Irkçı-faşist çevrelerin İslam düşmanlığı temelinde Dresden merkezli yaptıkları eylemlere karşı Almanya haftalardır adeta ayakta. Eylemler, yerli ve göçmen emekçiler arasındaki önyargıları körüklemeye çalışanlara en iyi yanıtın sokakta, mücadele içinde verildiğini gösteriyor.
Almanya haftalardır ırkçılara karşı ayakta. Sayısız kent ve kasabada ırkçılara karşı kesintisiz bir şekilde kitlesel bir mücadele sürdürüyor. Irkçı ve yabancı düşmanlarının İslam karşıtlığı üzerinden farklı uluslardan ve inançlardan emekçiler arasında körüklemeye çalıştığı önyargı ve düşmanlıklara en anlamlı yanıt sokakta veriliyor.
Bu tablo, bir yandan ülkede ırkçı-faşist akımların zemin bulmasının zor olduğunu gösterirken; bir yandan da başta Türkiye kökenliler olmak üzere göçmenlere güven ve anlamlı bir mesaj veriyor.
Bu mesaj, dini veya milli değerleri suistimal ederek Türkiyeliler arasında Alman halkına karşı endişe, önyargı ve güvensizlik yaymayı adeta kendi varlık gerekçesi haline getiren kimi Türkiyeli dernek, kurum ve siyasi örgütlere de adeta bir tokat oldu denebilir.
PEGIDA tarafından Dresden’de başlatılan gösterilere ilk ve en anlamlı yanıt, görece daha muhafazakar olan Bavyera’dan yükseldi. Münih’te aralarında Konstantin Wecker, Claus von Wagner, Max Uthoff ve The Notwist’in olduğu çok sayıda tanınmış sanatçı ve şahsiyetin çağrısı üzerine PEGIDA’nın eylemiyle aynı saatlere denk getirilen karşı gösteriye 25 bin kişinin katılması, bir işaret fişeği gibi etki yarattı.
22 Aralık’ta yapılan bu eylemin etkisi ve yankısı geniş oldu. Sonraki haftalarda da kentte ırkçılara karşı yapılan gösteriler kitlesel geçti. En son 19 Ocak’ta yapılan ve saatlerce süren eyleme 12 binden fazla kişi katıldı.
Münih’ten yükselen bu ses 5 Ocak günü dalga dalga ülkenin pek çok kentine ulaştı. Köln, Hamburg, Berlin, Essen, Bochum, Münster, Hannover, Leipzig… gibi pek çok kentte yapılan eylemlere 100 binin üzerinde katılım oldu.
Sonraki pazartesi günleri de benzer görüntüler, kentlerin adı değişmesine rağmen, pek çok yerde görüldü ve bundan sonra da görülmeye devam edecek. 5 Ocak’ta yapılan eylemlerle etkisi dağılan PEGIDA için 7 Ocak günü Paris’te yapılan Charlie Hebdo katliamı adeta ‘can simidi’ oldu. 12 Ocak’ta Dresden’de yapılan eyleme katılanların sayısı 25 bin olarak açıklandı. 19 Ocak’ta ise gelen ihbar üzerine kentteki bütün gösteri ve yürüyüşler yasaklandı.
PEGİDA HALKI UYANDIRDI!
Emekçileri bölmek, milliyetçiliği ve ayrımcılığı körüklemek için Ortadoğu’daki çatışmaları ve bazı radikal İslamcı hareketlerin insanlık dışı eylemlerini değerlendirmek üzere ortaya çıkan PEGİDA hareketi, amaçladığı hedefe varamadığı gibi, demokratik kamuoyunun daha da duyarlı hale gelmesine, ırkçılığa karşı tepkinin daha da güçlenmesine vesile olmuş görünüyor.
“Polarizasyon” (Kutuplaştırma) politikasına karşı ülke genelinde oluşan hava, bir bakıma halkın uyanarak harekete geçmesine neden oldu. Sosyal hareket açısından son bir kaç yıldır durağanlığın yaşandığı, sadece belli politik kesimlerin içinde yer aldığı eylemleri aşan antifaşist gösteriler ülke genelinde yeni kesimleri içine alarak etkili oldu. Her eylemden sonra antifaşistlerin gücünün PEGIDA ve onun bölgedeki uzantılarından açık arayla fazla olması güç ve moral verdi. Toplumun her kesiminden, özellikle de gençlerden eylemlere katılımın fazla olması gelecek açısından da umut veren bir işaret oldu.
Ülke genelinde yapılan antifaşist eylemler, Almanya’nın artık farklı inançlardan ve uluslardan insanların bir arada yaşadığı “renkli bir ülke” olduğu gerçeğine yapılan vurgu, gericilerin işinin bir hayli zor olduğunu gösteriyor. Zira, özellikle Batı Almanya’daki metropollerde milyonlarca yerli ve göçmen aynı mahallede birlikte yaşıyor, aynı işyerinde birlikte çalışıyor ve aynı okula birlikte gidiyor. Bu nedenle genel olarak göçmenleri, özel olarak da “İslam ülkeleri”nden gelenlerin tümünü aynı kategoriye koyup terörle ilişkilendirmek, hiçbir şekilde gerçeği ifade etmiyor.
Sermaye partileri, hükümet ve medya tarafından yıllardır yaratılan “göçmen algısı”yla ve insanların dini, etnik kimliklerini öne çıkarma politikasıyla, çoğunluk toplumunun günlük yaşamda pratikte karşılaştığı göçmenler arasında önemli farklılıklar bulunuyor ve doğal olarak ileri sürülenlerin ne kadar doğru olup olmadığını sorgulamaya yol açıyor. Yaratılan algıdan etkilenenler bile, günlük yaşamda durumun farklı olduğunu görmeye başladılar ve söylenenlerle aralarına bir ayrım koymaya başladılar.
Her toplum ya da grupta bulunan tekil örneklerin bütünü temsil etmediği gerçeği, Almanya’daki göçmenler için de geçerli. Nasıl ki; göçmenler arasında yaygın olan “Almanlar ırkçıdır” genel klişesi doğru değilse, Almanlar içerisinde yaygınlaştırılmak istenen, “İslam ülkelerinden gelen bütün göçmenler radikal dincidir” klişesi de doğru değildir.
Son haftalardaki antifaşist gösterilerin, bir süredir canlı tutulan bu klişelerin yeniden sorgulanması ve kırılmasında önemli bir rol oynadığı söylenebilir. Onbinlerce Alman emekçisinin, gencinin ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına karşı alanlara çıkarak tepkisini göstermesi, pek çok kentte ırkçılıların gösteri ve yürüyüş yapmasına geçit vermemesi topluma dayatılan klişe ve önayrgıların etkisinin daha da kırılması açısından önemli bir dayanak olacaktır.
Ancak şurası açıktır ki, önyargılar tek taraflı değildir ve ortadan kaldırılması da tek taraflı olmayacaktır. Nitekim, Türkiyeli işçi ve emekçiler arasında yıllardır, yerli halka, onların inancına vb. karşı farklı biçimlerde düşmanlık, önyargı ve korku yaymayı asli işi sayan birçok dernek, örgüt, cemaat vb. olduğu inkar edilemez. Bir yandan kutuplaşmadan ve İslamafobi’den yakınıyor görünüp bir yandan da bu kutuplaşmayı büyüten ve bu şekilde en büyük zararı da Türkiyeli insanlara veren bu çevrelerin arasında, Türkiye’deki hükümetlerin de bulunuyor olması ise işin daha vahim olan kısmıdır.
Bu nedenle, Alman halkının ırkçılığa karşı güçlü bir demokrasi ve eşitlik mesajı vermesi tek başına yetmeyecek; kutuplaşmayı ve önyargıları güçlendiren Türkiyeli örgüt, dernek ve dini kuruluşların tutumlarını da sorgulayıp mahkum etmemiz gerekmektedir.
Farklılıkları kaşıyanları mahkum etmek demek, ister işyerlerinde, ister okullarda isterse semtlerde ortak yaşamı, yerli ve göçmenler arasındaki ilişki ve bağları güçlendirecek politik, sosyal ve kültürel vb. hayatın her alanında birleştirici adımlar atmak demektir. Ortak dertlerimizi, ihtiyaçlarımızı konu alan adımlar atmadan, ne bu yapay kutuplaşmanın beli kırılabilir ne de ister yerli ister göçmen kökenli olsun yaşam koşullarımız iyileşebilir. (YH)
Freiburg’da tarihi gösteri
Almanya’da PEGIDA’ya karşı pek çok kentte yapılan eylemler kentlere göre farklılıklar da içeriyor. Bu kentlerden birisi de Freiburg oldu. Baden-Württemberg Eyaleti’nde bulunan Freiburg kentinde, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük protesto gösterisi PEGIDA’ya karşı yapıldı. Sosyal medya üzerinden 28 yaşındaki bir gencin yaptığı çağrı üzerine, 23 Ocak günü kent merkezinde 20 bin kişi bir araya geldi. “Irkçılığa ve yabancı düşmanlığına karşı rengini göster” sloganıyla yapılan eylemde çok sayıda farklı döviz ve pankart taşındı. Eyleme kentte bulunan partiler, sendikalar ve çeşitli örgütler de destek verdi. “ Badischen Zeitung”da yer alan habere göre eylem İkinci Dünya Savaşı’dan bu yana kentte ırkçılığa karşı yapılan en büyük gösteri olma özelliği taşıyor. (YH)