Written by 11:44 Allgemein

Başbakanlar döküldü, Merkel tek başına…

Altı yıldır hükümette olan Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisinde son 10 ay içinde 6 eyalet ba…

Yücel Özdemir

Almanya’da siyasetin sağ-muhafazakar kanadında yer alan Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisinde son bir yıl içinde altı eyalet başbakanın görevinden istifa etmesi ya da başka bir göreve atanmasının, gelecekte nasıl bir etki yaratacağı üzerinde değişik tartışmalar yürütülüyor. Başbakan Angela Merkel’in etrafındaki en etkili ve popüler simaların gitmesi ile, bir taraftan Hıristiyan muhafazakar politikada Merkel’in etkisinin artacağı ileri sürülürken, diğer taraftan ise yalnızlaşacağı ve bir çok adımı atmaktan çekineceği dile getiriliyor.
Önce, Eylül 2009’da Thüringen Başbakanı Dieter Althaus, kayak kazasında bir kadının hayatına mal olduğu için aldığı ceza nedeniyle siyasetten çekildiğini açıkladı. Doğu Almanya’daki eyaletlerde CDU’nun yıldızı parlayan başbakanı olan Althaus, Doğu’da gelecek vaat eden isimler arasında yer alıyordu.
Ardından parti içinde muhafazakar kanadın görüşlerini ifade eden Baden-Württemberg Başbakanı Günther Oettinger, Merkel tarafından Şubat ayında AB Enerji Komiserliği’ne atandı. enerji tekelleriyle iyi ilişkiler içinde olan Oettinger, hiç şüphesiz AB çapında Almanya’nın enerji politikasını egemen kılmak için çaba harcayacak. Oettinger’in ırkçı bir vakıfla bağlantısı olduğu kamuoyuna yansımış, ancak konunun üstü örtülmüştü.

AĞIR TOPLAR ÇEKİLİRKEN…
En sarsıcı ve etkili istifa ise Hessen Başbakanı Roland Koch’un oldu. 11 yıldır eylaet başbakanlığı koltuğunda oturan Koch da, parti içinde muhafazakar kanadın temsilcileri arasında yer alıyordu. Helmut Kohl döneminden bu yana adı sürekli ‘partinin başına geçecek’, ‘başbakanlık koltuğuna oturacak’ kişiler arasında geçen Koch’un istifası, parti içindeki dengelerin iyice Merkel’e doğru kaydığı biçiminde yorumlandı. Çünkü, istifadan önce Koch’un adı Wolfgang Schäuble’nin yerine Maliye Bakanlığı için geçiyordu.
Horst Köhler’in istifasından sonra başlayan cumhurbaşkanlığı arayışında bu kez yine adı parti içinde Merkel’in en büyük rakibi olarak geçen Christian Wulff’un adı öne çıktı. Ve Wulff, sancılı, tartışmalı bir seçimden sonra cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu ve bir bakıma aktif siyasetin dışına çekildi. Her ne kadar Wulff, hiyerarşide Merkel’in üzerinde olmasına rağmen, politikaya müdahale ve etki etme bakımından tam anlamıyla işlevsiz bir konuma gelmiş oldu.
Diğer önemli bir “kayıp” ise, Kuzey Ren Vestfalya Başbakanı Jürgen Rüttgers’in seçim yenilgisiyle bütün görevlerinden ayrılması oldu. “Liberal-muhafazakar” çizginin önemli temsilcilerinden birisi olan Rüttgers’in bundan sonra partide hiç bir görev almayacağını ifade etmesinin, en azından eyalet çapında partiye oy kaybettireceği tahmin ediliyor.
Son istifa ise, yine liberal-muhafazakar çizgiyi temsil eden Hamburg Başbakanı Ole von Beust’ten geldi. Eğitim alanında yapılan referandumdan olumsuz sonuç çıkması üzerine istifa ettiğini açıklayan von Beust, Yeşiller ile kurmuş olduğu koalisyon hükümetiyle CDU’yu yani bir koalisyon ortağı bulmuştu. “Siyah-Yeşil” modelin mimarı olan Beust’un, federal çapta bir CDU-Yeşiller hükümetinin kurulmasında etkili rol oynayabileceğinden söz edilmişti. Yeşiller yöneticileri de buna açık kapı bırakmışlardı.

NEDENLER FARKLI, NESİL AYNI
Son on ay içinde farklı nedenlerde istifa eden 6 CDU’lu başbakanı birleştiren en önemli özelliklerinden birisi aynı nesilden olmaları. 50-60 yaşları arasında olan söz konusu başbakanlar, aslında siyasette daha etkili görevlere gelecek yaşta olmalarına rağmen istifa etmeleri ya da görevden ayrılmalarnı, “eski kurt” Schäuble’nin değişiyle “Normal bir nesil değişimi’ olarak yorumlamak zor görünüyor.
Gerçekten de, muhafazakar politikanın temsilcisi olarak görülen ve eyaletler düzeyinde CDU’ya önemli başarılar kazandıran politikacıların birer birer devre dışı kalmasının bir nesil değişimiyle ilgili yok. Keza, sermaye tarafından daha işe yarar konumda iken devre dışı bırakılmalarıyla da…
İstifa edenlerin bir kısmının en önemli özelliği kendi aralarında “And Paktı” kurmuş olmaları. 1979’da CDU’nun 12 gençlik örgütü üyesi Kolombiya’nın başkenti Caracas’tan Santiago de Chille’ye uçarken kendi arasında “And Paktı” yaptı. Grupta yer alan kişilerin bazıları şunlardı: Roland Koch, Christian Wulff, Günther Oettinger, Franz Josef Jung, Christoph Böhr, Volker Bouffier, Elma Brok…
Saarland Başbakanı Peter Müller ve CDU/CSU Federal Parlamento Grubu eski Başkanı Friedrich Merz’in de bu grupla bağlantılı olduğu biliniyor.
Pakta göre, grup üyeleri parti içinde birbirine karşı aday olmayacak ve birbirine sürekli destek olacak. Bu sayede uzun yıllar parti içinde ve Almanya politikasında etkili görevlerde bulunan bu sözkonusu şahsiyetler, 10 yıl önce kara para skandalı dolayısıyla CDU’nun genel başkanlığına seçilen Merkel’e karşı “kader birliği” yaptı ancak, çıkarlar ve dengeler, ‘kadın ve Doğu Alman vatandaşı’ olarak Merkel’in siyaset basamaklarında yükselmesine olanak sağladı.
“Ant Paktı” da bu süreçte yerini sağlamlaştırarak ilerledi. Ancak zaman ilerledikçe, Merkel’in de kendisine göre bir “pakt” kurduğu, rakiplerini devre dışında bırakmak için ince hesaplar yaptığını ortaya çıktı.

ZAMANLAMA GELİŞMELERE BAĞLI
CDU’nun vitrinini süsleyen altı başbakanın farklı nedenlerle görevinde ayrılması aynı zamanda ülkedeki politik gelişmeler ve hükümetin içine girdiği durum ile de yakından ilintili. Mevcut hükümetin emekçilere karşı karar altına aldığı kısıtlama paketlerine karşı tepkinin değişik biçimlerde kendisini göstereceği sır değil. Geçen yılki seçimlerde en büyük çıkışı yapan FDP’nin oyu yüzde 5’e kadar düşmüş bulunuyor. Keza, CDU’nun da bir dahaki seçimlerde önemli oranda oy kaybına uğrayacağı da biliniyor. Dolayısıyla, olgular krize bağlı olarak izlenen politikalar mevcut hükümetin bir dahaki seçimlerden sandıktan çıkmayacağına işaret ediyor. Bu da, 2005’ten beri oy kaybetmesine rağmen hükümettin büyük ortağı olarak kalmayı başaran CDU içinde, tıpkı SPD’de olduğu gibi, bir çözülme ve gerilemenin olacağına işaret ediyor.
Önümüzdeki dönem nelerin olabileceğini aç çok kestirebilen ve seçilmesinin zor olduğunu düşünen başbakanların bir kısmı “görev yorgunluğunu” ileri sürerek, geri çekilmeyi daha uygun görmüş bulunuyor.

VİTRİNİ KİM DOLDURACAK?
Bir zamanlar yıldızı parlayan CDU’lu eyalet başbakanlarının siyaset sahnesini terk etmesi, en çok da bu çizgideki basını endişelendirmişe benziyor. Merkel’in giderek parti içinde yeri doldurulamaz tek otorite haline gelmesinin sakıncalı olacağı dile getiriliyor. İstifa eden başbakanların yerine seçilen genç politikacıların şu anda federal politikada rol oynamasının sözkonusu olmadığı yorumları eşliğinde; Merkel’in varisi olarak Federal Çalışma Bakanı Ursula von der Leyen, Çevre Bakanı Norbert Röttgen’in adı geçiyor.
CDU içinde olup bitenler, bu partinin yaklaşık altı yıllık iktidarı döneminde kadro ve oy kaybetmeye başladığını gösteriyor. Koalisyon ortağı FDP ile yaşanan yoğun tartışmalar da göz önünde bulundurulduğunda, hem başbakan Merkel’in hem de CDU’nun yoğun bir baskı altında olduğunu gösteriyor. Parlamento içinde ve dışındaki toplumsal muhalefetin de baskısı altında olan Merkel’in beklenenden daha kısa bir süre içinde başbakanlıktan ve CDU başbakanlığından olabileceği yorumlarını öne çıkarıyor.

Close