Written by 12:04 HABERLER

Bir direnişin öyküsü ve gösterdikleri

Direndiler, fabrikayı işgal ederek üretimin başına geçtiler.

 

Yunanistan’ın Selanik kentinde kurulu olan ve inşaat malzemeleri üreten Vio Me fabrikası patronları 2011 Mayıs’ında krizin neden olduğu şartları öne sürerek ödemeleri durdurdular. Fabrika 1982 yılında kurulmuş ve 2006 yılında en başarılı 20 işyeri içinde gösterilmişti.

Sermayenin krizi bahane ederek dayattığı sömürü ve baskı politikalarını hayata geçirdiğini, kazanılmış hakların bir bir ortadan kaldırıldığını, işten atmaların yasallaştığını, eğitim ve sağlık gibi temel hakların gasp edilerek hastane ve kliniklerin kapandığını, ücretlerin yüzde 50-60 oranında düşürüldüğünü ve sosyal güvenlik sisteminin sermayenin tüm istekleri göz önünde bulundurularak yeniden yapılandırıldığını gören işçiler mücadele etme dışında başka bir alternatifin olmadığı bilinciyle harekete geçtiler. Grevler başladı, yürüyüşler yapıldı. İşçiler aileleriyle ve direnişe destek olan binlerce kişiyle fabrikanın önünden ayrılmayarak kararlılıklarını ortaya koydular. İlk başlarda ikişer günlük dönüşümlü başlayan grevler artık süresiz greve dönüşmüş ve ülke genelinde desteklenir olmuştu.

İşveren ise sistemin bekçilerini, polisi, savcılığı, sermaye yanlısı medyayı kullanarak ve harekete geçirerek tehditlerini artırmıştı. Saldırılar karşısında her türlü direniş biçimini yaygınlaştıran işçiler iki yıl boyunca alamadıkları ücretler başta olmak üzere, tüm hakları için yasal bir süreç başlatırken fabrikanın işgal edilmesi düşüncesi de ağırlık kazanmaya başlamıştı. Fabrikayı işgal eden işçiler bu aşamadan sonra atılacak adımlar konusunda tartışmalar açmış ve direnişi fabrika dışına taşımaya karar vermişti. İşyerinde kurulan komite çevre illerde, Atina ve Selanik’te gösteri kararları almış ve on binlerce işçi ve emekçi direnişe destek vermişti.

Fabrika sahibi Filippou ailesi işçilerin kararlılığı ve uzlaşmaz tutumları karşısında yetkili mercilere fabrikanın iflasını iletmiş ve ödemelerin yapılmasının mümkün olmadığını dile getirmişti. Yasal süreç sonunda mahkeme işçilerin alacaklarının ödenmesi için fabrikanın taşınır ve taşınmaz tüm mallarına haciz koymaya karar vermişti.

 

‘SİZ YAPAMIYORSANIZ BİZ YAPARIZ’!

2011 Temmuzunda yapılan genel toplantı sırasında makinelerin bakım ve onarımının yapılarak üretime geçilmesi önerisi ağırlık kazanır ve işçilerin yüzde 97’si öneriyi kabul ederek onaylar. İşçiler “Siz yapamıyorsanız biz yaparız” sloganı eşliğinde karşılaşılan duruma benzer deney ve tecrübelerin olup olmadığı araştırması içine girerler. Benzeri durumların Arjantin’de yaşandığı ve birçok iş yerine el koyan işçilerin işyerlerini kurtararak ve halkın çıkarları doğrultusunda bir üretim politikası izleyerek üretimi devam ettirdikleri ve kolektif bir yönetimin başarılı olduğu yönünde tespitlerde bulunurlar.

İşçiler açısından artık yeni bir süreç başlamıştır ama hem sağdan hem soldan eleştirilerde artmıştır. Sermaye yanlısı medya ve partiler, “Sovyet modeli örgütleniyor” propagandasına ağırlık verirken, sol örgütler bunu, kapitalist sistemin ve sermaye sınıfının birçok ülkede işçi hareketinin yönünü değiştirmek ve hareketi sistem sınırları içinde tutmak için uydurulan bir öneri olarak değerlendirir. Bu aşamada birçok devrimci sendika, parti ve örgüt aktif desteğini çeker. Tabi bu durumu bir alternatif olarak sunan ve kooperatifleri örnek olarak gösterip destekleyenler de az değildir.

İşçiler alınan karar doğrultusunda üç günlük geceli, gündüzlü bir çalışmanın ardından makinelerin bakım ve onarımını yaparak üretime hazır duruma getirirler. Fabrikadaki dönüşümü mümkün olan tüm atıkları, çöpleri ayrıştırır ve bir bölümünü kendileri dönüştürmek üzere ayırırken bir bölümünü de satarlar. Hammadde arayışları içine girer ve daha ucuz ve daha kaliteli mallara ulaşırlar. Yapılan hesaplarda yüzde 25 oranında daha ucuz ve daha kaliteli üretim yapabileceklerini görürler. Mevcut makinelerle temizlik malzemeleri üretimi yapabileceklerine de karar verir ve doğal ürün üretimine de başlarlar. Ülke pazarı yanında özellikle balkan ülkeleri pazarları araştırılır ve birçok müşteri bulunur.

Tüm bu süreç boyunca alınan işsizlik maaşlarının ciddi bir bölümü, atık ve dönüştürülen mallardan kazanılanlar vb. ile hareket edebilecekleri bir sermaye de sağlanmıştır artık.

Tüm bu süreç boyunca her türlü karar, işçilerin katıldığı genel toplantılarda alınır. Tüm işçiler bir oy ve eşit oranda pay sahibidir. Herkes üretime katılmak zorundadır ve ihtiyaç duyulan teknik adamlar başta olmak üzere hiç kimse farklı maaş alamayacaktır. Genel toplantılarda alınan kararlar yine ancak genel toplantılarda reddedilebilir ya da yürürlükten kaldırılabilir.

 

BAŞARI VAR AMA…

Gelinen aşamada işçiler sorunun sadece kendileriyle sınırlı olmadığını ve gerçek çözümün ancak toplumsal değişimle mümkün olacağını söylüyorlar. Kuşkusuz bu ne ilk örnek ne de ilk deneyimdir. Ancak kriz şartlarında bu yöndeki çaba ve girişimlerin nereye kadar varacağı ve sonuç olarak bir çözüm yöntemi olarak görülüp görülemeyeceği üzerine açık ve net tutumlar ortaya konmalıdır. Öncelikle bu deney işçilerin patronsuz neler yapabileceklerini ve başka bir sistemde nelere kadir olduklarını, yeteneklerinin ve yaratıcılıklarının toplumsal üretim ve değişimlerde oynayacağı rolü açıkça ortaya koymaktadır.

Söz konusu deneyimin bir kez daha ortaya koyduğu tartışılmaz bir gerçek var;  Üretim araçları toplumsallaştırılmadan ve özel mülkiyet sistemine son verilmeden atılacak tüm adımlar kapitalizmin çarkları içinde ezilmeye ya da eninde sonunda onunla uzlaşmaya mahkûmdur. Kar için üreten sistem tüm temelleriyle değiştirilmeden ortaya atılacak olan çözümler çölde serap görmekten farklı değildir. Kuşkusuz sistem içinde yaşamı iyileştirme, haklar elde etme, emekçilerin lehine düzenlemelere gidilmesi için mücadele etme ayrı bir şeydir, ama sistem içinde kara dayalı olmayan, sömürü hedefi gütmeyen ve işçi sınıfının yaratıcılığını ve üretkenliğini sağlayan politikalar ve çözüm yöntemleri düşünmek tam bir hayaldir.

 

‘KALICI KURUTULUŞ SINIF OLARAK MÜMKÜN’

Vio Me işçileri bu gerçeği bugün daha net olarak görüyor ve daha net dile getiriyorlar. “İşçiler bu bir özel mülkiyet değil kolektif çabadır” diye savundukları ve Arjantin örneği ile temellendirdikleri çabalarının geldiği noktayı açıklarken, kurtuluşun ancak sınıf olarak gerçekleşebileceğini daha sık vurguluyorlar. Arjantin örneği diye sunulan gelişmeler ise tam bir hezeyan aslında. Binlerce işçi aylarca yıllarca para almadan çalıştı ve birçok işyeri mahkeme kararlarıyla eski sahiplerine devredilirken bazıları ise tipik kapitalist işletmeler durumuna geldi ya da bu karakteri taşıyorlar.

Vio Me işçileri sözcüsü Makis Agnosto’nun açıklamaları aslında her şeyi özetler nitelikte; “Biz yetkililere ve hükümete üretmeyi talep ediyoruz. Kendilerine size vergi verelim diye yalvarıyoruz. Kapitalistleri ilgilendiren üretim değil kar.” Hükümetin önümüzdeki süreçte fabrikaya izin vermesi olasılıklar içinde görülüyor. Kriz şartlarında bu hem işçilerin tepkisinin farklı hedeflere yönelmesini sağlayacak hem de benzeri işletmelere örnek oluşturarak hükümete yeni manevra olanakları sunacaktır. İşçiler bu yolla uzlaşma politikalarına kurban edilecek, işçilerin talepleri değişecek ve bir yandan yoksulluk ve açlık çekilirken diğer yandan üretim gerçekleştirilecek. Pazar yasalarına boyun eğen ve üreten  “kolektif işletmeler” kapitalizmin kulağına neden hoş gelmesin.

Onların korkulu rüyası özel mülkiyet sistemine son verilmesi ve üretenlerin üretim araçlarının sahibi olmasıdır.

 

HÜKÜMETTEN İKİ YÜZLÜ TAVIR

Kısa sürede çok şey başarılmıştır ama hiçbir yasal güvence yoktur. Ayrıca taşınır ve taşınmaz mallar kendilerine ait değildir. Alınteri dökülerek üretime hazır hale getirilen fabrika tüzel bir görünüme sahip değildir ve yasalar nezdinde yasadışı üretim yapmaktadır. Şirket olarak ortaya çıkamamakta ve yasal hiçbir adım atamamaktadırlar.  Alınan karar doğrultusunda çalışma bakanlığına gidilir ve hazırlanan plan sunularak yardım istenir. Bakanlığa üretim planlarını sunar ve AB fonlarından destek alabileceklerini, hükümetin yardım eli uzatması durumunda fabrikanın ülkenin kalkınmasında kendi çapında rol üstleneceğini uzun, uzun anlatırlar. Çalışma ve ekonomi bakanlıkları “mükemmel” olarak değerlendirirler önerileri. Kapatılan işyerleri için bir çözüm yolu olarak değerlendirilir. Hatta çalışan her işçi için 1000 Euro yardım sözü verilir. Ancak şimdiye kadar ne yasallık kazanabilirler ne de hükümet cephesinden sorunun çözümü doğrultusunda bir istek ve çaba.

 

SEYİT ALDOĞAN

Close