Written by 12:17 POLITIKA

Almanya’da ve Türkiye’de: Savaşa karşı birlikte mücadele

Suriye üzerinde süren emperyalist paylaşım planı bölgesel bir savaş tehlikesini yaratmış durumda. Bölgeden ve Türkiye’den gelen haberler adeta savaşa ramak daldığını gösteriyor. AKP Hükümeti, emperyalist planlar çerçevesinde savaşın ön cephesi, vurucu gücü olmak istediğini gösteriyor. Almanya, durumu yatıştırma yerine yangına körükle gidiyor. Bölgede yaptığı askeri yığınakla her an savaşın parçası olabilir. Türkiye ve Almanya’da savaşa karşı mücadele her zamankinden çok aciliyet kazanmış durumda.

2011’den bu sana Suriye’de “vekalet savaşı” şeklinde süren çatışmalar, hızla bölgesel bir savaşa doğru ilerliyor. Çatışma ve savaşın baş sorumlusu olan batılı emperyalist devletlerin “çözüm” ve “ateşkes” adına sürdürdükleri görüşmelerden bugüne kadar ciddi bir sonuç elde edilemedi. 12 Şubat’ta Münih’te ABD ve Rusya dışişleri bakanlarının katılımıyla ilan edilen “ateşkes” de etkili olmadı. Tersine çatışmalar daha da şiddetlendi.

Bütün gelişmeler Suriye ve etrafındaki ülkelere yapılan silah ve askeri yığınağın her an patlamaya hazır bir bomba durumunda olduğunu gösteriyor, Şimdi bütün mesele bombanın piminin kim tarafından, ne zaman çekileceğine kalmış.

TÜRKİYE ÖN CEPHE OLMAK İSTİYOR

Suriye’nin Rusya’nın etki alanından koparılıp, batılı emperyalistler arasında yeniden paylaşımını hedefleyen kaos ve savaş planı, gelinen aşamada masada planlandığı gibi yürümemiş, tersi sonuçlar yaratmıştır. Hem Rusya hem de Suriye rejimi, batılı emperyalist devletler ve onların bölgedeki işbirlikçileri Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan tarafından desteklenen sözde “muhalif”, özde şeriatçı güçlere karşı beklenenin aksine ciddi bir direnç göstermiştir. Rejimin bu güçler tarafından devrilmesi artık mümkün görünmüyor.

Bu kaos ve çatışma ortamında, Suriye’nin kuzeyinde bulunan ve “Rojava” olarak adlandırılan Kürtlerin yaşadığı bölgede, Kürt halkı kendisini yönetmek üzere inisiyatif almış, üç kantonun ilan edilmesiyle sonuçlanmıştır. Bu kantonların yıkılması için Türkiye devleti tarafından doğrudan ve radikal dinci örgütler üzerinden yapılan bütün saldırılar boşa çıkmış, hedefine ulaşmamıştır. Süreç, Kürtleri bölgede yükselen bir güç haline getirmiş ve radikal dinci terör örgütlerine karşı mücadele eden tek güç olduğunu göstermiştir.

Bu durumdan rahatsız olan Türkiye devleti, içeride Kürt sorununu müzakere yoluyla çözmeye son vermiş, Rojava’ya her açıdan savaş ilan etmiştir. Bu nedenle Türkiye, bölgede emperyalist devletler tarafından hazırlıkları yapılan büyük bir savaşın ön cephesi olmak istediğini her fırsatta dile getiriyor. Bu hiçbir şekilde Türk halkının, emekçilerinin yararına bir durum değildir. Tersine, içeride ve dışarıda halklar arasında düşmanlığı körüklemeye, kaos ve çatışmayı daha da derinleştirmeye yönelik bir siyasettir.

ALMANYA SAVAŞA KOŞAR ADIM!

Benzer bir siyaseti yaşadığımız Almanya da sürdürüyor. Başından beri Suriye’de rejimin düşürülmesi için her türlü girişime destek veren, dolaylı yollardan terör örgütlerine silah ulaştıran Almanya, ardından hesaba katmadığı büyük bir sorunla karşı karşıya kaldı. Suriye’den kaçmak zorunda kalan milyonlarca insan, daha güvenli bir gelecek ve yaşam için  Avrupa’ya/Almanya’ya doğru yola çıktı. Yaz aylarından bu yana 1 milyona yakın sığınmacı Almanya’ya ulaşarak iltica başvurusunda bulundu.

Bu akını durdurma adına hareket eden Federal Hükümet, Türkiye hükümetiyle yakın bir ilişkiye geçerek, adeta bütün istediklerini yerine getirerek, sürece destek verdi. Sığınmacı akınını durdurmanın asıl yolunun Suriye’de barış ve istikrarın yeniden sağlanmasından değil de, Türkiye hükümetine verilen destekten geçtiğinden hareket eden Başbakan Merkel ve Federal Hükümet, bu nedenle bölgede Türkiye ile aynı safta savaşın parçası olmayı planlıyor.

Önce, Suriye’de görev yapmak için İncirlik’e keşif uçukları, sonra da NATO bünyesinde AWACS uçakları gönderildi. Bunlar yetmiyormuş gibi bir de Ege’de sığınmacıları durdurma gerekçesiyle bölgeye savaş gemileri gönderildi. Bütün bunlar aynı zamanda Almanya’nın Türkiye üzerinden bölgede önemli bir askeri yığınak yaptığı anlamına geliyor.

Bu nedenle de Almanya’nın bölgedeki savaştaki sorumluluğu adım adım artıyor. Suriye semalarında dolaşan Alman keşif uçaklarından birisi her an Rus ya da Suriye uçakları tarafından düşürülebilir. Alman generalleri her gün yakın temasın olduğuna dikkat çekiyor.

Gelişmeler Almanya’nın bölgesel çıkarları için AKP Hükümeti’ne tam destek verdiğini ve muhtemel bir çatışmada yer alacağını gösteriyor.

Başbakan Merkel’in Suriye hava sahasının uçuşa yasak bölge ilan edilmesi gerektiği yönündeki açıklamasını da bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor. Merkel Hükümeti, izlediği bu politikayla bölgede akan kanı çoğaltmanın yanı sıra, Avrupa’ya yönelen sığınmacı akınını da büyütecektir. Zira savaşın büyümesi daha fazla insanın ülkesinden göç etmesi anlamına geliyor.

 

SAVAŞA KARŞI BİRLİKTE MÜCADELE

Gelişmeler Suriye ve Türkiye etrafındaki gelişmelerin tehlikeli boyuta ulaştığını gösteriyor. Bu tehlikenin bölgesel bir savaşa dönüşmemesi için, savaşın asıl tarafı olan büyük emperyalist ülkelerde savaşa karşı mücadele büyük bir önem kazanıyor. Özellikle de yaşadığımız Almanya’da. Çünkü Almanya ve Türkiye hükümetleri bölgede savaşı ve yıkımı körükleyen kirli bir ittifak içine girmiş durumdalar. Türkiye hükümeti ile Almanya hükümeti nasıl kirli bir ittifak içine girmişse, Almanya’da barış, demokrasi ve halkların kardeşliğinden yana olan Alman, Türkiyeli vd. işçi ve emekçiler, gençler, kadınlar da barış için daha güçlü bir şekilde bir araya gelmeli ve seslerini çıkarmalıdırlar.

Radikal dinci grupların silahlandırılması, Kürt halkının düşman ilan edilmesi, Suriye’deki halkın iradesine rağmen rejimi yıkma çabalarının ne Türkiye, ne Almanya’da halka yarar yarar getirmek bir yana büyük zararlar vereceği açıktır.

Ve gelinen aşamada soyut bir barış çağrısının yetmeyeceği açıktır . Çünkü, Suriye’de aldığı pozisyon ve Türkiye hükümetine verdiği destekle bölgede haksız bir savaşı ve yıkımı  körükleyen Alman hükümetine karşı daha somut taleplerle yürütülen bir barış mücadelesine ihtiyaç vardır. Bu anlamda Almanya’daki barış ve demokrasi güçlerinin önünde herhangi bir savaş ve herhangi bir barış mücadelesi değil; somut olarak Alman hükümetinin de içinde ve sorumlu olduğu bir gelişme sözkonusudur. Yine aynı çerçevede, Türkiye ve Almanya hükümetlerinin savaş politikaları temelindeki yakınlaşmasına karşı, Türkiyeli ve Alman emekçilerin ortak barış mücadelesiyle yanıt vermesi gereken bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz. Bu yapılabildiği takdirde hem Almanya hem Türkiye’de barış mücadelesi daha da güç kazanacaktır. (YH)

Close