Written by 14:51 Allgemein

366 günün ortaya çıkardığı gerçek!

28 Aralık 2011’de sabaha karşı çoğu çocuk yaşta 34 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının TSK’ya bağlı savaş uçakları tarafından bombalanarak katledilmesinin üstünden tam bir yıl geçti.

Katliamdan hemen sonra yetkililer, ülke çapında gösterilen tepkileri karşılamak üzere olsa gerek, “Olayın üstü örtülmeyecek, beş koldan soruşturma sürdürülüyor” demişti. Ama bugüne kadar bu “beş koldan” süren soruşturmaların hiçbirinden olayın faillerine ulaşılacağını gösteren bir sonuç çıkmadı. Dahası ülkenin Başbakanı, kendi partisinin Kürt milletvekillerine; “Roboski demeyin terör örgütü ağzıyla konuşmayın. Uludere deyin” diyerek, Roboski’nin adının bile söylenmesini yasakladı. Dahası Başbakan 34 sivil vatandaşın katlinin sorumlularının açıklanmasının istenmesine, “Durun bakalım, ‘sivil’ diyorsunuz ama terörist de sivildir. Bekleyin arkasından ne çıkacak!” diyerek, Roboski’de olanlara katliam diyenlerin taleplerini şaibeli hale getirmeye çalışıyor. Aslında böylece soruşturmanın bir yıl içinde neden bir arpa boyu bile ilerletilmediğini de gösteriyor. Bu “beş koldan” yürütülen inceleme ve soruşturmanın kamuoyunda en çok bekleneni de TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun başlattığı araştırmaydı. Ancak, olayın üstünden bir yıl geçtikten sonra komisyonun raporunu tamamlaması AKP’li üyeler tarafından engellendiği gibi, Alt Komisyon Başkanı AKP Milletvekili İhsan Şener’in, “Emri Genelkurmay Harekat Dairesi vermiş olabilir” biçimindeki ifadesi bile AKP Grubu Başkan Vekili Nurettin Canikli tarafından tepki gördü, Şener azarlandı. Şener de “Ben böyle demedim!” diyerek kendi açıklamasını yalanlamak zorunda kaldı.

Oysa, “Emri Genelkurmay vermiş olabilir” demek, “Güneş doğudan doğuyor” demek kadar malumun ilanıdır. Elbette emri Genelkurmay (ya da onun bir birimi) vermiştir. Başka türlüsü olamaz!

Bu konudaki tartışma emrin askeri bakımdan kimin verdiği değil; askeri makamların, sınır ötesindeki 34 sivil vatandaşı katletme kararını kendi başlarına veremeyeceği ve bu “sivil makamın kim” olduğudur.

Bu yüzden de Alt Komisyon Başkanı Şener’in söyledikleri içinde asıl önemli olan “Emri Genelkurmay vermiş olabilir” demesi değil, “Genelkurmayın tüm belgeleri kendileriyle paylaşmadığı”na dair yakınmasıdır.

Yani Genelkurmay, kamuoyunda infial uyandıran bir olayın üstüne kurulan TBMM Araştırma Komisyonu’nun olayın faillerini, kimin emriyle bu katliamın yapıldığının en azından ipuçlarını verecek belgeleri vermiyor.

“Bülent Arınç’a suikast hazırlığı var” diye bir provokatif haber üzerinden “Genelkurmayın Kozmik Odaları”na giren bir “yargı”, “yönetim”, böyle bir dönemin Meclisinin oluşturduğu komisyon, 34 kişinin faillerinin ortaya çıkarılmasına yarayacak belgeleri alamaz mı?

Elbette alabilir ama tabii gerçekten almak istiyorsa, gerçekten bu olayın asker ve sivil tüm faillerini açığa çıkarmak istiyorsa! Sorumluları çok basit biçimde açığa çıkarılabilecekken; üstelik de belgeleriyle çözülebilecekken, katliamın askeri hiyerarşisinin bile ortaya çıkarılmasına tahammül edemeyen bir hükümet ile karşı karşıyayız.

Üstünden geçen 366 gün içinde bu katliamla ilgili söylenebilecek ortaya çıkmış en önemli gerçek; AKP Meclis Grubu ve hükümetin bu katliamın arkasındaki gerçeği ortaya çıkarmak istemediğidir.

Ötesi laftır, gündem saptırmadır. Ki, ODTÜ’de kendisini ortaya koyan polis terörü, Kürt sorununun çözümü karşısında  şiddet ve inkarcılığın ortalığı kaplaması, hak ve adalet talebinde bulunanlara yönelik şiddetin asgari ücretin arttırılmasını isteyen işçilere kadar yayılması ile Roboski katliamının üstünü örten zihniyetin aynı zihniyet olduğu bugün çok daha açık hale gelmiştir.

Roboski katliamının birinci yılında ortaya çıkan en önemli gerçek budur.

İhsan Çaralan

 

Close