Yeni bir Hayat için…

Yeni Hayat, bu ilk sayısı ile birlikte iki dilli bir gazete olarak yayın hayatına başlıyor. Aslında ‘neden iki dilli bir yayın?’ sorusuna, Türkiyeli göçmen kitlenin önemli bir bölümünü, kendini esas olarak Almanca ifade eden üçüncü-dördüncü kuşak olduğu bilindiğinde, fazlaca cevap aramaya bile gerek yok.

Almanya’da Türkiye kökenli göçmen kitleye seslenen Türkçe yayınların, ezici bir çoğunluğu ya Türkiye’de hazırlanmış gazetenin-derginin içine Almanya’da oluşturulmuş bir kaç sayfanın-yazının konmasıyla ya da kendini ağırlıklı olarak “göçmenlikle ilgili sorunlarla” sınırlayan bir içerikle çıkıyor. Almanca yazılar-sayfalar ise sembolik olmaktan öteye gitmiyor.

Yeni Hayat, tümüyle buradan ve burası için hazırlanan bir gazete olacak. Konularını, soru ve cevaplarını, işçisi-işsizi, genci ve kadını ile Türkiye kökenli göçmen kitlenin, içinde yaşadığı  toplumsal koşulların ihtiyaçları üzerinden oluşturacak.

Gerektiğinde ayrı bir ek gibi de değerlendirilebilecek, sekiz sayfası Almanca olan iki dilli bir yayın çıkartırken hedefimiz, kendi başına okuyucu potansiyelini genişletmek olmayacak.

Almanca sayfalarımızın-ekimizin, kendini esas olarak Almanca ifade eden ve ağırlığını gençliğin oluşturduğu üçüncü-dördüncü kuşak içerisinde okunması-yaygınlaşması, tabii ki önemli hedeflerimiz arasında olacak. Ama bu doğrudan, iki dilli bir yayın olarak çıkarken gazetemizin kendine biçtiği rolle; Türkiye kökenli göçmen kitlenin içinde yaşadığı ülkedeki toplumsal, sosyal, kültürel ve siyasal yaşama aktif katılımının teşvik edilmesi; aynı sorunları, talepleri ve kaderi paylaştığı Alman halkı ile yakınlaşması-kaynaşması ve ortak hareketinin güçlendirilmesi hedefiyle bağlantılıdır. Daha ilerden bir ‘yakınlaşma, kaynaşma ve birlikte hareket’ eğiliminin güçlenmesinde, bu ülke ortamında yetişmiş, kendini Almanca ifade eden kuşağın-kuşakların ve özellikle de gençliğin önemli bir rol oynadığı-oynayacağı açıktır. Ki, iki dilli bir yayınla, aynı zamanda bu kesime de seslenmeyi hedeflememizdeki temel gerekçemiz budur!

Bir madalyonun iki yüzü: Ayrımcılık ve Milliyetçilik

Göçmenler, Almanya’da yaklaşık yarım asırlık bir tarihe sahip. Almanya’nın “bir göç ülkesi” olarak resmen ilanı ve göçmenlerin “artık kalıcı ve bu toplumun bir parçası olduğu” gerçeğinin kabulü ise çok daha yakın bir tarihe dayanıyor. Ancak, kırk küsur yıllık bir gecikmeyle de olsa bu kabülün ya da “entegrasyon”un günlük politik dilde en çok tüketilen kelimelerden biri haline gelmesinin, dışlayıcı-ayrımcı göçmen politikasında köklü bir değişiklik anlamına gelmediği biliniyor. Özellikle de belli ülke kökenli göçmenleri dışlama, “toplumun sorunlu bir parçası” olarak resmetme, resmi göçmen politikasının değişmezlerinden biri olmaya devam ediyor.

Resmi kurumlar ve politika açısından söylenenler, bir başka yönüyle, Türkiye kökenli kuruluş, dernek, basın ve lobici çevrelerin önemli bir bölümü açısından da geçerlidir. Özellikle de milli ve dini duyguların istismarı üzerinden politika yapan ya da lobiciliği meslek haline getirmiş olan çevreler, görünürde “ayrımcı-dışlayıcı” politikalardan yakınıyor, “kalıcıyız, artık buralıyız, bu toplumun bir parçasıyız” vurgusunu sık sık yinelemekten, “bu ülkedeki politik yaşama katılma” çağrıları çıkarmaktan geri durmuyorlar. Ancak tam da bu noktada; iş, “bu toplumun bir parçası olma”nın ne anlama geldiği veya “nasıl bir parça” olunduğunun tanımına geldiğinde, dananın kuyruğu kopuyor! Türkiye kökenli göçmen kitle, işçisi-işsizi, genci, kadını ve emeklisi…ile, mevcut toplumsal ilişkiler içerisindeki sosyal konumları ve kimlikleri, sorun ve talepleri ile değil, etnik kökenleri ve dinsel inanışları üzerinden tarif ediliyor. Bu “kimlikler” öne çıkarılıyor ve bunlar üzerinden bir saflaşma-kutuplaşma dayatılıyor. Bu kesimlerin seçimlerde, “Türk adayların desteklenmesi” ya da kimin destekleneceğine “Müslümanlara karşı gösterilen tutum “ üzerinden karar verilmesi yönlü çağrıları, bu açıdan tipiktir.

Etnik ya da inançsal farklılıklar üzerinden bir saflaşmayı dayatanların, krizin yükü sırtına bindirilen işçiye, işten atılma tehdidi ile yüz yüze olana, yoksulluk girdabındaki işsize-emekliye, eğitim alanındaki sorunların altında ezilen ve bir gelecek perspektifi olmayan gence, “sabır dilemenin” ya da durumu “Türk, Müslüman, yabancı olma” ile açıklamanın ötesinde, söyleyebilecekleri tek bir şeyleri, sunabilecekleri tek bir önerileri var mıdır?
Irkçı-faşist propaganda ve faaliyetin önünü açma da dahil, izlene gelen gerici-ayrımcı göçmen politikası ile hedeflenenin, gerçekleri çarpıtıp, ön yargıları kışkırtmak, bölmek ve bölünmüşlüğü derinleştirmek, ortak mücadeleyi  mümkün olduğunca zayıflatmak ve baltalamak olduğu bilinir.

Ve bunun alternatifinin, ayrımcı-dışlayıcı göçmen politikasının yarattığı atmosferden de beslenerek, “Türklük ve Müslümanlık kimliğini” öne çıkarmak ve bu temelde bir kutuplaşmaya gitmek olmadığı da açıktır. Biri dışlayıp, “sorunlu” olarak damgalarken, diğeri de ‘Türkler, Müslümanlar .. olarak kendi gettolarımızda toplanalım’ diyor. Bir madalyonun iki yüzü gibi!
Yeni Hayat, ırkçılığa çanak tutan, ön yargıları derinleştiren, ayrımcı-dışlayıcı resmi göçmen politikasını mahkum ederken, aynı zamanda milli ve dini duyguların istismarı üzerinden politika yapılmasının ve bu temelde bir kutuplaşmanın da kesin bir biçimde karşısında olacaktır.

Yeni Hayattabii ki, doğrudan göçmenlikle bağlantılı sorun ve taleplere duyarlı olacaktır. Ama, ne kendini bununla sınırlayacak ve ne de yayın faaliyetinin merkezine bunu koyacaktır! Yoğun kapitalist sömürü koşullarına, işsizliğe, yoksulluğa, ekonomik, sosyal ve siyasal alandaki saldırılara arkayı dönüp, ufkunu “göçmenlikle” sınırlayanların mücadeleye sunabilecekleri fazlaca bir katkı yoktur.

Yeni Hayat, içinde yaşadığımız kapitalist toplumdaki gerçek bölünmenin, göçmen ya da yerli olunmasından bağımsız olarak, sömüren-sömürülen, zengin-yoksul, ezen-ezilen ilişkileri üzerinden şekillendiği gerçekliği üzerinden hareket edecek. Bu temelde ortaya çıkan ve gelişen saflaşmada tabii ki, bir taraf olacak!  Her olay, sorun ve gelişmeye, sömürülenlerin, yoksulların, baskı görenlerin, dışlayıcı politikalara maruz kalanların tarafı olarak yaklaşacak. Yeni Hayat, “entegrasyon” olayına, yerli ve göçmen emekçilerin, gençlerin kaynaşması sorununa ve bunlardan hareketle kendine çıkardığı görevlere de buradan bakıyor!

Toplumsal hareketin aktıf bır parçası olmalıyız

Türkiye kökenli göçmenler arasında, içinde yaşadıkları ülke ve bir parçası oldukları toplumdaki gelişmelere duyarlılıkta düne göre bir ilerlemenin olduğu kesin. Özellikle işyerleri ve eğitim alanlarında mücadelenin önüne düşüldüğü örnekler de az değil. Ama, ileri kesimler arasında bile, kendini daha çok katılımcı ve destekçi olarak görme yaklaşım ve tutumu egemenliğini sürdürüyor. Haliyle, bu anlayış ve eğilim, sorunlara ve gelişmelere ilerden bir bilinç ve sorumlulukla müdahale etme yerine, kendini sınırlamayı beraberinde getiriyor. Yeni Hayat, “kalıcı ve bu toplumun bir parçası olmanın” gereklerinin henüz yeterince özümsenmediğinin de bir göstergesi olan bu eğilimin aşılmasını teşvik etmek üzere, bu konuda ortaya çıkan olumlu örnekleri de yaygınlaştıracak bir çaba içerisinde olacak. Yeni Hayat, iddiasına ve kendisini ortaya çıkaran ihtiyaçlara yanıt vermek üzere, olabildiği ölçüde çok yönlü ve zengin bir içerikle çıkmayı hedefliyor. Kapaktaki ana gündemin yanı sıra, iç politikadan, işçi ve sendikal alana, kültür ve sanata, tartışma, gençlik, kadın, dünya … sayfalarına kadar, konularını oldukça geniş bir yelpaze üzerinden oluşturacak.

Yeni Hayat, bürodan ve sadece redaksiyonca hazırlanan bir gazete olmayacak. İşçi-işsiz, genç, kadın, sendikacı, sanatçı ve aydınlardan gelecek mektuplara, yapılacak katkılara sayfaları açık olacak. Yeni Hayat, emekçileri ve onların yaşadıklarını basit bir ekonomi haberi olarak gören ve dışardan onları izleyen-onlara seslenen gazetelerden farklı olarak; emekçilerin bütün bir hayatı ürettiği anlayışıyla, onların kendi elinden çıkan ve fabrikaların, işçi evlerinin nabzını tutan haber ve yazılarla onların kendi sesi olacak.

Yeni Hayat, kendi yayınlanma amacının da bir gereği olarak, işçi ve sendikacısından aydınına kadar, yerli kesimden insanların düşüncelerini sayfalarında yansıtmaya özel  bir önem verecek. Böylece, Türkiye kökenli okuyuculara, değişik alanlardan Almanların düşünce ve değerlendirmelerini öğrenme imkanı doğarken, Almanca sayfalar üzerinden ise, ilgili yerliler göçmenleri daha yakından izleyebilecekler. Gazetemiz, bu anlamda yerli ve Türkiye kökenli okuyucular arasında bir buluşma platformu rolünü de üstlenecektir.
Yeni Hayat, kapitalist dünya ekonomisinin en derin krizlerinden birini yaşadığı, krizin yüklerinin işçilerin ve halkın sırtına yıkılmaya çalışıldığı bir dönemden geçerken çıkıyor! Bizzat yetkili ağızlar, önümüzdeki süreçte resmi işsizlik rakamının beş milyona ulaşacağını açıklıyor, yeni vergi yüklerinden, hastalık ödentilerinin artırılmasına kadar bir çok saldırı paketlenmiş olarak, sandıktan çıkartılan CDU-FDP koalisyonunun ilanını bekliyor. Önümüzdeki dönem, sadece saldırıların değil, aynı zamanda, başta işçi ve emekçiler olmak üzere değişik toplumsal kesimler içerisindeki tepkilerin ve mücadelenin de yaygınlaşıp yükseldiği bir dönem olacak. Koşulların dayattığı ortak bir mücadele gelişip-yaygınlaştığı ölçüde, bu, aynı zamanda kışkırtılan ön yargıların ve emekçilerin-gençlerin çıkarlarıyla bağdaşmayan yapay saflaşmaların da en etkili panzehiri olacaktır!
İçerik olarak zengin, geniş kesimlere ulaşan, iddiasına uygun güçlü bir Yeni Hayat ancak el ele vererek, yazarak-dağıtarak-maddi destek sunarak yaratılabilecektir. Ve şimdi güçlü bir Yeni Hayat için el ele verme zamanıdır!

Yeni Hayat

Close