İki Almanya’nın birleşmesinin 35. yılında Doğu Almanya’da aşırı sağcı-ırkçı AfD, ekonomik sosyal sorunları, toplumsal korkuları kullanarak en güçlü parti haline geldi. Birleşmenin yarattığı sorunlar aşırı sağın bölgede güç toplamasının asıl nedeni. Sermaye partileri, medyası ve akademisyenleri tarafından aşırı sağla mücadele adına ileri sürülen bütün tezler, atılan adımlar iflas etmiş görünüyor.
Bu yılın başında, 23 Şubat’ta yapılan erken genel seçimlerde dört yıl öncesine göre oylarını yüzde 10,4’ten 20,8’e, yani tam iki katına çıkaran aşırı sağcı-ırkçı Almanya için Alternatif (AfD) partisi, yasaklama girişimlerine, “aşırı sağcı” tanımlanmasına, istihbaratın hedefine konulmasına ve milyonların katıldığı karşı gösterilere rağmen göç toplamaya devam ediyor. 12 yıllık bir geçmişe sahip aşırı sağcı partinin bunca karşı hamleye rağmen ulaştığı güç, sermaye partileri ve ideologları tarafından ortaya atılan “çözüm önerilerinin” gerçekte bu partiyi zayıflatmadığı ve zayıflatmadığı gibi güçlendirdiği artık anlaşılmış görünüyor. Doğru bir mücadele yolu ve yöntemi bulunmadığı takdirde AfD’nin ülke genelinde gücünü artırmakla birlikte, önümüzdeki yıl Doğu Almanya’daki eyaletlerde yapılacak seçimlerde tek başına salt çoğunluğu elde ederek başbakan çıkarması da olasılıklar arasında.
Son anketlere göre AfD’nin ülke genelindeki oyu yüzde 25-27 arasında görünüyor. Buna karşın CDU/CSU’nun oyu yüzde 25-26 arasında. Genel seçimlerde de bu kadar oy almıştı. SPD’nin oyu ise yüzde 13’e kadar düşmüş görünüyor. Yeşiller de oy kaybetmeye devam ederken, AfD’nin dışında oyunu artıran tek parti Die Linke (Sol Parti) oldu. Genel seçimlerde yüzde 8,8 oy alan Sol Parti’nin oyu yüzde 11-12 bandına kadar çıkmış görünüyor. Burada en önemli ve dikkat çekici olan AfD’nin erken genel seçimlerden bu yana, yani son yedi ayda oyunu yüzde 5-6 artırması.
BİRLEŞMENİN 35. YILINDA DOĞUDA DURUM
Benzer bir durum Doğu Almanya’daki eyaletler için de geçerli. AfD, Anayasayı Koruma Dairesi tarafından “kesinlikle aşırı sağcı” olarak sınıflandırıldığı Thüringen’de hem 2024 Avrupa seçimlerinde hem de sonraki eyalet seçimlerinde en güçlü parti olmuştu. Saksonya ve Brandenburg’da ise sadece yüzde bir farkla ikinci sıraya yerleşti. Anketlere göre AfD, önümüzdeki yıl yapılacak beş eyalet seçiminde Almanya’nın doğusundaki ve batısındaki diğer eyaletlerde de kazanımlar elde edebilir.
Örneğin Mecklenburg-Vorpommern’de AfD, eyalet seçimlerine bir yıl kala en güçlü parti durumunda görünüyor. Infratest dimap tarafından yapılan bir ankete göre, eyaletteki seçmenlerin yüzde 38’i AfD’ye oy vereceğini ifade ediyor. Eyalet Bakan Manuela Schwesig liderliğindeki mevcut iktidar partisi SPD’nin oyu yüzde 19’a kadar düştü. Bu da 2021’deki eyalet seçimlerindekinin yarısına denk geliyor. Yine önümüzdeki yıl seçimlerin yapılacağı Saksonya-Anhalt eyaletinde de benzer bir durum söz konusu. AfD’nin oyu yaklaşık yüzde 40 görünüyor. Anketler ve seçimler, iki Almanya’nın birleşmesinin 35. yılında, Doğu Almanya’da artan ekonomik sosyal sorunlar ve bunlara bağlı olarak büyüyen gelecek korkusunun emekçi sınıflar arasında geleneksel sistem partilerinde ciddi bir kopuşa yol açtığını gösteriyor.
Ancak bu sadece Doğu’daki eyaletlerle de sınırlı değil. Örneğin Forsa tarafından Süddeutsche Zeitung için yapılan bir ankete göre AfD’nin Bavyera’daki oyu yüzde 19’a ulaşmış görünüyor. Bu, AfD’nin Bavyera’daki geleneksel kamuoyu yoklama kuruluşları tarafından şimdiye kadar ölçülen en yüksek oran. 2024’deki anketlerde AfD’nin oyu yüzde 13 görünüyordu. Kuzey Vestfalya eyaletinde 14 Eylül’de yapılan yerel seçimlerde de AfD oylarını üç kat artırarak, yüzde 14,5’e çıkarmıştı.
SÖZDE ÇÖZÜMLER ÇÖKTÜ, TOPLUMSAL MUHALEFETİ ÖRGÜTLEME ZAMANI
Sermaye partileri, siyasetçiler, basın ve akademisyenlerin önemli bir bölümü AfD’nin yükselişiyle ekonomik-sosyal sorunlar arasındaki bağlantıyı kopararak, göç ve mülteciler konusundaki demagojik söylemlerine bağladılar. AfD ile göç ve mülteci düşmanlığında yarışa girildiğinde, kullandığı konuları elinden adlıklarında AfD’nin oy kaybedeceğini ileri sürüyorlardı. Genel seçimler öncesi ve sonrasında özellikle CDU/CSU ve SPD’nin izlediği en önemli politika bu idi. Adeta AfD’nin söylediklerini hayata geçirerek geniş emekçi kitleler arasında önyargı ve düşmanlıkları körüklediler. Bu politika hem Doğu’da hem de Batı’da bu partilerden çok AfD’ye yaradı ve yaramaya da devam edecek. AfD’nin demagojik söylemlerini boşa çıkarmak ise onların işine gelmiyordu. Muhtemelen gelecekte de AfD’nin yükselişinin ana nedenlerinden ziyade göç ve mülteciler üzerinden aynı politikalarına devam edecekler.
İki Almanya’nın 35. yılında yerleşik düzen/müesses nizam (establishment) partilerinden, medyasından, akademisyenlerinden aşırı sağı, ırkçılığı geriletecek planlar yapmasını, adımlar atmasını beklemek gerçekçi değil. Aksine bu tablo onların eseri. Bu nedenle işçi sınıfı başta olmak üzere emekçi sınıfların ekonomik sosyal koşullarını değiştirecek, güvenli bir gelecek sunacak bir mücadele aşırı sağı, ırkçılığı ve milliyetçiliği püskürtebilir. (YH)
İşçilerin oyu, sendikalar ve AfD
Yapılan analizlerin çoğunda, halkın büyük bir bölümü ekonomik durumunun geçtiğimiz döneme göre çok daha fazla kötüleştiğini belirtirken, hükümet partilerine tepki nedeniyle AfD’ye oy verildiği görünüyor. Bunlar arasında işçilerin oranı geçmiş döneme göre bir hayli yükselmiş durumda. Seçim çıkış anketlerine göre bir dönemler işçilerin en fazla oy verdiği SPD güç kaybettikçe aşırı sağ parti güçlenmeye başladı. 2013’te katıldığı ilk seçimlerde işçilerden sadece yüzde 6 oy alabilen AfD, bu oranı Eylül 2021’de yüzde 21’e, Şubat 2025’te ise yüzde 38’e çıkardı. Bu da AfD’nin yükselişinin arkasında Alman işçi ve emekçiler arasında artan gelecek kaygısının payının büyük olduğunu gösteriyor. 2013’te işçilerin yüzde 27’sinin oyunu alan SPD’nin aldığı oy Şubat 2025’teki seçimlerde yüzde 12’ye kadar düştü.
Haziran 2024’te yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yüzde 15,9 oyla ikinci parti olan AfD’ye oy verenler açısından o zaman da benzer bir tablo söz konusu idi. Alman Sendikalar Birliği (DGB) tarafından yayımlanan verilere göre, AP seçimlerinde aşırı sağ parti AfD’ye oy verenlerin yüzde 18,5’i sendika üyesi idi. Sendika üyeleri oranının partinin aldığı oy ortalamasının üzerinde olması dikkat çekici. Sendikalar üzerinde büyük bir etkisi olan sözde sosyal demokrat SPD’nin aynı seçimlerde sendika üyelerinden aldığı oy yüzde 18,1 idi. Aynı seçimlerde SPD’nin ülke genelindeki oyu da 13,9 idi.
Doğu Almanya’daki eyalet seçimlerinde ise AfD’nin işçilerden aldığı oy oranı, örneğin Thüringen’de yüzde 50’ye yakın.
Bu tabloyu “işçi sınıfının sağcılaştığı” şeklinde değerlendirip sonuçlar çıkarmak ise gerçeği görmemek, anlamamaktan başka bir anlam taşımıyor. Alabildiğince yıpranan ve kısmen çözülme süreci yaşayan geleneksel sermaye partilerin önemli bir bölümü daha fazla milliyetçi, şoven, göçmen ve mülteci düşmanı bir çizgiye kayarak, sözde aşırı sağın yükselişini engellemeye çalışıyor. Ancak bunu başarabilmiş değiller.
Aşırı sağın yükselişinin sermaye açısından çok büyük bir sorun teşkil etmediği, ülkelerin özgünlüklerine bağlı olarak söylenebilir. Tarihsel nedenlerde ötürü önemli farklılık ve özgünlüğün Almanya’da olduğu anlaşılıyor. Ancak bu değişmez değil. Ortaya çıkan eğilimler, gerektiğinde ve koşullar oluştuğunda aşırı sağın yönetim düzeyinde olmasına da mutlak olarak karşı değiller. (YH)