Written by 08:30 POLITIKA

Anayasa’da göçmenler yok

23 Mayıs 1949’da kabul edilerek yürürlüğe konulan Alman Anayasası dönemin koşulları gereğince göçmenleri kapsamıyordu. “Temel Haklar”ı kapsayan ilk 19 maddede insan hak ve özgürlüklerine yer veriliyordu ve Anayasa’nın “Alman halkı” için olduğu vurgulanıyordu. Ancak, anayasanın karar altına alınmasından kısa bir süre sonra, 1955’den itibaren, Güney Avrupa ülkelerinden başlayarak “misafir işçiler” gelmeye başladı. Bunlara 1961’de Türkiye’den gelenler eklendi.

Almanya’da yaşayan herkesi bağlayan anayasada göçmenler ve mülteciler bağlamında en fazla dikkat çeken 16. Madde. Bu maddenin ilk bölümünde “Alman vatandaşlığı geri alınamaz” deniliyor. Devamında “Vatandaşlık, ilgili kişinin arzusuna aykırı olarak vatansız kalmaması şartıyla, ancak bir yasaya dayanarak kaybettirilebilir” deniliyor. Birinci bölümde yer alan “geri alınamaz” prensibi özellikle Alman vatandaşlığını aldıktan sonra Türk vatandaşlığına geçen onbinlerce insanı kapsamadı. 2000’li yılların ortalarında çifte vatandaş oldukları tespit edilen onbinlerce Türkiye kökenli, Alman vatandaşlığından çıkarılarak, “yabancı” durumuna düşürüldü. Uzun tartışmaların sonra yeniden karara bağlanan ve 26 Haziran’da yürürlüğe girecek yeni yasada ise çifte vatandaşlık yasal hale getiriliyor. Dolayısıyla çifte vatandaşık Alman vatandaşlığını kaybetmeye neden olarak gösterilmeyecek.
Göçmenler ve mülteciler için bir diğer, belki de önemli olan ise “16a Maddesi.” Bu maddenin birinci bendinde Anayasa’nın ilk kabul edildiği haliyle duruyor: “Siyasi nedenlerle kovuşturulanlar, sığınma hakkına sahiptir.” Ancak daha sonra yapılan değişikliklerle yeni bendler eklenerek, fiili olarak ilk başta yer alan “Siyasi nedenlerle kovuşturulanlar, sığınma hakkına sahiptir” şartı geçersiz ya da etkisiz hale getiriliyor.

16A MADDESİ’NİN İÇİ BOŞALTILDI
Anayasa’da iltica hakkının kısıtlanmasıyla ilgili olarak gazetemize konuşan Hamburglu Anayasa Hukuku uzmanı Avukat Mahmut Erdem şu değerlendirmede bulundu: “1993’de iltica hakkını kısıtlamak için Anayasa’da değişiklik yapılmadan önce siyasi nedenlerle iltica başvurusunda bulunanlara hiçbir sınırlama yoktu. Ancak 1993’de iltica hakkı Anayasa’da yapılan değişikliklerle önemli şekilde sınırlandırıldı. Bu yıllarda aynı zamanda Rostock, Mölln ve Solingen’de ırkçı saldırılar düzenlendi. İltica Uzlaşması olarak adlandırılan bu kısıtlamalara karşı binlerce insanın katıldığı gösteriler düzenlendi. Ancak CDU/CSU ve SPD arasında sağlanan uzlaşmayla var olan bir hak kısıtlandı. Gelinen aşamada Anayasa’nın 16a. Maddesi’nin içeriği boşaltıldı. 1949’da iltica hakkı anayasaya yazılırken çok büyük bir önemi vardı. Çünkü bir çok insan siyasi düşüncelerinden ötürü faşizmden kaçmak zorunda kaldı. Gittikleri bir çok ülkede ise iltica başvuruları kabul edilmedi. Bu nedenle kaçak yaşamak zorunda kaldılar. Fransa, İngiltere, ABD, Türkiye gibi ülkelerde iltica başvuruları kabul edilip normal bir şekilde yaşayamadılar, kaçak yaşamak zorunda kaldılar ya da kamplarda tutuldular. Bu nedenle savaş bittikten sonra Almanya’ya gelenler bunun acısını yaşadıkları için Anayasaya böyle bir maddeki koyma gereği gördüler” dedi.
Yapılan değişiklerle bir çok ülkenin “güvenli ülke” ilan edilmesine tepki gösteren Erdem, gelinen aşamada siyasi nedenlerle gelen çok sayıda insana iltica hakkının verilmediğine de dikkat çekti. Erdem şunları söyledi: “Bu durumu Türkiye özgülünde somutlaştırabiliriz. Geçen yıl Türkiye’den 62 bine yakın insan Almanya’ya gelerek iltica başvurusunda bulundu. 14 bine yakınının işlemleri ele alındı. Bunların da sadece 3 binine oturum hakkı verildi. İltica kabul oranı yüzde 8. Günümüzde Türkiye’den gelenlerin önemli bir bölümü ekonomik nedenlerden geliyor. Yarıdan fazlası imam hatip lisesi mezunu. İnsanlar iş bulamadığı için Almanya’ya gelip iltica talep ediyorlar” dedi.
Anayasa’nın göçmenleri de kapsaması için yeni düzenlemelerin olabileceğini de ifade ederen Erdem, “Şu anki politik konjonktür gözönünde bulundurulduğunda Anayasa’da bir değişikliğin yapılmasından yana değilim. Çünkü bugünü koşullarda yapılacak bir değişikliğin olumsuz sonuçlanacağını düşünüyorum. Koşullar daha insancıl, daha sosyal bir anayasa için uygun değil. 1990’lı yıllarda Anayasa’da yer alan ‘Alman halkı’ tanımının daha kapsamlı olması için Anayasa Mahkemesi’ne başvuruldu. Vatandaşlık Yasası’nın da buna bağlı olarak reformdan geçirilmesi istenmişti. Mahkeme, bu tanımın genişletilmesine karşı çıktı. 2000’de yapılan vatansaşlık yasasında kısmen kan bağı esası değiştirilmişti. Almanlığı vatandaşlık bağı üzerinden tanımlarsak bir sorun kalmaz. Bu şekilde anayasanın kapsayıcılığı sağlanabilir” dedi. (YH)

Close