Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) Genel Başkanı Hüseyin Mat, 23 Şubattaki seçimler dolayısıyla gazetemize yazdığı yazıda siyasi gelişmelere dikkat çekerek, aşırı sağa karşı demokratik değerlerden oy kullanma çağrısında bulundu.
HÜSEYİN MAT
Almanya’da aşırı sağın yükselmesi artık göz ardı edilemeyecek bir boyuta ulaştı. Bu durum yalnızca AfD’nin (Almanya için Alternatif) yükselişiyle sınırlı değil. Daha da endişe verici olan, merkez sağ partilerin (CDU/CSU ve FDP) de popülist sağ söylemleri meşrulaştırarak bu eğilimi güçlendirmesidir. Dün var olan “kırmızı çizgiler” bugün silikleşmiş durumda. AfD’nin yükselişi yalnızca bir sonuçtur; asıl sorun, diğer siyasi partilerin de onun dilini, argümanlarını ve politikalarını benimsemeye başlamış olmasıdır. Bu durum, Almanya’nın siyasi ekseninin sağa kaydığına işaret etmektedir.
Özellikle CDU’nun göç politikalarındaki sertleşmesi, sınır kontrollerinin artırılması ve geri gönderme süreçlerinin hızlandırılmasına yönelik yasalara destek verilmesi, bu kaymanın en net göstergelerindendir. Bu gidişat yalnızca göçmenleri değil, Almanya’nın demokratik değerlerini de tehdit etmektedir. Ancak, Almanya’nın bu karanlık dalgaya direnen bir yüzü de var! Geçtiğimiz haftalarda yüz binlerce kişi sokaklara çıkarak “Bu ülkede ırkçılığa yer yok!” diye haykırdı. Bu, toplumun büyük bir kesiminin hala demokrasiye ve insan haklarına sahip çıktığını göstermektedir. Bu mücadele biz göçmenler için çok daha önemli, çünkü bu yükselen dalgaya karşı durmazsak, gemiyi batırmak isteyenlerin dümenine teslim oluruz.
AŞIRI SAĞIN GERÇEK HEDEFİ: TÜM FARKLILIKLAR
AfD ve yandaşlarının hedefinde sadece göçmenler yok. Onların “düşman algısı” bugün göçmenler ve mülteciler üzerinden şekillense de asıl hedef, demokratik değerleri savunan herkes; sendikacılar, feministler, insan hakları savunucuları ve hatta çoğulculuğu destekleyen bireylerdir. Aşırı sağ, yalnızca göçmen karşıtı bir hareket değil; aynı zamanda işçi, emekçi, yoksul ve farklılıklara saygı gösteren herkese düşmandır.
Tarihte bunun acı örneklerini gördük. Solingen, Mannheim, Magdeburg ve Aschaffenburg’da yaşanan vahşi saldırılar, ayrıştırıcı ve ırkçı politikaların toplumda nelere yol açabileceğini kanıtlamıştır. Ayrıca aşırı sağcı terör, yalnızca göçmenleri değil, demokratik yapıyı hedef alarak Almanya’nın geleceğini tehdit etmektedir.
ALEVİLER OLARAK TARİHSEL SORUMLULUĞUMUZ
Aleviler olarak “72 millete bir nazarla bakarız” felsefesiyle, tarihsel ve inançsal bir sorumluluğun bilincindeyiz. Irkçılık, yalnızca bir grup insanı hedef almakla kalmaz, toplumsal huzuru ve demokratik düzeni de yok etmeye yöneliktir. Bu nedenle, sadece göçmenler için değil, Almanya’daki tüm farklı inanç grupları ve demokrasi savunucuları için de bu tehdidin karşısında durmalıyız.
Ancak ne yazık ki göçmen kökenliler arasında da AfD’ye destek verenler bulunmaktadır. Bu durumun temel nedenlerinden biri, mülteci karşıtı söylemlerin bazı göçmen grupları içinde de karşılık bulmasıdır. AfD’nin mültecileri sınır dışı edeceği propagandasına inanarak bu partiye destek veren göçmenler, aslında kendi varlıklarını tehdit eden bir yapıya güç verdiklerinin farkında değiller. Bu, kendini ateşe atmakla eşdeğer bir durumdur.
TOPLUMSAL KUTUPLAŞMANIN TEHLİKESİ
Aşırı sağın yükselişi, toplumdaki kutuplaşmayı derinleştirerek en temel demokratik haklarımızı bile tehdit eder hale geliyor. Irkçı ve ayrıştırıcı söylemler, göçmenleri kriminalize etmeye ve toplumun farklı kesimlerini birbirine düşman etmeye çalışıyor. Kamu politikalarındaki değişim, bu durumu somutlaştırıyor. Örneğin, sınır kontrollerinin artırılması ve göçmen karşıtı yasaların yürürlüğe girmesi bu politikalara hizmet eden adımlardır.
Bu süreç böyle devam ederse, 2029 seçimlerinde AfD’nin iktidara gelmesi dahi olası bir senaryo olarak değerlendirilmektedir. AfD’nin güç kazanması, yalnızca göçmenlerin değil, demokratik değerleri savunan herkesin geleceğini tehdit etmektedir.
UMUTSUZLUĞA YER YOK: BİRLİKTE MÜCADELE
Ancak, son haftalarda 250 bin kişi Berlin’de olmak üzere yüz binlerce insanın sokaklara çıkması, Almanya’da bu tehdide karşı farkındalığın yükseldiğini göstermektedir. Toplumun büyük bir kesimi, “Bu ülkenin geleceğini faşistlere teslim etmeyeceğiz!” mesajını güçlü bir şekilde dile getirmiştir. Bu direniş, göçmenler olarak bizim de bu mücadelenin bir parçası olmamız gerektiğini ortaya koyuyor.
AfD ve aşırı sağ güç kazanıyorsa, bu bizim daha fazla örgütlenmemiz gerektiği anlamına gelir. Biz AABF (Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu) olarak sokakta, siyasette ve hukuk önünde bu tehdide karşı mücadele etmeye kararlıyız. Bu mücadelede yalnız değiliz ve yalnız kalmayacağız! Almanya’da yaşayan tüm halklarla, demokratik değerleri savunan tüm kesimlerle birlikte aşırı sağın karanlığına karşı direneceğiz.
SEÇİMLERDE DEMOKRASİYE SAHİP ÇIKMAK
Demokrasiyi korumanın en temel yolu, seçimlere katılmak ve sandık başına gitmektir. Oy kullanma hakkı olan herkesin, bu hakkını kullanması bir sorumluluktur. Demokratik süreçlere katılım göstermeyen toplumlar, bedelini ağır öder. Irkçılığın yükselişine karşı mücadele etmek için en güçlü silahımız, demokratik yollarla örgütlenmek ve oylarımızla bu karanlık gidişatı durdurmaktır.
Kaygılıyız ama umutsuz değiliz. Barış, hoşgörü ve çoğulculuk temelinde bir toplum için mücadele etmeye devam edeceğiz. Çünkü insanoğlu, daha ağır bedeller ödememeli!