Written by 07:47 HABERLER

Almanya hazır mıydı?

Daha ocak ayında Çin’e “insanlık ve demokrasi dersi” verenler bugün kendi yönetim biçimlerini “alternatifi olmayan önlemler” olarak pazarlıyorlar. Milyonlarca emekçinin sağlığı sermayenin çıkarları için kurban ediliyor.

Serdar Derventli

Ocak ayının ortasından itibaren Çin’den gelen ürkütücü haberleri hayretle izledik. Koronavirüs salgını her geçen gün binlerce emekçiyi girdabına çekiyor yüzlercesini öldürüyordu. Çin Hükümeti, ülke genelinde yeni yıl tatilini iki hafta uzattığı gibi Hubei eyaletinde halkın gidebileceği tüm mekanların kapatıldığını, eğitim kurumlarının yeni yıl tatilinden sonra da açılmayacağını, ürünleri hayati önem arz etmeyen bütün fabrikaların üretime belirsiz bir süre ara vereceklerini duyurdu. Çinli yetkililer aynı açıklamada karantinaya alınan bölgeleri de ilan ettiler. ‘80 milyona yakın nüfusu olan bir eyalet -Almanya’nın nüfusuyla aynı- nasıl karantinaya alınır’ diye ekranlara yansıtılan haberler, izleyenlerde şaşkınlık ve kaygı yaratıyordu.

Ocak ayının son haftası: Almanya’nın ikinci devlet televizyon kanalı ZDF’in bir ekibi sağın bölgesine gitmeyi başarmıştı (!). Haberde yolları kesen polisler ZDF kameramanına çekim yapmaması için uyarıyor ve sivil bir yetkili (haberi yapan muhabir bu kişinin gizli servis elamanı olabileceğini ileri sürüyor), kamera timinin sağlık nedeniyle karantina bölgesine giremeyeceğini söylüyor. Muhabirin yorumu: “Görüntü almamızı engelliyorlar”. Ardından ekrana anons yapan bir polis arabası giriyor. Muhabir tercüme ediyor: “Dışarı çıkmak yasak. Alışverişe, doktora gitmek serbest. Yasağa uymayanlara sert cezalar uygulanacak”.

BURADA MÜMKÜN DEĞİL…”

Ertesi gün gazete ve televizyon yorumcuları Almanya’da böyle uygulamaların mümkün olmayacağından dem vurdular. Çin’in devlet yapısının diktatörlük, halkının ise demokrasiden bir haber olduğunu yazanlar, “Almanya’da kişisel hak ve özgürlükler önceliklidir” diyerek işi “insanlık ve demokrasi dersi” vermeye kadar götürdüler.

Aradan yaklaşık sekiz hafta sonra, 22 Mart günü Münih’ten bir okurumuz balkonundan çektiği bir videoyu gazetemize gönderdi. Bu kez görüntüler Bavyera eyaletinin başkenti Münih’ten. İtfaiye ait, anons yapan bir araç ekrana giriyor: “Sevgili kadın ve erkek vatandaşlar. Şu an sokağa çıkmayla ilgili sert kurallar geçerli, evinizde kalın. İşe gitmek, doktora gitmek veya alışverişe gitmek hala mümkün. Yasağa uymayanlar sert bir şekilde cezalandırılacaklar.“

EKONOMİMİZİ GÜVENCE ALTINA ALMALIYIZ”

Çin, virüsü kontrol altına aldığını ilan ettiği gün İtalya ve İspanya’da ölenlerin sayısı beş misli katlanarak artıyordu. Aynı gün Almanya nihayet okulları ve kreşleri kapatıldı. Tüm basın organları ağız birliği ederek hükümetin aldığı kararlara harfiyen uyulması gerektiğini söylemeye başladılar. Federal Sağlık Bakanı Jens Spahn okullar kapatılmadan birkaç gün önce, “Çok zor bir dönemde geçiyoruz. Böyle bilinmeyen bir virüse karşı neler yapılacağını uzmanlarla birlikte anlamaya çalışıyoruz. Şimdi herkes kişisel egolarını bastırmalı, genelin çıkarlarını gözetmeli. Vatandaşlarımızdan ricam herkes devletin çağrılarına uysun” diye bir çağrı yaptı.

Spahn’ın söylediği sözleri desteklememek mümkün mü? Tabi ki desteklenmeli. Ama aynı Spahn 27 Ocak günü ZDF’ye (Spahn zu Coronavirus: „Wir sind gut vorbereitet“. zdf.de) Çin’deki gelişmeleri değerlendirirken, “Biz iyi hazırlıklıyız. Alman sağlık sistemi dünyanın en iyilerinden, ne gerekiyorsa onu yapacağız” demişti. Okulların neden kapatılmadığına ilişkin soruya ise, “çocuklar evde kalınca ebeveynler nasıl çalışacaklar” diye karşı soruyla yanıt veren Spahn, “Ekonomimizi güvence altına almalıyız. Home Office (evden çalışma) yapabilenler yapsınlar, bunlar çocuklarına da bakabilirler. Ama laboratuvarda çalışmak zorunda olana, makinenin başında olmak zorunda olana ‘evde kal’ diyemeyiz. İnsanlar etkinliklere gitmekten vaz geçebilirler ama işten vazgeçemezler” demişti.

İYİ HAZIRLIKLIYIZ”

Vatandaşa “dünyanın en iyi sağlık sistemine sahip olunduğu”, “her şeye hazırlıklı olunduğu” izlenimi veren devlet yetkililerinin neredeyse hiçbir şeye hazır olmadıkları bugünlerde ortaya çıkıyor. Virüse karşı solunum koruma maskesi (“Atemmasken”), ağız koruma maskesi (“Mundschutz”) ve korunma elbiseleri (“Schutzkleidung”) veya sıradan denebilecek dezenfektan mamulleri Almanya’da tükenmiş durumda.

Spiegelonline’de çıkan bir habere göre tıbbi malzemeler üreten “Franz Mensch” isimli şirket, 5 Şubat günü Spahn’a yazdığı bir mektupta değişik aracı firmaların piyasadaki maskeleri topladıklarını, şirketlerinin normal şartlarda bir ay içinde sattıkları malı bir gün içinde sattıklarını belirtirken, “biz Almanya’daki hastaneler için şimdilik 1,5 milyon adet ağız koruma maskesi ve 200 bin adet solunum koruma maskesi ayırdık. Bunlar hemen tedarik edilebilir. Lütfen uzun süre beklemeyin” denilmiş. (Bkz.: spiegel.de, 19.03.2020) Bakanlık bu şirkete yanıt vermeye tenezzül bile etmemiş. Fakat bugün doktorların yüzde 80’ninde en bayağı maske bile yok. Almanya’da virüsün merkezi olarak sayılan Heinsberg kentinde her gün 7 bin 500 maskeye ihtiyaç duyuluyor.

Her ne kadar sağlık bakanı “Alman sağlık sistemi dünyanın en iyilerinden biri” dese de hastaneler konusunda da Almanya sınıfta kaldı denebilir. Hastanelerin özelleştirilmesi, sağlık sigortalarının reform adı altında ilaç ve sağlık tekellerinin kasası haline getirilmesinin ceremesini bugün çekiyoruz. 1992’den bu yana hastanelerdeki yatak sayısı yüzde 30 azaltıldı. Hastanelerde var olan yatakların bir bölümü personel eksikliği nedeniyle kullanılmıyor. Ver.di sendikasının verilerine göre bugün hastanelerde 162 bin kalifiye personel eksik. Bunun yanı sıra yaşlılar yurtlarında ise 63 bin bakıcı eksik.

Resmi verilere göre bugün Almanya genelinde 28 bin yoğun bakım yatağı bulunuyor. Fakat buralarda 4 bin 700 personel eksik olduğu için bu yatakların bir bölümü ya kullanılmıyor ya da yetersiz personelle kullanılıyor. Spiegel’in 2017’de yaptığı bir araştırmada yoğun bakım yataklarının yüzde 76’sının personel yetersizliği nedeniyle belirli sürelerde kullanım dışı kaldığı ortaya çıkmıştı. Yoğun bakım ve acil tıp alanında çalışan sağlıkçıların örgütü DIVI’nin (“Die Deutsche Interdisziplinäre Vereinigung für Intensiv- und Notfallmedizin e.V.”) verilerine göre şu an hizmetteki yoğun bakım yataklarının yüzde 80’i kullanımda ve en iyi ihtimalde 5 bin 400 boş yatak hazır durumda.

Eğer alınan önlemlerle virüsün yayılması yavaşlatılamazsa ve yoğun bakıma kaldırılması gerekenlerin sayısı katlanarak artarsa o zaman gerçek durum ortaya çıkacak. Görüldüğü gibi Almanya yapabilecekleri ölçüsünde iyi bir yana neredeyse hiç hazırlıklı değil! Milyonlarca emekçinin sağlıkları sermayenin çıkarları için kurban ediliyor.

Close