Written by 12:13 uncategorized

Almanya’da Türk-İslam Partisi mi?

9 Mayıs’ta Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nde (KRV)  yapılan parlamento seçimlerinde çoğunluğu Türkiye kökenli olmak üzere değişik İslam ülkelerinden gelen şahsiyetlerin bir araya gelerek kurduğu “Yenilik ve Adalet Birliği” (BIG) partisi dikkat çekti. Kamuoyunda “İslam Partisi” olarak lanse edilen BIG, asıl olarak Türkçe ve Almanca seçim afişleri ve bildirileriyle Türkiye kökenli seçmenlere yöneldi ve onlardan oy toplamaya çalıştı. Eyalet genelinde 13 bin 849 oy alarak seçime katılan 25 parti arasında 13. oldu.
BIG yöneticileri, elde edilen bu sonuçları “başarı” olarak değerlendiriyor siyaset sahnesinde kalıcılaştıkları mesajı veriyor ve şimdiden diğer eyaletlerde çalışmalar yapacaklarını ilan ediyorlar. Seçimlerden beş hafta önce Partiler Yasası’na göre seçimlere katılabilecek bir parti olma statüsü kazanan BIG’in kısa süre içinde 14 bine yakın oy alması ‘bölücülük’ açısından elbette bir başarı sayılabilir. Hele hele bu oyların neredeyse yüzde 100’ünün Türkiye kökenli seçmenlerden alındığı hesaba katıldığında durum bizim açımızdan daha fazla önem kazanıyor.

HERŞEYİ KENDİ HANELERİNE BAŞARI DİYE YAZIYORLAR
BIG yöneticileri, başarıyı şu şekilde tarif ediyor: “BIG, NRW seçimlerinde 1. partinin belirlenmesinde etken olmuştur. Seçimlerde 1. parti CDU’nun SPD’ye olan oy farkı 6200 oydur.” (BIG Başkanı Haluk Yıldız’ın basın açıklamasından)
Yani; birincinin kaderini BIG’e verilen oylar belirlemiş. Bunu, BIG’in SPD’nin birinci parti olmasını engellediği şeklinde yorumlamak mümkün!
BIG’in kendisine pay biçtiği diğer bir başarı kriteri ise seçilen Türkiye kökenli milletvekilleri. Şöyle deniliyor: “BIG’in ve daha önce de 9 ay BFF isimli seçmen birliğimizin mevcudiyeti, şu an 1 Türkiye kökenli bakanın (Ayrıca 1 kişi de şu an sırada gözüküyor) atanmasını ve 6 Türkiye kökenli eyalet milletvekilinin mevcut büyük partiler tarafından ön plana çıkarılmalarını ve seçilmelerini sağlamıştır.”
Bu cümleler elbette aşırı derecede abartı ve her şeyi kendi hanesine başarı olarak yazma psikolojisinden kaynaklanıyor. Aşağı Saksonya’da bir Türkiye kökenlinin bakanlık koltuğuna oturması ve KRV seçimlerine 6 Türkiye kökenlinin seçilmesi ile BIG arasında hiç bir bağlantının olmadığı açıktır.
Eğer; kastedilmek istenen Türkiye kökenlilerin partiler tarafından artık dikkate değer görülen bir “seçmen kitlesi” olması ise, bunun için BIG’in olmasına hiç gerek yok. Çünkü, demografik ve sosyolojik gelişmeler zaten ortada.
Keza, BIG’in varlığı ile Sol Parti, Yeşiller ve SPD’den seçilen 6 Türkiye kökenli milletvekili arasında hiç bir ilişki bulunmamaktadır. Bu politikacılar seçim öncesinde ve sonrasında her fırsatta BIG gibi oluşumların Türkiye kökenli göçmenlerin lehine değil aleyhine girişimler olduğunu dile getirdi. BIG de zaten onlara karşı tavır aldı, propaganda yaptı. Şimdi çıkıp, farklı partilerde ve farklı görüşlere sahip Türkiye kökenlilerin milletvekili seçilmesini kendi hanesine başarı olarak göstermek tam anlamıyla ikiyüzlülük örneğidir.
Kendisine ait olmayan başarıları bile kendi hanesine yazan BIG’ciler şimdiden önümüzdeki yıl Bremen, Berlin, Baden Württemberg, Rheinland-Pfalz eyaletlerindeki parlamento seçimlerine katılacaklarını ilan ediyorlar. Eminiz ki aynı ikiyüzlü yaklaşımlarını bu eyaletlerde elde edilecek sonuçlardan sonra da sürdürecekler.

BİR KAÇ KAFADAR PARTİSİ DEĞİL
Almanya’da “Türk Partisi” ya da “Müslüman Partisi” kurma yeni bir durum değil. İlk olarak 1995 yılında Avukat Sedat Sezgin’in başını çektiği bir kaç ‘kafadar’, gazete ilanlarıyla “Türk Partisi” kurmuşlardı. Almanya içinde ve dışında geniş yankı yaratan bu girişim kısa bir süre sonra saman alevi gibi sönüp gitmişti. Çünkü reel gerçekler böyle bir partiye yaşam hakkı tanımamıştı. Benzer şekilde bir “İslam Partisi” de kurulmuş, o da bir varlık gösterememişti.
BIG’i öncekilerden ayıran temel etkenlerin başında bu oluşumun bir kaç kafadarın işinin olmaması geliyor. 2009’da BFF adı altında Bonn’da yerel seçimlere katılan ve iki sandalye kazanan inisiyatif, ardından BIG’i kurarak eyalet meclislerine girme kararı almıştı. Aynı dönemde, dünya görüşü BFF ile aynı olan çevreler Köln, Gelsenkirchen gibi kentlerde seçim inisiyatifleri kurmuşlardı. Bunların küçük bir bölümü başarılı kimi de başarısız olmuştu.
BIG ve ona benzer “Türk/İslam” motifli seçim inisiyatifleri ve partilerinin arkasında Türkiye’deki AKP hükümeti ve Gülen Cemaati’nin olduğu artık sır değildir.
AKP’nin Avrupa uzantısı olarak bilinen Avrupa Türk Demokratlar Birliği (UETD), seçimlerden bir gün önce yayınladığı basın bildirisinde açık bir şekilde bu parti için oy verilmesini istemesi; BIG’in Türkiye’den yönetildiğini gösteriyor. Keza, seçimlerden kısa bir süre önce kurulan bir örgütün yılların partilerini aratmayacak tarzda profesyonel bir seçim kampanyası yürütmesi de maddi kaynağın bol olduğuna işaret ediyor.

NE YAPILMAK İSTENİYOR?
Öyle anlaşılıyor ki; BIG bundan sonra da Almanya genelinde Türk/Müslüman seçmenlerin oyuna talip olmaya, onların sesi olduğunu iddia etmeye devam edecek, oy isteyecek. Böyle bir partinin eyalet ve federal düzeyde seçim barajını aşamayacağı, aşma şansının bulunmadığı herkes tarafından bilindiğine göre, peki ne yapılmak isteniyor?
Avrupa’da genel olarak “İslam karşıtlığı” üzerinden gerice çevrelerin hızla güç kazandığı günümüz koşullarında, BIG ve onun arkasındaki güçler kendisini yalnız ve çaresiz hisseden Türk/Müslüman göçmenlerin sesi olduğunu ilan edecek ve İslam karşıtlığı üzerinden sürdürülen kışkırtıcı kampanyalara aslında kendi cephesinden destek verecek. Onlar da oluşturulan bu gerilim ortamından nemalanmak, dolayısıyla bölünmüşlükten yararlanmak istiyorlar. Yani egemenlerin etnik-dini kökene göre kutuplaştırma siyasetine destek veriyorlar. Bu durum Türk/Müslüman göçmenlerin yararına değil, tam tersine zararınadır. Çünkü, Almanya’da yaşayan farklı etnik köken ve inançtan emekçileri bölüp parçalayan bütün politikalar ve oluşumlar hem yerli emekçiler ve daha çok da göçmen emekçiler için daha zor ve sorunlu bir hayat anlamına gelmektedir.
Kendini ‘göçmenlerin sesi’, ‘onlara yönelik haksızlıklara tepki’ gibi ifadelerle tanımlayan BİG’e ve izlediği ayrımcı politikaya verilecek en anlamlı yanıtsa, göçmen emekçilerin bu ülkedeki politik gelişmelere daha fazla ilgi ve katılım göstermesi; ama bu politikanın da, farklı etnik köken ve inançtan emekçilerin birliği ve ortak çıkarlarına, ihtiyaçlarına sorunlarına hizmet etmesi olacaktır. (YH)

Close