Written by 12:17 uncategorized

Almanya’nın utanç mekanları ‚Tafeller‘

Almanya’nın Berlin, Münih, Hamburg, Köln ve birçok şehrinde kenar semtlerde kurulmuş Tafel’ler var. Yoksullara çok düşük fiyatla veya ücretsiz gıda maddeleri dağıtılan yerler. Yardım kurumları ve kiliseler tarafından, çoğu yerde belediyelerin desteğiyle kuruluyorlar. Yiyecek ve içecekler alışveriş merkezlerinden geliyor çoğunlukla. Son kullanma tarihi geçmek üzere olan mallar ya da zedelenmiş, solmaya, çürümeye başlamış meyve ve sebzeler.
Kapılarının önünde uzun kuyruklar var. Giysilerinden yoksul olduğunu anladığınız orta yaşlı ya da yaşlı insanlar dizilmiş, sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlar. Zaman zaman bırakacak yeri olmadığı için çocuğuyla gelen genç anneleri de görüyorsunuz. Buraları kimilerine göre komşusu açken tok olmaması gereken insanların iyiliğinin göstergesi, kimine göre ise dünyanın en zengin ülkelerinden olan Almanya’nın rezalet tablosu…
Hamburglu bir üniversite öğrencisi, Tafel’leri, buralara başvurmak zorunda kalan insanları araştırmış. Doktorasını bu konu üzerine yazmaya kalkmış. Eserine bir ad vermek istediğinde ilk aklına gelen ‚Utanç Mekanları‘ olmuş. Hayır, Alman toplumu için utanç yerlerinden söz etmiyor bu ismi verirken yoksullara utanma duygusu dayatılarak yardım edilmesi rahatsız etmiş onu…
Svenja Fischbach, Tafel organizatörlerinin yardıma muhtaç olanların sadece gıda maddesi almadıklarını, kadirşinaslık ve dayanışmayla karşılaştıklarını söylediklerini ama bu tür yerlerin ve bu yerlerde yoksullara yönelik muamelenin bir tepeden bakma, bir aşağılama, bir utandırma olduğunu söylüyor. ‚Buraları utandırma yeri, insanların üzerine bir daha çıkmayacak şekilde yardıma muhtaç kimliğinin yapıştırılması.‘ diyor.

1,5 milyon ‚müşteri‘
Almanya’da 1,5 milyon kişinin düzenli yararlandığı Tafel’ler üzerine tartışma yeni değil. 20 yıldan beri yani ilk Tafel’ın Berlin’de açılmasından yana sürdürülüyor. Ama konu bilimsel bir araştırma ile kamuoyuna da yansıyınca Hamburg Tafel’ı, ‚Tafel üzerine Düşünceler‘ adlı bir toplantı düzenlemiş. Toplantının bir konuşmacısı da Svenja Fischbach.
Almanya’da ilk kez, organizatörlerinin değil, kullanıcılarının gözünden Tafel’ler anlatılacak. Svenja Fischbach, 2013 Aralık ve 2014 Ocak ayında yaşları 35-65 arasında olan altı kadın ve dört erkek yoksulla konuşmuş, kuyruğa girmiş, kiminin de evlerine gitmiş. Kadınlardan biri evinde röportaj yapılmasına izin vermemiş; ‚Komşularım bilmiyorlar, bilmelerini de istemiyorum.‘ demiş.
Fischbach; ‚Süpermarkt’ta alışveriş yapmaya benzemiyor. Saatlerce kuyrukta bekliyorsunuz. Bazen yağmurda, bazen karda. Bazen de tuvalete gitme ihtiyacınız oluyor.‘ diye anlatıyor. Ellerinde numaralarla kuyrukta bekleyenler, tuvalete gittiklerinde çağrılacakları ve sıralarını kaybedecekleri endişesiyle ’sık dişini‘ demek zorunda.
Sıraları geldiğinde seçme olanakları yok. Görevliler, çantalarını doldurup teslim ediyorlar. Bugün ne var, ama benim şuna buna karşı alerjim var deme şansı yok. Torbanın içindekileri görme, kontrol etme şansı bile yok. Bazen çoktan kullanma tarihi geçmiş, bozulmuş yiyeceklerle eve gidiliyor, bazen de o hafta sürekli lahana çorbası yemek zorunda kalınıyor.

Minnet duygusuyla pasifleştirme
Tafellerde gönüllü olarak yardım eden kişiler, çoğunlukla ‚mesafeli ve pek de dostça olmayan‘ tavırlarıyla eleştiriliyor. ‚Kendim seçebilir miyim?‘ sorusu gönüllüler tarafından açgözlülük olarak değerlendiriliyor. Kendileriyle röportaj yapılanlardan biri, insanların kendi ihtiyaçlarına göre yardım aldığı bir yer bulduğunda kendini cennette hissettiğini söylüyor.
Bir de gönüllülerle arayı iyi yapmak şart: ‚Beni sevmediği için herkese beş parça verirken bana dört parça veriyor.‘ şikayetinde bulunuyor birisi. Bir diğeri; ‚Her seferinde bana bir yoğurt fazla verir.‘ diyor. Muhtaçlardan ‚boyun eğme, minnet ve azla yetinme‘ bekleniyor.
Svenja Fischbach, ‚Tafel kullanıcıları pasif ve güçsüz bir hale getiriliyor. Yaşama katılmak teşvik edilmiyor, ne yiyeceklerine dair karar bile başkaları tarafından alınıyor.‘ tespitinde bulunuyor.
Kassel Üniversitesi’nde sosyal bilimler doçenti olan Holger Schoneville, Tafel’lerin prensibinin, insanın hak ettiğini değil, bir gün kesileceğini bilerek sadaka alması olduğuna dikkat çekiyor. ‚İnsanlar bir yandan böyle bir olanak olduğu için müteşekkirler ama aynı zamanda oraya ‚düşmekten‘ utanç duyuyorlar‘ diyerek, utanma duygusunun insanın kendine güvenini imkansız kılan bir duygu olduğunu, önemsiz gibi gösterilmesinin büyük bir yanlış olacağını söylüyor.

Sadaka kültürü
Bu duygu, utanç duygusu öyle kendiliğinden oluşmuyor tabi ki. Tafel’den yardım alabilmeniz için yardıma muhtaç olduğunuzu kanıtlamanız lazım. Hartz 4’le yaşadığınızı, çok düşük emeklilik maaşı aldığınızı belgelemeniz zorunlu.
Schoneville’ye göre Tafel’lerin hedefi böylesi zengin bir ülkede yoksulluğun skandal olduğunu göstermek olmalı. ‚Herkese temel ihtiyaçlarını giderecek kadar para verilebilecek bir ülke burası.‘ Bu sayede Tafel’ler gereksiz kılınmalı.
Ancak Almanya’da hemen hemen tüm partiler, Tafel’leri yoksulluğun değil insanlığın, dayanışmanın, komşusu evde aç yatarken tokluğundan utanmanın göstergesi olarak değerlendiriyorlar. Devlet görevlerini iyi niyetli insanlara devrediyor ve en az 1,5 milyon kişi sadakayla yaşıyor…
Tafel’ler 20 yaşında
Almanya’da ilk Tafel, 1993 yılında Berlin’de kurulmuş. Şimdilerde 900 Tafel var. Gıda maddeleri süpermarketlerden, fırınlardan, lokanta ve otellerden geliyor. Bazı süpermarketler Tafel yardım poşetleri hazırlayıp ucuz fiyatla satıyorlar. Bu poşetler alışveriş merkezinde bırakılıyor ve Tafel’e gönderiliyor.
Tafel geleneğinin başladığı yer ise ABD. ABD’de bozulmak, çürümek, kokmak üzere olan yiyeceklerin çöp kutularına değil yardıma muhtaçlara verilmesinin daha iyi olacağından yola çıkılmış. Bir Fransız kraliçesinin dediği gibi ‚kokmaya başlayan et atılmamış, tuzlanıp hizmetçilere yedirilmiş.‘

Semra Çelik

Close