Written by 23:06 Allgemein

Almanya’nın ayıbı!

 

Başbakan Angela Merkel, 2000-2006 yılları arasında 8’i Türkiyeli, biri Yunanistanlı olmak üzere toplam 9 göçmen esnafı katledenlerin Neonaziler olduğunun ortaya çıkmasını, açık, net bir şekilde “Almanya’nın ayıbı” olarak ilan etti. Epey gecikmiş olsa da bir başbakanın ağzından faşizmle yeterli derecede mücadele edilmediğinin itiraf edilmesi, güvenlik birimlerinin göçmenlerin güvenliğini sağlamada yetersiz kaldığını kabul etmesi önemli.
Ne var ki bu “önem”in gereği yerine getirilmediği taktirde sadece bir söylemden ibaret kalacaktır. Umarız bu ayıptan, utançtan ciddi anlamda ders çıkarılır, bir kez daha ırkçılık ve yabancı düşmanlığı kaynaklı acılar yaşanmaz bu ülkede.

Bunun olabilmesi için öncelikli olarak devletin ırkçı örgütler konusundaki politikasını köklü olarak değiştirmesi gerekiyor. Çünkü; bir haftadır Almanya’da bir numaralı gündem olan 9 göçmen esnafın ırkçı terör grubu Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü (NSU) tarafından katledilmesinin ortaya çıkması üzerine, eldeki bilgiler bu grubun lideri konumundaki katillerin istihbarat örgütleri tarafından yönlendirildiği ya da cinayetlerin istihbarat örgütlerinin bilgisi dahilinde gerçekleştiği yönündeki şüpheleri kuvvetlendiriyor.

“Bild” gazetesi, Hessen Eyaleti İstihbarat Örgütü’nün bir üyesinin NSU tarafından gerçekleştirilen 6 cinayet sırasında olay yerinde olduğu yazdı. Aynı istihbarat elemanının, 6 Nisan 2006’da Kassel kentinde katledilen Halit Yozgat’ın işlettiği internet cafede olduğu tespit edilmiş, bunun üzerine gözaltına alınmış, sonra delil yetersizliği nedeniyle serbest bırakılmıştı. Dosya da savcılık tarafından kapatılmıştı. Halen Hessen eyaletinde bir valilikte çalışan bu istihbarat elemana yaşadığı kasabadaki halk tarafından “Küçük Hitler” lakabı takmış.
Elbette; bunun dışında başka “Küçük Hitler”lerin de ırkçı terör grubuyla bağlantısı söz konusu olabilir. Zira, Almanya gibi bir ülkede polis ve istihbarat örgütlerinin bilgisi dışında bir grubun yakayı ele vermeden bu denli uzun süre ve sistematik halde ortak paydaları “Türkiyeli göçmen” olan esnafları katletmesi mümkün değildir. Üstelik, cinayetlerde başrolü üstlenen Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhartd (ikisi 4 Kasım günü bir karavanın içinde intihar etti) ile tutuklanan Beate Zschäpe’nin Jena’da ırkçı örgüt yöneticiliği yaptıkları bilindiği halde…
Keza; ırkçı çevrelere giren katillerin izine yıllardır istihbarat örgütlerinin rastlamaması ayrıca sorgulanması gereken kuşkulu bir durumdur. Almanya’da Neonazilerin istihbarat örgütleri tarafından beslendiği bilinmez değildir. Bu konu yıllardır tartışma konusu. Özelikle Doğu Almanya’daki ırkçı yükselişin arkasında istihbarat örgütlerinin “Nazi gruplarına sızma” adına maaşa başladıkları Neonazilerin yaptığı çalışmalar sonucunda zemin bulduğu daha sonra “skandallarla” ortaya çıktı.
Özetle; istihbarat-Neonazi örgütleri arasındaki bağlantı pek çok skandal yaşandı. Bu nedenle, istihbaratın esnaf katilleriyle bağlantılı olduğu yönündeki iddialara yabana atılacak gibi değil.
Türkiyeli esnafların Neonazi terör örgütü tarafından planlı bir şekilde katledilmesi ve devletin buna karşı bir şey yapmaması, doğal olarak bu ülkede yaşayan en büyük göçmen grubu olan Türkiye kökenliler arasında kaygı ve endişeyle izleniyor. Hem de ırkçı terör örgütü bıraktığı görüntülü mesaja eylemlerin süreceğini ifade etti şu dönemde…
Olay, Alman devletinin ırkçılıkla mücadele konusunda kendisini ciddi bir şekilde sorgulamasını gerektiğini bir kez daha ortaya koyuyor. Çünkü ortada olan sadece ırkçı propaganda, gösteri-yürüyüş değil, insan hayatıdır. Eğer devlet, göçmenlerin can ve mal güvenliğini sağlayacak durumda değilse, o zaman geriye göçmenlere kendi mal ve can güvenliğini sağlamaktan başka bir şey kalmıyor. Özellikle Hıristiyan Demokratlar geç de olsa, ırkçı parti ve örgütler içindeki istihbarat örgütlerinin çekilerek, bu örgütlerin yasaklanmasının önünü açma konusunda, bu son olayla birlikte ikna olmuşa benziyorlar. Bunu ne kadar yapacaklarını zamanla göreceğiz. Elbette sadece en büyük faşist örgüt olan NPD’nin değil, bütün faşist örgütlerin yasaklanması, dağıtılması birinci gündem, hedef olmaz zorunda. Bu yapılmadığı taktirde, insanlık düşmanı faşist örgütlerde kararlı ve sürekli bir mücadele sürdürülmediği sürece, yasak da tek başına sorunu çözmeyecektir. Almanya’nın ırkçılık ayıbını alnından silmesi ancak böyle mümkün olabilir.

 

YÜCEL ÖZDEMİR

Close