İsrail’in Gazze’ye kara saldırısı altı aydan fazla bir süre önce başladı. Federal hükümet İsrail ile dayanışma içinde olmaya devam ediyor. 28 Mayıs’tan itibaren Filistin’i resmen devlet olarak tanıyıp siyasi bir açıklama yapan İspanya, Norveç ve İrlanda gibi Avrupa devletlerinin aksine Başbakan Olaf Scholz, Almanya’nın buna uymayacağını söyledi. Bu, Uluslararası Adalet Divanı tarafından dahi mahkum edilmesine rağmen, İsrail hükümetinin Filistinlilere yönelik zulme göz yumma ve sessiz kalma anlamına geliyor. Gazze’nin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olması ve yerleşimci sömürgeciliğinin şiddet yoluyla sürdürülmesi, güya halkı Hamas’tan korumaya hizmet ettiği için Alman tarafı açısından hala meşru görülmeye devam ediyor.
TABANDAN KÜRESEL PROTESTO
Emperyalist devletler arasında sonuç vermeyen diplomasi trafiği ve Almanya, ABD ve diğer bazı devletlerin İsrail’e sunduğu sınırsız siyasi, ekonomik ve askeri desteği, dünya çapında pek çok kişi tarafından sert bir şekilde eleştiriliyor. 7 Ekim 2023’ten bu yana dünyanın dört bir yanında insanlar Gazze’deki soykırıma karşı ve ateşkes talebiyle sokaklara çıkıyor. Filistinlilere karşı dayanışma hiç bu kadar yoğun ve Filistin devletinin tanınma talebi bu kadar güçlü olmamıştı. Ortadoğu’daki duruma, dolayısıyla Filistinlilere yönelik baskı ve katliamlara dikkat çeken gösteri ve eylemler küresel bir haykırışı ifade ediyor. Farklı ülkelerde sokağa çıkanlar birçok açıdan kriminalize ediliyor. Filistin yanlısı göstericiler medyada Hamas destekçiliği ve Yahudi karşıtlığı olarak damgalanıyor, kefiye veya Filistin bayrağı gibi semboller yasaklanıyor ve destek söylemleri sansürleniyor.
Bu gelişmeyle birlikte hızla artan polis şiddeti de gözlemleniyor. Polisin Filistin yanlısı gösterilerdeki varlığı ve şiddet kullanma isteği, dünya çapında ifade ve toplanma özgürlüğüne yönelik büyüyen bir tehdit.
Bunun Filistinlilerin haklarını savunan insanlar açısından sonuçları var. Antisemitizm ve terörizme destek iddiaları nedeniyle çok sayıda protestocu işini kaybetmiş durumda. Almanya’da öğrencilerin, başka şeylerin yanı sıra üniversitedeki yerleri için de korkmaları gerekiyor. Çünkü okuldan atılma tehdidi okuma hakkından men edilme ile sonuçlanabiliyor. Son olarak, New York’taki Columbia gibi ünlü üniversitelerdeki protestoları çevreleyen videolar internette yayıldı. Öğrencilerin üniversite kampüsünde kamp kurması ve soykırıma karşı ses çıkarmak için her türlü yolu kullanması, polisle öğrenciler arasında şiddetli çatışmalara yol açtı. ABD’de şu ana kadar 1.600 civarında öğrenci tutuklandı.
BERLİN HUMBOLDT ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ VE ALMANYA’DA ÖĞRENCİ HAREKETLERİ
Almanya’da da protesto dalgaları durmuyor. Hükümetten soykırımın tanınmasını ve İsrail’e karşı eleştirel bir tutum talep ediliyor. Pek çok öğrenci, öğretim elemanlarını ve profesörlerini konuya ilişkin tutumlarını fazla pasif veya fazla tarafsız buldukları için sert bir şekilde eleştiriyor.
22-23 Mayıs 2024’te Berlin Humboldt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü işgaline ilişkin videolar internette dolaştı. Öğrencilerin binayı nasıl işgal ettiklerini ve taleplerini açıkça dile getirdiklerini gösteren videolar bizzat kendileri tarafından yayınlandı. Bina, diğer şeylerin yanı sıra, öldürülen Filistinlilerin resim ve isimleriyle süslendi ve adı „Jabalia Enstitüsü“ olarak değiştirildi. İşgal, üniversite rektörü Julia von Blumenthal tarafından 23 Mayıs akşam saat altıya kadar tolere edildi.
Blumenthal bir e-postada şunu temin etti: “Üniversiteler (…) diyalog yerleridir, dolayısıyla başkan olarak protestocu öğrencilerle sohbete girmek önemliydi (…). (…) Bu diyaloğu yürütmek için yoğun görüşmelerin ardından bir anlaşmaya varıldı.“ Birçok öğrenci bu kararı bir ilerleme olarak gördü, çünkü von Blumenthal daha önce öğrenci protestocularıyla yaşanan çatışmalarda onları tarafsız ifadelerle pasif bir şekilde engellemişti.
Aslında bu diyalog, enstitünün yönetim kurulu ve profesörleriyle yapılan bir tartışma etkinliğinin parçası olarak 23 Mayıs’ta saat 15.00’ten 17.00’ye kadar yapıldı. Etkinlik sırasında öğrenciler, enstitünün eleştirel bir duruş sergilemesi yönündeki taleplerini açıkça dile getirdiler ve Filistin devletinin tanınması yönünde çağrıda bulundular. Bir öğrenci, „Yönetim kurulundan (…) defalarca suçlamalar ve taleplerle ilgili bir şeyler söylemesi istendi, ama gerçekte hiçbir şey gelmedi“ diye yakınmaktaydı.
ŞİDDET UYGULANARAK ÖĞRENCİLER TUTUKLANDI
Anlaşmada protestocuların polisin herhangi bir yaptırımına maruz kalmayacağı ve tartışmalar bitene kadar binanın dışında kalacağı belirtildi. Birkaç saat önce polis tüm binayı kordon altına almış ve protestocuları sokaklarda tutmuştu. Öğrenciler dışarıda toplanmış, Almanya’daki polis şiddetine ve özgür Filistin talebine karşı sloganlar atıyordu. Bir öğrenci: “Bugün öğrenciler arasında gördüğüm dayanışma eşsiz. Daha önce hiç böyle bir enerji hissetmemiştim“ diyordu. Ayrıca polis tarafından birer birer götürülürken çok sayıda öğrenciyi dayanışma sloganlarıyla alkışladılar. Polisin Senato’nun emri üzerine binaya baskın yapması pek çok kişi için sürpriz oldu. Öğrenciler polisin şiddetli saldırıları ve tutuklamalarının görüntülerini tespit ettiler ve bunları canlı yayın aracılığıyla çevrimiçi olarak paylaştılar.
Üniversite Başkanlık Divanı’nın böyle bir şeyin olmayacağına dair daha önceki güvencelerine rağmen, işgal altındaki protestocuların kişisel bilgileri polis tarafından kaydedildi.
DEĞERLENDİRME VE TALEPLER
Olay istenildiği gibi sonuçlanmasa bile şunu belirtmek gerekir ki, öğrencilerden gelen yoğun eleştirilerin ardından Yönetim Kurulu, öğrenciler ve aktivistlerle toplantı yapmayı kabul etti. Eleştirel öğrenciler açısından bu büyük bir başarı olarak düşünülebilir. Filistinlilere yönelik baskılara dikkat çekmek amacıyla bir öğrenci örgütü tarafından da bir eylem gerçekleştirildi.
Başkanlık Divanı kesinlikle eleştirilmeli çünkü işgal altındaki bina eyalet hükümetinin emriyle boşaltıldığında divan teslim oldu. Berlin Senatosunun karar alma yetkisi yoktu ve dolayısıyla bu eylem üniversitenin özerkliğine yönelik bir saldırı olarak görülebilir. Üniversite yönetim kurulu, sorumluluktan kaçmak için olayları Senatoya yıkmaya çalışıyor. Bu yaklaşım kınanmalıdır. Ayrıca polis memurlarının üniversitedeki kitlesel varlığı da kabul edilemez. Polis üniversite ve benzeri eğitim kurumlarından uzak durmalıdır. (YH)