Written by 14:05 uncategorized

Almanya’da emek fotoğrafçılığının doğuşu

01Berlinerilisturiet

Fotoğrafçılık, halihazırda sanat olup olmadığı üzerine bir sürü tartışmanın yürütüldüğü yegâne sanat dalı. Bundan neredeyse 190 sene önce Niépce’in sekiz saatlik bir pozlama sonucu oluşturduğu, hayli zahmetli, bulanık, ama bir o kadar da sıradan görüntü, şimdi tüm netliğiyle cep telefonlarımızda. Yediklerimizin, içtiklerimizin, sevdiklerimizin ve gezdiklerimizin ışıkla resimlerini çiziyoruz, üzerinde pek fazla da düşünmeden. Bir adım daha ileride olanlarımız reflektör tipi fotoğraf makineleriyle kadrajı, pozlamayı, fotoğraflar üzerinde oynamayı öğreniyorlar.

Fotoğrafın doğum yeri tabii ki alt sınıflar değil. Fotoğrafın geliştiği yer de yine alt sınıflar değil. Bu sadece anı biriktirmek için kullanılmayan güçlü iletişim aracının, Marksist sanat tarihçisi Richard Hiepe’nin dediği gibi, işçi emekçi sınıfının tarihi ve kültürü açısından kendileri adına kazanmaları gereken bir savaş olduğunu düşünerek yolculuğumuza başlamakta yarar var.

Fotoğraf ve fotoğrafçılık her devirde, egemen olan sanat bakış açısının etkisi altındaydı. Mesela, 1891-1918 yılları arasında „Berliner Illustrierte Zeitung“ gazetesinde toplamda 51 işçi ve emekçi fotoğrafı yer almıştı. Tüm fotoğrafların yüzde beşini oluşturmaktaydı bu sayı.

1920’li yıllarda çizer Heinrich Zille’nin „mein Milljöh“ isimli kitabındaki çizimler için çektiği fotoğraflar, Almanya’da yaşayan alt sınıfların sosyal yaşantılarına ilk ışığı tutan örnekleri oluşturdular. Zille, fotoğrafçılık alanındaki burjuva tabuları yıkarak ilk defa kamerasını toplumsal gerçekliğe yöneltmeyi becermesini belki de kendisini hiçbir zaman bir fotoğrafçı olarak görmemesine borçludur. Zira 1966 senesinde evinde bulunana kadar, çizimlerinde kendisine yardımcı olmuş bu fotoğraflar çoktan unutulmuşlardı.

Ekim Devrimi’nin de etkisiyle Avrupa’da sadece eleştirel gözle bakmayan, ayrıca bu iletişim aracını politik çalışma unsuru olarak kullanan bir fotoğrafçılık gelişti. Adına „Emek fotoğrafçılığı“ denilen bu fotoğrafçılık, kendini işçi sınıfının demokratik kültürel gelişiminin bir parçası olarak görüyor ve yine kendini işçi sınıfına karşı sorumlu hissediyordu. Emek fotoğrafçılığı olgusu Almanya’daki köklerini Lenin’in 1921 senesinde dünya emekçilerine, Sovyet Rusya’daki açlık sebebiyle yaptığı çağrıda bulmakta. Bağış kampanyasına destek verebilmek için kurulan Uluslararası Emekçi Yardım Derneği, „Resimlerle Sovyet Rusyası“ adlı, adından da anlaşılacağı üzere, resimli on bin adet dağıtılacak bir broşür çıkarmaya başlıyor. 1924 senesine gelindiğinde Broşür 180 bin adet basılmaya başlayınca Alman Komünist Partisi (KPD) ajitasyon ve propaganda materyali olarak, iki haftalık „Resimli Emekçi Gazetesi“ni (Orj. Arbeiter Illustrierte Zeitung – AIZ) çıkarmaya karar veriyor. İki sene içinde iki yüz bin adet basılmaya başlayan gazete, Hitler iktidara getirildiğinde yarım milyondan fazla basılır hâle geliyor. İşçi emekçi kesimlerin maddi durumu ve yaşam koşulları göz önüne getirildiğinde, yarım milyon gazetenin bundan çok daha fazla kişiye ulaştığını söylemek abartı olmaz. 1938 yılına kadar sürgünden dahi olsa çıkmaya devam eden gazete, Prag işgaliyle birlikte tamamen tarihe gömülür.

AIZ, sadece resimlerle işçilerin hikâyelerini anlatmakla kalmıyor, ayrıca Anna Seghers’ten Erich Kästner’e, oradan Maxim Gorki’ye kadar birçok öykücünün yazılarını da okuyucusuna ulaştırıyor. Kısacası gazete işçi sınıfının Almanya’daki resimli propaganda aracı haline geliyor. Başlarda AIZ fotoğraflarını burjuva basınından alıp kullanıyor ve bir süre sonra fotoğraf almada ve emekçilerin hayatlarını anlatan fotoğraflar bulmada sıkıntı yaşayınca, redaksiyon bu darboğazdan nasıl kurtulunacağına dair fikirler üretmeye başlıyor. Bu noktada komünist yayımcı Willi Münzenberg’in sözleri emek fotoğrafçılığının alması gerektiği şekli gösteriyor: „Nasıl ki kapitalist ülkelerin emekçileri kendi gazetelerini yazmayı öğrendiler, yine aynı şekilde proleter amatör fotoğrafçılar da ışığı uluslararası sınıf mücadelesinin çıkarı için kullanmayı öğrenmek zorundalar.“ Bunun üzerine 1926 senesinde AIZ bir fotoğrafçılık yarışması düzenleme kararı alıyor. Yarışmaya ilgi yoğun olunca „Emek Fotoğrafçısı“ (Orj. Der Arbeiter Fotografie – AF) adlı derginin de ilk adımları atılmış oluyor. Dergi, hem amatör proleter fotoğrafçıların öğrenme alanı olurken hem de sınıf savaşında fotoğrafın propaganda ürünü olarak kullanılmasına imkân sağlıyor. Böylelikle AIZ fotoğraf bulma sıkıntısından bir nebze olsa kurtuluyor.

AF, sadece bir dergi olarak kalmayıp, amatör emekçi fotoğrafçılarının da dernekleşmesine önayak oluyor. Fabrikaların, iş sahalarının, madenlerin olduğu her yerde bir de emek fotoğrafçıları toplulukları oluşuyor. Dergi, emek fotoğrafçılığının nasıl olması gerektiğine dair yazıların yanı sıra, amatör emek fotoğrafçılarının kendi karanlık odalarını nasıl yapacakları, hangi kimyasalları kendilerinin üretebilecekleri üzerine bilgiler de içeriyor.

Fotoğraf sanatına AF’in katkılarını, emek fotoğrafçılığı tarihinin esas kaşifi Berthold Beiler şu şekilde özetliyor: „Onlar iki buluşa imza attılar; birincisi insanoğlunun, toplumsal koşulların orkestrası şeklinde ifade edilmesi -ki bu en ilginç ve en önemli ödevidir fotoğrafçılığın- ve fotoğraf makinesinin taraf olmak için gayet uygun bir metot olduğunun gün yüzüne çıkartılması… Emek fotoğrafçıları sanat fotoğrafının yolunu seçmediler, ama bu onların fotoğraf sanatının estetiğine katkıları olmadığı anlamına gelmez. Tam tersine, onlar gerçekliğin estetik özelliklerini kullandılar ve bu da estetik-sanatsal fotoğrafçılığa önemli katkılar sunmuş oldu.“ AF ile birlikte emek fotoğrafçıları kibar misafirlerin girmedikleri yerlere, garsonların, hizmetçilerin, aşçıların, bulaşıkçıların çalışıp yaşadıkları yerlere yöneltildiler. Fotoğrafları halkın, özellikle de emekçi ve köylülerin yaşamlarını ve bunun yanı sıra da ülkedeki işçi sınıfı mücadelesini yansıtmakla görevliydi.

AF’in ve dolayısıyla KPD’nin bu alandaki başarısı peşi sıra başka partilerin ve organizasyonların da emek fotoğrafçılığına ilgi göstermesini sağlamıştı. Dergi, oldukça tanınıyor ve bilhassa AIZ üzerinden uluslararası ilişkiler kurabiliyordu. Başka ülkelerden gelen delegeler, emek fotoğrafçılarının kongrelerine katılıyorlardı.

1933 senesinde Hitler’in iktidara getirilmesiyle tamamen yasadışı bir pozisyona düşen emek fotoğrafçıları, hayati tehlike altında güçleri yettiğince çalışmaya devam ettiler. Bugün elimizde emek fotoğraflarının sadece çok kısıtlı bir kısmının bulunmasının en önemli sebebi de, bu fotoğrafların Nazi Almanya’sında Gestapo tarafından ortadan kaldırılmasıydı.

Savaşın bitiminden sonra AIZ bir kez daha yayın hayatına geri dönmedi; ama 1968’in dalgasıyla birlikte AF’in savaş sonrası devamı sayılabilecek „Emek Fotoğrafçılığı“ (Die Arbeiterfotografie) isimli dergi, Hamburg doklarının fotoğraflı röportajıyla yayın hayatına başladı. Şimdilerde dergi yayınlanmasa da (en azından internet sitesine bakarak verebileceğimiz bilgi bu), emek fotoğrafçılığı grupları 1978 senesinden beri örgütlü olarak çalışıyor, senelik olarak bir konu üzerinden yarışmalar düzenliyor ve yeni amatör emek fotoğrafçılarıyla buluşmalara önayak oluyorlar. Kısacası dünyada dolaşan hayaletin Almanya’daki resmini ışıkla çizen amatör ama mahir eller, hâlâ var.

Ece Yıldırım Zimmer*

(Hamburg Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Sosyal Bilimler mastır öğrencisi.)

 

Kaynakça ve daha fazla bilgi için:

Richard Hiepe (1983): Riese Proletariat und große Maschinerie – Zur Darstellung der Arbeiterklasse in der Fotografie von den Anfängen bis zur Gegenwart.

Erich Rinka (1981): Fotografie im Klassenkampf.

https://www.arbeiterfotografie.de

Internationales Willi Münzenberg Forum

Richard Hiepe hakkinda: https://www.arbeiterfotografie.com/archiv/hiepe.html

Berthold Beiler kitapları: https://www.amazon.de/B%C3%BCcher-Berthold-Beiler/s?ie=UTF8&page=1&rh=n%3A186606%2Cp_27%3ABerthold%20Beiler

 

Close