Written by 13:56 uncategorized

Avrupa’da göçmenler, 2015 Seçimleri ve sol: Sayıların dili

01secim

Avrupa’da göçmenler ve Türkiye ilişkileri, derinlikli analizleri gerektiren kapsamlı bir konudur. Bu yazıda 2015 Türkiye seçimlerinden hareketle bu ilişkiye kısaca bakılacak ve sayıların dili kabaca yorumlanacaktır. Yazıda kullanılan göçmen kavramı, şifre sayılmalıdır. Şifre iki gerçeği içermektedir: Birincisi aslında işçi ve işsiz, sosyal yardım alanlar üzerine konuşuyoruz, yani emekçiler, çünkü göçmenlerin yüzde 95’i böyledir, ikincisi göçmen kavramı da giderek geçerliliğini yitirmektedir, çünkü önemli bir kesimi yaşadıkları ülkelerde doğmuş, hiç göç yaşamamıştır. Sol açısından ise genel sonuçlar çıkarılmaya çalışılacaktır.

Öncelikle Avrupa’da sol tandanslı seçmen sayısının hiç de sanıldığı gibi düşük olmadığını vurgulamak gerekir. Bu sonuca ulaşmamızda sadece 2015 seçimlerinde HDP’nin aldığı oylar etkili değildir. Almanya’da Sol Parti’nin Türkiye kökenli göçmenlerden aldığı oy da önemli bir göstergedir. Önce son Almanya seçimlerine bakalım:

Türkiye kökenlilerin Almanya‘daki son federal seçimlere katılım oranı Türkiye seçimleriyle kıyaslandığında rekor düzeyde gerçekleşmiştir: 951.000 Türkiye kökenli seçmenin % 70’i seçimlere katılmış, bunların % 64’ü oyunu sosyal demokratlara (425.000 oy), % 12’si Yeşillere, yine % 12’si Sol Parti’ye vermiştir (80.000’er oy). Hıristiyan Demokratlar (CDU) oy oranını % 5’den % 7’ye çıkarmıştır (45.000 oy). Bu Almanya’da yurttaşlıktan dolayı seçme ve seçilme hakkına sahip Türkiye kökenli kitlelerin, hiç de politikadan uzak olmadığını, demokratik haklarını kullanmakta kayda değer bir bilince sahip olduğunun göstergesidir. Nitekim Almanya’da tüm seçmenlerin katılım oranı da % 71,5 olarak gerçekleşmiştir.

2015 Türkiye seçimleri ve Avrupa’da göçmen tercihleri

Almanya’dan Yeni Zellanda’ya, Çin’den Kazakistan’a, ABD’den Yunanistan’a kadar yurtdışında toplam seçmen sayısı 2 867 658’dir. Yine tüm yurtdışında kullanılan oy toplamı 1.034. 917’dir. Dünya çapında yurtdışı katılım oranı ise % 32,5, bu hemen hemen tüm ülkelerde benzer civardadır. AKP yüzde 49.88’le 519.474 oy, HDP yüzde 20.29’la 211.299, CHP yüzde 17.21’le 179.277, MHP yüzde 9.25’la 96.377, diğerleri yüzde 3.37’la 35.052 oy almıştır (Diğerleri arasında en güçlü İslamcı SP, en zayıf HDP dışında sol adına katılanlardır: Saadet Partisi 16508 oy, Halkın Kurtuluş Partisi 1806 oy, Komünist Parti 283 oy).

Önemli bir fark klasik iş göçünün yaşandığı ülkelerle daha çok mülteci ve eğitim amaçlı göç alan ülkelerde gerçekleşmiştir. İş göçü alan ülkeler içinde yurtdışı seçmen sayısının yarısının yaşadığı Almanya ve Fransa gibi ülkelerde AKP açık ara birinci parti, daha çok mülteci ve eğitim amaçlı göç alan ülkelerde HDP açık ara birinci parti olmuştur. Buralardaki seçmenlerde bilinç düzeyinin daha yüksek olduğu da eklenmelidir.

Sayıların gösterdiği genel yönelimler

Seçimlerin ortaya çıkardığı sayılar çeşitli yönlerden incelenip, sonuçlar çıkarılabilir. Ancak burada Avrupa’da sol oluşumların geleceği açısından sayılara yaklaşılacaktır. Almanya’yı ağırlığı nedeniyle baz alarak çıkaracağımız, ancak diğer ülkeler için de geçerli olan ilk sonuç, Almanya’da Türkiye seçimlerine katılım oranının Almanya fedaral seçimlerine katılım oranlarından çok daha düşük oluşudur. Her ne kadar cumhurbaşkanlığı seçimlerinde büyük ölçüde organizasyon hataları nedeniyle daha da düşük olsa da, sürgit bir gerilim havasında üçte bir civarında katılım yüksek sayılamaz. AKP’nin diktatörlük heveslerinin, halka saldırılarının ve Kobane direnişinin katılım oranını yükselttiği de düşünüldüğünde katılım genel olarak zayıftır. Ayrıca hemen hemen tüm partilerin Avrupa’nın her şehrinde temsilcilik açtığı, özellikle AKP destekli UETD’nin geniş kaynakları seferber ettiği de düşünülürse mobilizasyon pek başarılı sayılamaz. Türkiye seçimlerine katılımda Avrupa’daki genç kuşakların oranı ise aşırı düşüktür. Bu durumun sebeplerini kabaca sayalım:

1. Almanya ve Avrupa’da yerleşiklik derecesi giderek derinleşmekte ve kapsamı genişlemektedir.

2. Türkiye giderek ilgi alanı olmaktan çıkmaktadır. “Yurtdışı” kavramı, giderek göçmenlerin durumunun tarifi açısından bir kategori olmaktan çıkmaktadır. Göçmenlerin ezici çoğunluğu, yaşadıkları ülkelerin ayrılmaz parçasıdırlar.

3. Avrupa’daki göçmenler yaşadıkları ülkelerdeki problemlerini, eğitimden kurumsal ırkçılığa, işsizlikten barınma sorunlarına, faşist saldırılardan gündelik ırkçılığa kadar somut sorunlarını gündemleştirmeyen siyasete giderek daha az ilgi duymaktadır.

4. Türkiye’ye ve seçimlere ilgi neredeyse bir kuşak sorunu haline dönüşmüştür: Genç kuşakların ilgisi süreç içerisinde sıfırlanırken, yaşlı kuşakların ilgisi devam etmektedir (Bu durum özellikle Kobane direnişi vb. sebeplerle Kürt seçmenler için tamamen geçerli olmasa da temel yönelim farklı değildir). Bir, iki seçim sonrası katılım oranının % 10-15’i geçmeyeceğini söylemek, kehanet değildir.

Avrupa’da sol açısından sonuçlar

Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenli sol açısından bu durumdan çıkarılacak sonuçlar neler olabilir? Ezici çoğunluğu işçi sınıfı ve onun katmanlarına ait olan göçmenlerin somut sorunlarını ilerici çözümler için siyasete tercüme edecek yegane güç soldur. Uzun uzadıya tartışılması gereken bu gelişmeler ise solda yeniden harmanlanmayı gerekli ve hatta zorunlu kılmaktadır:

1. Türkiye devletinin göçmenleri lobileştirme faaliyetleri giderek daha az karşılık bulacaktır.

2. Türkiye’deki siyasi yapıların birebir kopyası tarzındaki siyasi oluşumlar, giderek yaşlılar kulüplerine dönüşecek ve eriyecektir.

3. Avrupa’da % 95’i emekçi olan göçmenlerin sınıfsal sömürü, ırkçılık, cinsiyetçilik, eğitim vs. sorunları Avrupa’da hak ettiği siyasi tecrübeden ve mücadeleden ne yazık ki yoksundur.

4. Avrupa’da emekçi göçmenleri gençlikten işçilere kadar somut sorun ve talepleri etrafında örgütleyen ve içinde yaşadıkları ülkede toplumsal değişime hizmet eden güçlerle dayanışan mücadeleler örgütleyen solun geleceği açıktır. Türkiye’de nasıl Haziran ve HDP somut sorunlar etrafında güç birlikler arıyorsa, Avrupa’da da somut sorunlar etrafında yeniden oluşum ve birlikteliklere ihtiyaç vardır.

5. Türkiye ile dayanışma faaliyetleri hiç bir şekilde önemini kaybetmemiştir. Karşılıklı öğrenilecek çok şey de mevcut. Ancak dayanışma görevlerini kendi örgütüyle dayanışmaya indirgeyen anlayışlar giderek etkili bir dayanışma örgütlemekten yoksun kalacaktırlar. Avrupa’da Türkiye ve Kürdistan dayanışması, Türkiye halklarının özgürleşme ve demokratikleşme talepleriyle dayanışma olduğu ölçüde etkili olur. Son olarak Gezi ve Kobane direnişi sırasında görülen geniş kitlesel etkili eylemler, bu ölçeğe uyulunca ortaya çıkmaktadır. Avrupa’da emekçi göçmenlerin geniş sol birlikteliği, İslamcılığın, şovenizmin, milliyetçiliğin, ırkçılığın ve faşizmin etki alanını da zayıflatacağından en yetkin dayanışmayı da gerçekleştirmiş olur.

Özetle görünen köy klavuz istemez: Konjonktürel sebeplerden ve bir kuşağın psikopolitik bağlarından dolayı halen kısmen canlı olan Türkiye ilişkisi, giderek zayıflamaktadır. Sol, gelecektir, geleceğe köprü kurmaktır. Bu gerçeğin üstünü atlayamaz. Yeniden harmanlanmaya, yeniden tartışmaya, yeniden yapılanmaya ihtiyaç vardır. Avrupa’da iş ve eğitim sorunu yaşayanların, sabah akşam Türkiye’yi konuşmaları, yaşamlarını sarmalayan boğucu sistemlere ise dokunmamaları gelecek vadeden bir ruh hali değildir. İçinde yaşadığı ülkede seçme ve seçilme hakkından yoksun olarak siyasi köle statüsünde tutulanların, Türkiye’deki seçimlerle yatıp kalkmaları, eşitlik mücadelelerini ilerletmemektedir.

Avrupa’daki rejimler ise bu durumdan hiç de rahatsız değildir: Bana dokunmayan yılan bin yaşasın! Milyonlarla ifade edilen emekçi göçmen kitlesi, Avrupa’da yaşadığı yükselen ırkçılık ve faşist oluşumlar karşısında büyük ölçüde örgütsüz ve savunmasızdır.

Ne yapmalı? Nasıl yapmalı? Nereden başlamalı?

Sorular toplumsal gerçeklik tarafından hepimize soruluyor…

Prof. Gazi Çağlar*

* Hildesheim Yüksek Okulu Öğretim Üyesi

Close