Solingen: Genç ailesinin yaşadığı binayı ateşe veren ırkçılar beş kişinin hayatını kaybetmesine yol açtı. 1990‘lı yıllarda yapılan ırkçı saldırıların en büyüğü olarak kayıtlara geçti. Irkçılar çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı.