Written by 14:12 uncategorized

Avrupa’ya sığınmak mı?

Avrupa’da son aylarda sığınmacılara karşı yeniden düşmanca bir kampanya almış başını gidiyor.

Bir taraftan savaş ve yoksulluğun kol gezdiği coğrafyalardan sığınmacıların gelmesine karşı yeni önlemler alınması çağrıları yapılırken, diğer taraftan Avrupa’ya ulaşmış, ancak güvenli bir oturumu bulunmayan ilticacılara karşı yaptırım çağrıları gündemde. Sürekli toplumun dışına itilen, ayrımcılığa maruz bırakılan sığınmacılara karşı insani bir politikanın izlenmesi gerektiği talepleri de devam ediyor.

Dünyanın değişik ülkelerinden neden bu kadar insanın Avrupa’ya ulaşmak istediği soruları ise sürekli gözden uzak tutuluyor.

Halbuki, göç yollarına düşen yüzbinlerce insanın, yaşamak için neden başka bir ülke arayışına girdikleri bakılırsa, bu tablonun neden ortaya çıktığı da açıklık kazanacaktır.

Avrupa İstatistik Dairesi’nin (Eurostat) rakamlarına göre, geçen yıl çoğunluğu Asya ve Avrupa’dan olmak üzere toplam 435 bin insan 28 AB üyesine gelerek iltica başvurusunda bulunmuş. Bunların başında, Batılı emperyalist devletler tarafından müdahele edilerek savaşa sürüklenen Suriye geliyor. Kimi rakamlara göre işgal politikalarını devreye koyulduğu 2011’den bu yana yurtdışına 2 milyondan fazla Suriyeli çıkmak zorunda kaldı. Bunların önemli bir bölümü aralarında Türkiye’nin de olduğu komşu ülkelerde zor koşullarda yaşamını sürdürürken, çok az bir kısmı “güvenli kıta” olarak belirtilen Avrupa’ya ulaşmış durumda. Eurostat’ın verilerine göre geçen yıl içinde AB ülkelerine 50 bin 470 Suriyeli sığınmacı ulaşmış.

Aynı yıl içinde Suriyelilerden sonra Rusya (41 bin 270) ve Afganistan’dan (26 bin 290) gelenler var.

2012’de 268 bin sığınmacının geldiği göz önüne alındığında, 2013 yılında üçte bir oranında bir artışın olduğu görülüyor. 2014’te de sığınmacı akımının artarak sürdüğü, ancak, AB yetkililerinin daha fazla sığınmacının kıta Avrupa’ya ulaşmasını engellemek için büyük bir çaba harcadığı gözlendi. AB’ye ulaşan sığınmacıların ise yüzde 65’inin iltica başvurusu ilk elden reddediliyor.

ALMANYA HER AÇIDAN BAŞI ÇEKİYOR

Hiç şüphesiz, AB duvarlarını aşıp içeriye girmeyi başaran sığınmacıların çoğunun hedefi en büyük ve en zengin ülke olan Almanya’ya ulaşmak.

2013’te 127 bin sığınmacı Almanya’ya gelerek iltica başvurusunda bulundu. Bir önceki yıl 58 bin 645 olan sığınmacı sayısı, bir yıl içinde iki katına çıkmış oldu.

AB genelinde yüzde 65 olan ilticayı ret oranı, Almanya’da yüzde 73’e kadar çıkıyor. Yani, sadece dört ilticacıdan birisinin başvurusu kabul ediliyor. Geriye kalan dörtte üçlük bölümse, iltica yurtlarında sınırdışı edileceği günü bekletiliyor.

Bu yurtların çoğu son zamanlarda basın tarafından “rahatsızlık yaratan yerler” olarak sunuluyor. Ne var ki, bu yurtlarda sığınmacılara yönelik izlenen insanlık dışı politikalar ise artık görmezlikten gelinecek boyutları aşmış durumda.

Öyle anlaşılıyor ki, dünyada çatışmalar, kargaşalar, açlık ve sefalet kısa bir sürede dinmeyecek ve bu durumdan etkilenen insanlar kendileri ve aileleri için güvenli bir yer aramaya devam edecekler. Ve Avrupa bu güvenli yerlerden biri olarak görünüyor. Bu nedenle dışarıdan bakılınca, sanki AB içinde Euro’ların havada uçuştuğu, zenginlik ve şatafatın sınırsızca yaşandığı ve binlerce muhafız tarafından korunan bir kale gibi görünüyor… Uzaklardan gelip bu kalenin içine girmek isteyenlerin çoğu ise, ya kazılan hendeklere düşüp ölüyor ya da muhafızların mızraklarını ucunda can veriyor! Çok azı hendekleri ve muhafızları aşıp kalenin içerisine girebiliyor…

Yıllardır süregelen bu trajediye rağmen Avrupa devletleri, kalenin etrafındaki güvenliği daha da arttırarak, içeri girmek isteyenleri ölüme mahkum etmeye devam ediyor.

Evet, Batılı devletler bir yandan sığınmacı akınını azaltmayı amaçlıyor, yeni ve daha etkili önlemler almaya uğraşıyorlar ama bir yandan da, izledikleri yağmacı ve savaş yanlısı politikalar yüzünden, daha fazla insanın Avrupa’ya yönelmesine bizzat kendileri zemin hazırlıyorlar!.

Bu çelişkinin yükünü ise Akdeniz’de sulara gömülen binlerce insan çekmek zorunda kalıyor…

TRANSİT ÜLKELERE SIĞINMACI KAMPLARI

AB’ne daha az sığınmacının gelmesi için gündeme getirilen önlemler nedeniyle, Yunanistan, Malta, İtalya ve İspanya’ya ulaşmak isteyen binlerce sığınmacı adayı Akdeniz’de yaşamını yitirdi. Tam bir yıl önce İtalya’nın Lampedusa adası açıklarında bir teknenin batması üzerine 390 kişi hayatını kaybetti. Bundan sonra daha büyük felaketlerin olmaması adına İtalya tarafından “Mare Nostrum” adıyla bir inisiyatif başlatıldı. Akdeniz üzerinden AB’ye ulaşmak isteyenleri kurtarmayı amaçlayan girişim kapsamında bu yıl içinde 150 bin sığınmacı adayının kurtarıldığı ifade ediliyor. Ama yine de 3 bine yakın insan bu güzergahta yaşamını kaybetti.

Demek ki, sorunun kaynağına inilmediği takdirde ölümlerini engellemek pek mümkün olmayacak. Bu konuda eski bir öneri Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere tarafından dillendirildi: Transit ülkelere sığınmacı kampları yapılsın! 1998-2005 yılları arasında SPD-Yeşiller koalisyon hükümeti döneminde içişleri bakanlığı yapan Otto Schily tarafından 2004 yılında ortaya atılan bu öneri, geniş tartışmalara yol açmış, ardından geri çekilmişti. Maiziere şimdi Schily’nin bayatlamış önerisini “yeni” diye yutturmanın derdinde.
Avrupa’ya sığınmayı imkansız hale getirmeyi amaçlayan bu öneriye kılıf olarak, Akdeniz’deki ölümler gösteriliyor. “Sığınmaya gerçekten ihtiyaç duyanlar güvenli yollardan gelsin” deniliyor. Eğer öneri gerçekleşirse “transit ülkelerde” “sığınmacı kampları” kurulacak. Bu kamplara gönderilecek AB, BM yetkilileri tek tek iltica başvurularını alacak ve kabul edilenleri AB ülkelerine, nüfus oranına göre dağıtılacak.

“Transit ükeler”den asıl olarak Kuzey Afrika ükeleri ve Türkiye kast ediliyor. Çünkü, veriler AB’ye gelen sığınmacıların asıl olarak Türkiye ve Akdeniz üzerinden ulaştığını gösteriyor. Bir çok Kuzey Afrika ülkesi daha önce bu bekçilik görevini çeşitli maddi yardımlar karşılığında gönüllü olarak kabul etmişti. Bunların başında Libya geliyordu. Ancak, son yıllarda yaşanan gelişmeler, artık Kuzey Afrika ülkelerindeki bu filtrelemenin yeterli olamadığını gösterdi.

Sığınmacılara yardım örgütü Pro Asyl haklı olarak İçişleri Bakanı’nın önerisine tepki gösteriyor: “Almanya ve Avrupa sığınmacılar konusunda sorumluluğunu sürekli uzağa atmakla insan haklarına aykırı davranıyor. Sığınma başvurularının Avrupa’nın dışına çıkarılmasındaki amaç sığınmacıların Akdeniz’deki ölümlerini  engellemek değil, Avrupa’da sığınma hakkını kaldırmaktır.” (proasyl.de)

Gerçekten de maksat savaşın, açlığın, sefaletin sürdüğü bölgelerden insanların Avrupa’ya ulaşmasını engellemektir. Bu kamplar ve bulundukları ükeler, “güvenli” ilan edilecek, maddi sorumluluk üstlenilecek, böylece temel bir insan hakkı olan sığınma hakkı da rafa kaldırılacaktır. (YH)

 

 

‚Güvenli ülkeler‘ yasası yürürlükte

Almanya’da hükümetin Balkan ükelerinden gelenlerin sığınma başvurularını kabul etmemek için daha önce karar altına aldığı yasa, 13 Kasım günü Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Yasayla birlikte eski Yugoslavya sınırları içinde bulunan, şimdi de her biri bağımsız olan Bosna-Hersek, Sırbistan ve Makedonya güvenli ülkeler ilan edilerek, bu ülkelerin vatandaşlarına artık Almanya’da iltica hakkı verilmeyecek. Dolayısıyla bu ülkelerden iltica etmek üzere Almanya’ya gelenlerin başvuruları hızlı bir şekilde ele alınacak ve sınır dışı edilecekler. Sığınmacılara yardım örgütleri ve insan hakları alanında çalışmalar yapan kurumlar, söz konusu ükelerde özellikle azınlık gruplara yönelik baskıların olduğuna dikkat çekerek, karara tepki göstermişlerdi. Muhalefet partileri de bu konuda hükümete karşı çıkmıştı.

Resmi gazetede yayınlanan yasada ayrıca, sığınmacıların iş piyasasında daha kolay yer alması için bazı değişiklikler de yer aldı. (YH)

 

 

Sığınma alanına fazla bütçe

 

Almanya’ya gelen sığınmacıların sayısında önceki yıllara göre artış olması nedeniyle bu alanda çalışan dairenin bütçesi artırıldı. Basında yer alan haberlere göre iltica başvurularında görev yapmak üzere Federal Göç ve Sığınmacılar Dairesi’ne 300 ek personelin alınması kararlaştırıldı. Ayrıca sığınmacılara yardım ve danışmanlık yapacak kurumlara da daha fazla bütçe ayrıldı. Federal Göç ve Sığınmacılar Dairesi’nin 2015 bütçesi, bir önceki yıla göre 8 milyon Euro artırılarak 34 milyon Euro’ya çıkarıldı. Ancak uyum kursları için daha önce ayrılan 40 milyon Euro’nun miktarında bir değişiklik olmadı. (YH)

 

 

Close