Written by 18:34 POLITIKA

Albertus Magnus’un imzası

SİNAN BİRDAL

Berlin’deki akademisyenlerin kampüsteki polis şiddetini kınayan metni basın ve sosyal medya gündemine oturdu. Kuzey Amerika ve Avrupa’nın başka kampüslerinde olduğu gibi, Berlin Özgür Üniversitesinde de Filistin’deki kırımı protesto etmek isteyen öğrencilerin polis müdahalesiyle gözaltına alınması şaşırtıcı olmayabilir. Lakin ülkenin en büyük basın-yayın şirketi Springer’in bulvar gazetesi Bild’in seçtiği akademisyenleri, fotoğrafları, isimleri ve çalıştıkları kurumlarla beraber “üniversite failleri” olarak hedef göstermesi Almanya’ya özgü bir durum. Eğitim bakanı ve müsteşarının sosyal medyadaki azarlamalarından, suçlamalarından sonra medya eliyle böyle bir karalama kampanyasının başlatılması ülkedeki fikir hürriyeti ve akademik özgürlük için çok endişe verici. Üniversiteler tam da savaş zamanlarında şiddetten uzak tartışmanın gelişeceği ve belki de çatışmalara ilişkin yeni fikirler, çözüm yollarının bulunacağı kurumlar. Dolayısıyla üniversiteler üzerindeki her türlü baskının barışa, uzlaşmaya, şiddetsizliğe bir darbe; savaşa, çatışmanın tırmanmasına bir katkı sunduğu -maalesef ülkemizdeki sayısız tecrübeden de bilindiği üzere- inkar edilemez bir gerçek. Şiddetsiz protesto, tartışma alanı açar ve meselelerin konuşulmasını mümkün hale getirir. Baskı ve marjinalleştirme ise meseleyi halletmez, tersine kamusal söylemi çarpıtır; tartışmayı imkansız hale getirir. İnsanların düşüncelerini sakladıkları, açıkça ifade edemedikleri ortamda eğitim gibi siyasal temsilin de içi boşalır, işlevsizleşir. Konuşulamayan mesele ise giderek birçok konuyu içine çeken bir kara delik halini alır.

Antisemitizm Almanya’nın en eski düşünsel geleneklerinden biri. Dolayısıyla Almanya kamuoyunun bu konuda hassas olmasını gerektirecek birçok haklı neden var. Almanya’nın Nazizmle yüzleşmek ve hesaplaşmak amacıyla geliştirmeye çalıştığı hatırlama kültürüne dair çok şey söylenebilir. Müsaadenizle son dönemde gündeme gelen bir hadiseye değineyim: Yirmi birinci yüzyılın önde gelen Yahudi Siyaset Teorisyeni Nancy Fraser’a İsrail’in savaş politikalarını eleştirmesi nedeniyle verilmeyen Albertus Magnus Ödülü. Daha önce konuyu kısaca ele almıştım. Lakin bu yazıdan sonra aklımı bir kurt kemirmeye başladı: Kimdi bu Albertus Magnus? O dönemde Yahudilere yönelik pogromların varlığından elbette haberim vardı. Sekiz yüzyıl evvel ünlenmiş bir Alman ilahiyat profesörünün bu olaylarla bir ilgisi var mıydı? Kim bilir “Yahudilere sataşmayın, onları rahat bırakın” diye bir dilekçeye imza atmış olabilir miydi?

Albert’in Yahudilerle ilgili bir imzası olduğu doğru. Arşivlerde kendisinin ismine ilk olarak bir komisyon raporunda rastlıyoruz. Tarihçi Irven Resnick’in titiz çalışmasına göre 1247’de Paris’teki Papalık Elçisi Odo’nun Paris Üniversitesindeki akademisyenlerden kurduğu komisyon 15 Mayıs 1248’de Talmud’un toplatılıp yakılmasını öneriyor. Albert ve mensubu olduğu Dominikan tarikatı Talmud’a ve Yahudilere yönelik amansız bir baskı ve şiddet kampanyası başlatıyor. Yahudilere karşı ağza alınmayacak hakaretler eden Albert Yahudilerin (sözde!) ırksal fizyonomisini de tarif ediyor. Nazi ırkçılığının kökenini bulacağımız bu suçlamalarında Yahudilerin koşer diyetinden ötürü kanlarının koyulaştığı ve tuzlulaştığı dolayısıyla entelektüel işlere daha az yatkın olduğunu öne sürüyor. Ayrıca basur oluyorlarmış. Bu çirkinlikleri dile getiren Albert’in Talmud okuyacak dil bilgisinin olmadığının, kendisinin Almanya’nın gurur duyduğu eserlerinin de Yahudi Bilgin Maimonides’in İbn Sina ve İbn Rüşd çevirilerinden intihal olduğunun altını çizelim. Maimonides ise Fraser’ın kendisine Albertus Magnus Ödülü’nü vermekten vazgeçen Köln Üniversitesine yazdığı cevapta entelektüel ilham kaynağı olarak zikrettiği büyük düşünür.

Doğa bilimlerinin de üniversitelerde çalışılmasını savunduğu için Albert’i akademisyen-i azam ilan etmek (Dışlayıcı bir Hristiyanlık anlayışıyla harmanlanmış) milliyetçilik ve Avrupa taşralılığı dışında hiçbir gerekçeyle açıklanamaz. Nitekim Albert’in dillerini bilmediği okullarda doğa bilimleri yüzyıllardır çalışılmaktaydı. Thomas Aquinas’ın hocası olarak ünlenen Albert’in Aristoteles’i Avrupa’ya getirmesi ise ancak Aristoteles’i tanımayan coğrafyalar için bir kriter olabilir. Albert Aristoteles’i okuyabilecek Yunanca dil bilgisinden de mahrumdu. Thomas’ın yanında günümüzde pek de anılamayan diğer öğrencisi Raymond Martini ise “İmanın Hançeri” adlı eseriyle Avrupa antisemitizm tarihinde bir dönem noktası olarak kabul ediliyor. Albert ve öğrencilerinin ünlenmesini dinin ve bilimin hançerleştirilmesinden, silah haline getirilmesinden ayırmak mümkün değil. Nazi antisemitizminin Orta Çağ’a özgü bir prototipini sunan Albert kariyerinde bir yıldız olarak yükselip nihayetinde papalık tarafından Haçlı Seferi vaizi tayin ediliyor. Şimdi oturup düşünmeli: Almanya kimin ödülünü iptal etmeli?

Irven M. Resnick, “Albert the Great on the Talmud and the Jews,” Philosemitism, Antisemitism and ‘the Jews’ Perspectives from the Middle Ages to the Twentieth Century içinde, Tony Kushner and Nadia Valman (Der), Londra, Routledge, 2004, pp. 132-154.

(Kaynak: https://www.evrensel.net/yazi/94851/albertus-magnusun-imzasi)

Close