Written by 12:33 uncategorized

Avrupa’nın işsizler kıtası oldu

Paskalya tatiline iki gün kala Berlin’den Varşova’ya kalkan trenin altı kişilik kompartımanındaki dört kadın da Almanya’da çalışıyordu. İkisi Münih’te hemşire, birisi Berlin’de temizlikçi, diğeri Frankfurt’ta sekreter. Hepsi de Almanya’daki hayat pahalılığından, maaşların düşüklüğünden söz ediyordu. Münih’te hemşirelik yapanların her biri 30 metre karelik bir oda için 600 Euro kira ödüyormuş. Bu da neredeyse maaşın yarısı demek…

En çok şikayetçi oldukları bir değer konu, son bir yıldır İspanya’dan ve Yunanistan’dan çok sayıda hemşirenin getirilmesi…

Diyorlar ki; “Almanlar artık bizim yerimize daha genç ve güzel İspanyol hemşirelerini alıyor. Hem de hiç Almancaları olmadığı halde…”

Özetle; Polonyalı kadınlar Yunanistan’dan, İspanya’dan kadınların, erkeklerin gelip Almanya’da çalışmalarından rahatsız. Onları kendilerine rakip görüyorlar. Daha genç oldukları ve ucuz çalıştırıldıkları için özel olarak getiriliyorlarmış….

İşsiz bırakılmış, kazanılmış hakları ellerinden alınmış, alın terlerini daha ucuza satarak geçimlerini sağlamaktan başka çareleri kalmamış Yunanlılara, İspanyollara öfkeliler.

Sosyal sorunların, işsizliğin, yoksulluğun Avrupa’da yaşayan farklı uluslardan emekçiler arasında önyargıları güçlendirmeye başladığı bir dönemden geçtiğimizi söylersek çok da yanlış olmaz.

Çünkü; kıta genelinde sosyal sorunların ağırlığı kendisini son yıllarda hiç bu kadar güçlü bir şekilde hissettirmemişti.

Yaşadığı ülkede ailesini geçindirebilecek güvenli bir iş bulma neredeyse bir hayal gibi. Bu nedenle, serbest dolaşım ve çalışma imkanından yararlanmak isteyen işsizler, nerede iş bulurlarsa oraya göç ediyorlar.

Geçen yıl Doğu Avrupa ülkelerinden 100 binden fazla insan Almanya’ya çalışmak üzere gelmiş. Bu rakamın önümüzdeki yıl içinde 180 bine çıkacağı tahmin ediliyor.

Ancak, son iki yıldır Doğu Avrupa’dan çok, kriz içindeki Akdeniz ülkelerinden emekçiler çalışmak üzere Almanya’ya gelmiş. Federal Çalışma Dairesi’nin rakamlarına göre, geçen yıl Yunanistan, İspanya ve Portekiz’den gelenlerin sayısı 33 bin iken, bu rakam bu yıl önemli bir artışla 462 bine çıkmış. Bu da, krizin olduğu ülkelerden büyük bir “emek göçü”nün olduğunu gösteriyor.

Özetle; kıta genelinde milyonlarca emekçi işsizlik kıskacında.

Hafta içinde Avrupa İstatistik Dairesi (Eurostat) tarafından açıklanan rakamlar bunun kanıtı.

Şubat 2013 itibarıyla 17 Euro Bölgesi üyesi ülkede 19 milyon insan işsiz. Bu, Euro’nun nakit para olarak kullanılmaya başlandığı Ocak 2002’den bu yana en yüksek rakam.

Başka bir deyişle, 330 milyon insanın yaşadığı Euro Bölgesi’nde her 100 işçiden 12’si işsiz.

Tek tek ülkelere bakıldığında zengin ve yoksul ülkeler arasında büyük uçurumlar bulunuyor.

Krizi içindeki Yunanistan’da ve İspanya’da işsizlik oranı yüzde 26, Portekiz’de yüzde 17.5.

25 yaş altı gençler arasında ise işsizlik azalmak yerine artıyor. Yunanistan ve İspanya’da her iki gençten birisi, Portekiz ve İtalya’da ise her üç gençten birisi işsiz.

Bu durum bile kriz içindeki ülkelerdeki gençlerin neden Polonyalılardan daha düşük ücrete Almanya’da çalışmak zorunda olduklarını gösteriyor.

Gelinen aşamada, sermaye milyonlarca gence ve emekçiye alın terini ucuza satmaktan başka bir seçenek bırakmamış.

Kriz içerisindeki ülkelerde işsizlik bu denli yüksek iken krizden kazançlı çıkan Almanya gibi ülkelerde ise rakamlar sürekli aşağı çekiliyor. Gerçi son aylarda artış olmakla birlikte Almanya’da resmi işsizlik oranı halen yüzde 7.3. Avusturya’da ise yüzde 4.8.

Rakamlar, Avrupa’da işsizliğin hızlı bir şekilde artmaya devam ettiğini gösteriyor. En önemlisi de bunun ne zaman duracağına dair bir tahmin bile yok. Bir zamanlar “zenginlik ve refah kıtası” olarak gösterilen Avrupa artık “işsizler kıtası” halene gelmiş.

Bu durum, AB politikalarına yön veren sermaye güçlerinin çok da umurunda değil. Onlar, ortaya çıkan bu durumdan nasıl istifade edeceklerini, daha ne kadar insanı düşük ücretle çalıştırıp sömürebileceklerinin hesaplarını yapıyorlar.

İşsiz bırakılan milyonlarca genç ve yetişkinlerin ise birleşip, kendilerine bu hayatı dayatanlara karşı mücadele etmekten başka seçenekleri yok.

YÜCEL ÖZDEMİR

 

Close