Written by 13:38 uncategorized

‘Almanya Türkleri’ Holocaust’tan sorumlu mu?

Bugüne kadar ‚yabancı‘, ’sığınmacı‘, ‚potansiyel tehlike halindeki Mü…

auschwitz_tor_opti‘Almanya Türkleri’ Holocaust’tan sorumlu mu?

Sol-liberal çizgiye sahip haftalık Die Zeit gazetesi, Ocak ayının son sayısında “Almanya Türkleri ve Holocaust” başlıklı “ilginç” bir dosya yayınladı. Bugüne kadar “yabancı”, “sığınmacı”, “potansiyel tehlike halindeki Müslüman”, “uyum sağlamayan göçmen” şeklinde gündeme getirilen Almanya’daki Türkiye kökenliler, bu kez de Die Zeit tarafından “Holocaust ve İsrail konusunda ne düşünüyorlar?” sorusuyla gündeme getirildi.
Die Zeit’in yazarlarına göre böylesi bir araştırmanın değişik nedenleri bulunuyor. Her şeyden önce ülke nüfusunun demografisi değişiyor ve Almanlar dışındaki Almanyalılar da bu işin sorumluluğunu üstlenmeli…
En son verilere göre 82 milyonluk Almanya’da 15.3 milyon göçmen kökenli yaşıyor ve bunların yarısından fazlası Alman vatandaşı. Alman vatandaşı olmayanların da önemli bir kesimi uzun yıllardır Almanya’da ve dolayısıyla “de facto” olarak Almanyalı.
Ülke demografisindeki bu yapısal değişimin, Yahudiler ve İsrail’e karşı üstlenilen tarihsel sorumluluğun devam etmesi bakımından göçmenlerin, özellikle de bunlar arasında en büyük grubu oluşturan Türkiye kökenlilerin ne düşündüğü Die Zeit’in en büyük merakı…
Türkiye kökenlilerin Holocaust hakkında ne düşündüğünü öğrenmek isteyen Die Zeit, TNS Emnid adlı kamuoyu araştırma şirketine bir siparişte bulunmuş. Alman ve Türk vatandaşı olan 400 Türkiye kökenli göçmen arasında yapılan araştırmaya katılanların yüzde 49’u Holocaust’un Almanya’da yaşayan herkesin, yüzde 15’i sadece Almanların, yüzde 23’ü de bizzat katliama katılmışların sorunu olduğunu düşünüyor. Yüzde 14 ise “bilmiyorum” diyor.
Die Zeit, her iki Türkiye kökenliden birisinin Holocaust’un sadece Almanların değil, Almanya’da yaşayan herkesin sorumluluğu olması gerektiği şeklindeki yanıtına oldukça sevinmiş. Asıl olarak da bunu görmek istemiş.

HOLOCAUST’U NE KADAR BİLİYORUZ?
Araştırmaya göre, 1938-1945 yılları arasında Hitler faşizmi tarafından 6 milyon Yahudi’nin katledilmesine sahne olan Holocaust hakkında Türkiye kökenli göçmenlerin çok fazla bilgi sahibi olmadığı görülüyor. Soruları yanıtlayanların yüzde 68’lik bir bölümü Holocaust’u hiç ya da çok az biliyor. Yüzde 31’lik bölüm ise biraz ya da çok iyi biliyor. Bu tablo, Türkiye kökenli göçmenlerin üçte ikilik bir bölümünün Almanya’daki Hitler faşizmi dönemi hakkında yeterli bilgi sahibi olup olmadığı konusunda durumun düşündürücü olduğunun işareti sayılabilir.
Yine söz konusu araştırmaya göre, Türkiye kökenlilerin dörtte üçü hiç bir toplama kampına, Yahudi müzesine, Holocaust Anıtı’nı ziyaret etmemiş.

İSRAİL’İN VARLIĞINI İTİRAZ EDEN YOK
Almanya’nın devlet olarak sorumluluklarının başında, Holocaust nedeniyle İsrail’in varlığı ve güvenliğini korumak geliyor. Bu kriter çoğu zaman neredeyse “demokrat” olmanın bir şartı olarak görülüyor. Die Zeit’in Türkiye kökenliler arasında öğrenmek istediği eğilimlerin başında da İsrail’in varlığını kabul edip etmedikleri geliyor.
Gazete, bunu aynı zamanda Cem Özdemir ile yaptığı söyleşi ile de göstermek istemiş. Özdemir de aynı yönde mesajlar veriyor. Özdemir bir yerde haklı olarak İsrail’i her eleştirenin ‘anti-semitist’ olmadığını söylüyor. Ama kendisi açısından da, bir Alman politikacı için, İsrail’in çıkarlarının Alman devletinin yüce çıkarı olması gerektiği yönündeki politikanın sürmesini istiyor. Hatta bunun yerli göçmen her yeni nesile mal edilmesi için okul kitaplarında işlenmesi gerektiğini belirtiyor.
Yani, İsrail’i savunmak, pek çok Alman politikacı gibi Cem Özdemir’in de “olmazsa olmazı”.
Filistin toprakları üzerinde batılı güçler tarafından, İkinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarından biri olarak kurulan İsrail’in varlığı artık günümüzün gerçeği. 62 yıl önce zor ile kurulan İsrail, artık Ortadoğu’da kurulu bir devlet. Bu saatten sonra İsrail’in varlığını inkar etmek, gerçeğin kendisine denk düşmüyor.
Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin ezici bir bölümü de bu gerçeği kabul ediyor.
Ancak, günümüzde bu gerçeğin kabul edilmesi ile İsrail’in Filistin halkına karşı yaptıklarını eleştirmek arasında sürekli bir kafa karışıklığı yaratılıyor. Dolayısıyla İsrail’in Filistinlilere yönelik izlediği politikaları eleştirenler genellikle ‘anti.semitist’ olarak damgalanıyor.
Bu gerçek bilindiği halde, Türkiye kökenli göçmenlerin Yahudiler hakkında ne düşündüklerini öğrenmeye çalışmak, pek de iyi niyetli bir girişim olmasa gerek.
Günümüzde Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenler açısından Holocaust’un sorumluluğunu üstlenip üstlenmeyeceklerinden ziyade önemli olan ırkçılığa, yabancı düşmanlığına, ayrımcılığa karşı mücadeledir. Bu yapıldığı takdirde Hitler faşizminin geçmişte bu topraklarda yaptığı kıyımlarla hesaplaşmak daha olanaklı hale gelecektir.
Bu yapılmadığı taktirde işi götürüp “Holocaust sorumluluğu” ve “İsrail’e saygıya sıkıştırmak’ fazla bir anlam ifade etmeyecektir.
Kaldı ki; Holocaust’ta yapılan katliamların asıl sorumlusu bir bütün olarak Alman halkı değil, Hitler faşizmi ve onun arkasındaki sermaye güçleridir. Bu yüzden bu tarihsel sorumluluk her zaman sermayenin alnında kara bir leke olarak durmalıdır.

YÜCEL ÖZDEMİR

Milletvekilleri ayağa kalkmadı

İsrail’e saygı konusunda başka bir tartışma ise dört Sol Parti milletvekilinin İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in 27 Ocak’ta Federal Parlamento’da yaptığı konuşma sırasında yaşandı.
Peres’in konuşmasında İran’a karşı yeni yaptırımların uygulanması, savaş tehditlerinde bulunması Sol Parti üyesi Sahra Wagenknecht, Sevim Dağdelen ve Christine Buchholz tarafından ayakta alkışlanmadı. Parlamentodaki diğer milletvekillerinin tümü ise Peres’i ayakta alkışlayarak karşıladı.
Bunun üzerine sermaye basını başta olmak üzere, Sol Parti’nin içindeki bazı kesimler ve diğer partiler sözkonusu milletvekillerine yönelik eleştirilerde bulundular. Peres’i ayakta alkışlamamalarını “saygısızlık” olarak nitelediler.
Yapılan eleştiriler üzerine bir açıklama yapan Sevim Dağdelen, “İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres’in yaptığı konuşmanın İran’la ilgili bölümlerini ayakta alkışlayarak onaylayamazdım. Bunun nedeni, Peres’in konuşmasını, İran’a karşı bir savaşın ideolojik hazırlığı için kullanmış olmasıdır. Peres konuşmasında İran’ı, yanlış bir şekilde nükleer silahlara sahip olmakla suçlamıştır. Buna ek olarak İran’la Nazi Almanyası arasında benzerlik kurmuştur ve bu da bence üzücü bir benzetmedir. Günümüzdeki siyasal durum nedeniyle bu ifadeler son derece tehlikelidir. Bu ifadeler, Irak’a karşı başlatılan uluslararası hukuka aykırı müdahelenin arifesinde yaşadığımız gelişmeleri ve savaşı meşru gösterme çabalarını hatırlatmaktadır” dedi.

Close