Written by 15:40 Allgemein

Avrupa Türkiye’deki ihlallere seyirci

Sol Parti Federal Parlamento Milletvekili ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclis Üyesi Andrej Hunko, görevi nedeniyle Türkiye’deki siyasi gelişmeleri yakından izleyen az sayıdaki Avrupalı politikacıdan biri. KCK duruşmalarını birkaç kez yerinde izleyen ve raporlaştıran Hunko, geçtiğimiz hafta BDP milletvekilleri Selma Irmak, Faysal Sarıyıldız ve CHP Milletvekili Mustafa Balbay’ı tutuldukları cezaevlerinde ziyaret etti. Hunko ile milletvekili ziyaretleri sırasındaki izlenimleri ve Avrupa Birliği’nin (AB) AKP Hükümeti’ne son yıllardaki bakışını konuştuk.

 

Sayın Hunko, 2-5 Nisan tarihlerinde BDP Milletvekili Selma Irmak’ı Diyarbakır ‘da, Faysal Sarıyıldız’ı Mardin’de ve Mustafa Balbay’ı Silivri’de ziyaret ettiniz. Durumlarını nasıl buldunuz?

Selma Irmak ve Faysal Sarıyıldız açlık grevine başladıkları sırasında Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulunmuştum. Onlar açlık grevinde değiller ama cezaevindeki diğer milletvekilleri ve Kürt siyasetçiler halen açlık grevindeler. Selma Irmak’ı Diyarbakır Cezaevi’nde ziyaret ettim. Fark ettim ki Kürt bölgesindeki cezaevlerinde normal kapasitenin üç katından fazla tutuklu bulunuyor. Mardin Cezaevi’nde ziyaret ettiğim Faysal Sarıyıldız, bana bir yatağın üç kişi tarafından paylaşıldığını anlattı. Yanımızda cezaevi müdürü de vardı, o da doğruladı. Bu, kabul edilebilir bir durum değil. Hiçbir Avrupa ülkesinde ne böyle bir tablo var ne de seçilmiş milletvekilleri cezaevinde tutuluyor. Üstelik KCK duruşmalarında  Kürtçe savunmaya izin verilmediği için de ilerleme sağlanamıyor.

 

Cezaevlerindeki görüşme başvurularında yetkili makamlar zorluk çıkardı mı?

İki hafta önce Türkiye Adalet Bakanlığı’na milletvekillerini ziyaret etmek istediğimi bildirdim. Son güne kadar izin gelmedi. Ancak Türkiye’de yaptığım görüşmelerinden sonra izin alabildim. Bu kez de tercümanın cezaevine girmesine izin verilmedi. Neyse ki görüşmelerden sonra tercüman için de zar zor izin çıkartabildik.

 

Siz uzunca bir süredir özel olarak tutuklu Kürt milletvekillerinin durumunu, genel olarak da Türkiye’deki insan hakları ihlallerini AB’ye ve Avrupa kamuoyuna anlatmaya çalışıyorsunuz? Nasıl tepkiler alıyorsunuz? Avrupa bu durum karşısında sizce ne diyor?

Ben, Türkiye’nin AB müzakerelerinde raportörlük de yapıyorum. Türkiye’deki durumu hem Alman Meclisi hem de AB ve AP düzeyinde ifade etmeye çalışıyorum. Örneğin Alman Parlamentosu İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Marcus Löhning ile konuştuğumda benim anlattıklarımı onaylıyor. Hatta belediye başkanlarının tutuklanmasını “skandal” olarak değerlendiriyor. Ama bir şey yapmaya da yanaşmıyor. Aynı durum Federal Hükümet ve AB cephesinde de böyle. Olup bitenlere dipnot gözüyle bakıyorlar. AB Komisyonu’nun Türkiye İlerleme Raporu’nda bile sadece 97. sayfada bazı sorunların olduğundan söz ediliyor. Yani reel politikada AB ve Alman hükümeti, AKP Hükümetiyle yakın ittifak içinde olduğundan yaşanan sorunları görmek istemiyor. Bunun arkasında elbette NATO müttefikleri olarak ortak çıkarlar da bulunuyor. En son Suriye’ye yönelik askeri bir müdahale durumunda Alman ve Türk hükümetlerinin aynı tutum içinde olduklarını görüyoruz. Baş başa yaptığımız görüşmelerde Alman Hükümeti yetkilileri de “Evet sorunların olduğunu biz de biliyoruz. Ancak şu anda bunlar Türkiye ile ilişkilerimizi bozmaya değmiyor” diyebiliyor.

 

Bütün bu anlattıklarınızdan Almanya ve AB’nin AKP Hükümetine karşı oldukça hoşgörülü olduğunu gösteriyor…

Evet. Avrupa ülkeleri arasında kimi farklılıklar olsa da özünde söylediğiniz doğru. AB, KCK davası veya Kürt sorunu söz konusu olduğunda görmezlikten gelmeyi tercih ediyor. Neden böyle davranıldığını Genişlemeden Sorumlu AB Komiseri Stefan Fülle ile de konuştum. O da bahsettiğim her şeyi biliyor. Ancak küçük tutmaya çalışıyor. Gazetecilere yönelik baskıları yüksek sesle ifade ederken Kürt politikacılara yönelik tutuklamaları ve baskıları “terörizm” ile bağlantılandırıldığı için tabu olarak görüyor. Geçtiğimiz Aralık ayında Avrupa Konseyi Komisyonu’nda KCK davasını ve tutuklamalarını gündeme getirdim ve eleştirdim. Türkiye’deki gazetecilerin ve aydınların, hukuk devletinin ortadan kaldırılmak istendiğine dair eleştirilerini de dile getirdim. Komisyonda bulunan birçok milletvekili bana destek verdiği halde yine de çoğunluk ölüm sessizliğine gömüldü.

 

Uzun yıllardır Türkiye’ye gidip gelen ve gelişmeleri yakından izleyen birisi olarak, sizce Türkiye nereye gidiyor?

Bana göre, Avrupa ve Alman kamuoyundaki Türkiye fotoğrafı şöyle: “Evet sorunlar var, ama hükümet doğru yolda.” AKP bir açılım politikası yaptı. Ben de bir buçuk yıl önce insan hakları ve hukuk devleti konusunda bir şeylerin olabileceği konusunda umutluydum. Bazı iyileşmeler de oldu. Ama şimdi büyük bir geriye dönüş söz konusu. Fark ettim ki, AKP’nin insan hakları, Kürt sorunu gibi önemli sorunlara yaklaşımı tamamen taktiksel bir durummuş. Kürtleri kazanamayacağını anlayınca büyük bir saldırı politikası başlatmış ve Kürt sorununa “Tamil çözümü” gösterilmiştir. Gelinen aşamada insan hakları ve demokratikleşme konusunda büyük bir gerileme söz konusu. Suriye ve İran’a karşı askeri saldırı hazırlıkları da içerideki muhalefeti bastırmak amacıyla kullanılıyor.

 

Başta tutuklu milletvekilleri olmak üzere, Kürtlere ve diğer muhalif güçlere yönelik bütün saldırılara karşı bundan sonra neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Bana göre, yaşananları Avrupa kamuoyuna doğru bir şekilde anlatmak çok önemli. Alman basınında Türkiye’deki gelişmeler konusunda eleştirel bir haber neredeyse hiç yok. İki hafta önce Steiger Award Ödülü’nü almak üzere Almanya’ya gelmesi beklenen Erdoğan’a kaşı Aleviler, Kürtler ve sol güçler tarafından büyük bir gösteri düzenlendi. Bunun üzerine ödül geri çekildi. Bu durum Türkiye’de bazı şeylerin hükümetin gösterdiği gibi olmadığının görülmesi bakımında önemli oldu. Ama, hâlâ özellikle Kürt bölgesinde olup bitenler doğru bir şekilde yansıtılmıyor. Tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılması için çalışmalarımız devam edecek. Milletvekilleri serbest bırakılmadıkça Kürt sorununa barışçıl bir çözüm yoluna girileceğini sanmıyorum. (Köln/YH)

 

 

İNSAN HAKLARI ÇIKAR MALZEMESİ YAPILIYOR

İnsan hakları ihlalleri Suriye’de olduğunda hep birlikte gürültü koparıp askeri müdahale için zemin hazırlayabiliyorlar. İnsan hakları konusunda neden bu kadar farklı tutum alınabiliyor?

Tamamen çifte standart. Bu durum benim için uluslararası politikada ikiyüzlülüğün giderek daha kötü bir hal aldığı anlamına geliyor. Sadece jeostratejik, ekonomik çıkarlar önemli. İnsan hakları ise bunun için malzeme olarak kullanılıyor. Şu anda “insan hakları kartı” Suriye’de çekildi ve işe de yarıyor. Tıpkı Libya’da, Suriye’de olduğu gibi rejimleri devirmek söz konusu olduğunda insan hakları kullanılıyor. Ama, aynı durum önemli bir partner olan Türkiye için söz konusu olduğunda herkes ölüm sessizliğine gömülüyor.

 

Close