24 milli takımın yarışacağı Avrupa Futbol Şampiyonası 14 Haziran günü Almanya-İskoçya maçı ile start aldı. Turnuvanın ev sahibi Alman milli takımıyla ilgili tartışmalarsa erken başladı. Konu milli futbol takımı ama tartışma futbol değil; siyaset ve son yılların popüler teması milliyetçilik ve göçmenler.
Ev sahibi Almanya’da Avrupa Futbol Şampiyonası başlamadan milli takımın ne kadar ‚milli‘ olduğu tartışmaları başladı. Bir devlet televizyonu olan ve halktan toplanan paralarla finanse edilen WDR tarafından yaptırılan bir anket tartışmaların fitilini ateşledi. Anketin sorusu ve neden yapıldığı başlı başına düşündürücü. Milliyetçi önyargıların, inanca ve etnik kökene dayalı propagandaların ayyuka çıktığı, göçmen düşmanlığının tavan yaptığı bir ortamda, sanki konu kalmamış gibi, milli futbol takımındaki saf, beyaz Alman sayısının yeterli olup olmadığını sormak, sportif bir merak olmasa gerek! Ankete verilen yanıtlarsa bir o kadar düşündürücü ve aslına bakarsanız çok da şaşırtıcı değil.
ANKET DÜŞÜNDÜRÜCÜ TEPKİLER KIYMETLİ
WDR’in anketine göre, her beş kişiden biri Alman milli takımında daha fazla „beyaz oyuncu“ görmek istiyor. Yüzde 21’i Alman milli takımında „eskisi gibi daha fazla beyaz oyuncu oynasaydı daha iyi olacağı“nı düşünüyor. (Bardağın dolu tarafı ise: Anketi yanıtlayanların üçte ikisinin milli takımın mevcut yapısından duyduğu memnuniyeti dile getirmesi ve yüzde 66’sının halihazırda çok sayıda göçmen kökenli futbolcunun milli takımda yer almasından memnun olduğunu söylemesi.) Yine katılımcıların yüzde 17’si İlkay Gündoğan’ı kastederek, mevcut kaptanın Türkiye kökenli olmasının „üzücü olduğunu“ ifade ederken, yüzde 67’si ise bu ifadeye katılmadığını belirtiyor. (Sport Inside tarafından „Birlik, Adalet ve Çeşitlilik“ adlı belgesel için Infratest dimap’a 2-3 Nisan tarihlerinde yaptırılan ankete WDR verilerine göre bin 304 kişi katıldı.) Anket ve anket sonuçları milli takımdaki birçok oyuncu ve teknik direktörün de aralarında olduğu geniş bir kesim tarafından tepkileri de beraberinde getirdi. Bu önemliydi. Çünkü göçmenler arasında da oldukça yaygın olan ‚bütün Almanlar ırkçıdır‘ gibi bir başka milliyetçi önyargı ve klişenin boşa çıkarılması için Bayern Münihli futbolcu Kimmich’in de ifade ettiği şu tepkilere ihtiyaç var: “Milli takımda çeşitlilikten yanayım. Futbol farklı milliyetler, ten renkleri ve dinlerin nasıl birleştirilebileceğine dair çok iyi bir örnek. Bu tamamen bir ırkçılık. Futbolcuların kökenine ilişkin soruyu da doğru bulmuyorum.”
Alman milli futbol takımı üzerine bu tartışmalar aslında yeni değil. Her dünya kupası ve Avrupa turnuvası gibi ulusal maçlar gündeme geldiğinde, takımın ‚etnik kimyası‘ hakkında tartışmalar yaşanması bir gelenek halini aldı. Hele de takım sportif başarısızlık yaşıyorsa tartışmaların dozu daha da arttı. Mesut Özil vakası da bunun bir örneğiydi aslında. Gelen tepkiler üzerine milli takımdan ayrılma kararı alan Özil’in “Kazanınca Alman, kaybedince göçmen oluyorum” sözleri haksız sayılmazdı. Ki, Mesut Özil, Türk milli takımı yerine Alman milli takımında oynamayı seçtiği için daha önce de Türkiye’de vatan haini ilan edilip linç edilerek, bir başka milliyetçiliğin mağduru olmuş ilginç bir örnekti.
MESELE FUTBOL TAKIMI DEĞİL
Peki milli takımdaki futbolcuların teni, etnik kökeni neden bu kadar tartışma konusu oluyor? Bunun yanıtını sportif arenada değil siyasette, toplumu etkileyen ekonomik ve politik rüzgarlarda aramak daha doğru olacaktır. Çalışma ve yaşam koşullarındaki kötüleşmenin nedenlerini göçmenlere, yabancılara bağlamak, göçmenleri ülkenin refahını tüketen topluluklar olarak görmek nasıl günümüzün bir gerçeği ise bunun spora, futbola yansımaması da mümkün değil. Renkleri, etnik kökenleri veya inançları yüzünden dışlanmaya maruz kalanlar sadece milli futbol takımıyla sınırlı değil ki… Milyonlarca insan sırf etnik kökeni, inancı veya ten rengi yüzünden dışlanabilir, sorgulanabilir, aşağılanabilir ya da toplumsal sorunların sorumlusu olarak görülüp bırakın takımı bu ülkeden gitmeleri istenebilir. Elbette bu durum sadece Almanya’ya da özgü değil. Aynısı, belki daha beterini pekala Türkiye’de, İtalya’da, Macaristan’da, Hollanda’da da görebilirsiniz. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Fransa’da birinci parti olarak çıkan ırkçı partinin ilk demecinin “bütün göçmenleri göndereceğiz” olması da bunun bir örneği. Yani milliyetçiliğin ve aşırı sağın siyasette ve toplum içerisinde tırmanışta olduğu bir dönemde, sporun hele de futbolun bunun dışında kalması sürpriz değil. Nitekim WDR anketinde milli takımdaki göçmen sayısına itiraz edenlerin oranı da aslında AfD’nin yüzde 15-20 bandındaki oy oranı ile paralellik gösteriyor.
MİLLİYETÇİ SİYASETİN ÇELİŞKİSİ
Hem Alman hem de Türk milliyetçi siyasetin bir oyuncağına dönen Mesut Özil’in, Alman milli takımından ayrıldığını açıklarken sarfettiği “kazanınca Alman, kaybedince Türk oluyordum” cümlesi belki farkında olmasa da bir gerçeği ifade ediyordu: “Faydalıysan bizdensin, değilse gereksizsin”. Bu, sadece Almanya değil tüm ülkeler açısından, dünyanın her yerinde milliyetçi siyasetin tipik ilkelliğini ve toplumsal gerçeklere yabancılaşmasını anlatıyor aslında. Ve aynı zamanda milliyetçiliğin acizliği ve çelişkilerle dolu olduğu gerçeğini.
Örneğin Almanya’da, neden temizlik sektöründe, yaşlı bakım alanında veya madenlerde çalışan beyaz tenli Almanların sayısı yeterli değil mi diye sorulmuyor acaba! Ya da hemşirelerin, inşaat işçilerinin, artık ‚Alman mutfağının parçası‘ sayılan döner satıcılarının, otobüs veya taksi sürücülerinin rengi niye o kadar merak edilmiyor?
Çünkü yeri geldiğinde renk önemsizleşebiliyor. Mesela Asya’da, Ortadoğu’da Almanya’nın çıkarları için savaşacak, gerekirse ölecek insanlara ihtiyaç varsa, renginize-inancınıza bakmadan milli ordunun askerleri olma şerefi için teşvik edilebiliyorsunuz. Ya da ucuz işgücü ve nüfus yetersizliği yüzünden duyulan eleman ihtiyacı belli seviyelere ulaştığında, renk farkı aranmadan dünyanın her yerinden vasıflı vasıfsız göçmen işçi gelmesinde bir sakınca görülmeyebilir. Bu sadece Almanya’ya özgü değil. Örneğin Türkiye’de de ülkenin en önemli problemi olarak ilan edilen Suriyeli, Afgan vd. göçmenler tekstil, tarım vd. işkollarında ucuz işgücü olarak sömürülürken büyük memnuniyet yaratabiliyor! Yani göçmen düşmanlığı ile ‚göçmen ihtiyacı‘ bir madalyonun iki yüzü gibi.