Written by 16:00 KÜLTÜR

Birlikte yaşam bahçesi: DemoGarten

YÜCEL ÖZDEMİR

Köln’ün Porz ilçesinde yüksek binaların bulunduğu “Flinkenberg” mahallesi, çoğu kişi için “getto” ve “göçmenlerin kendi arasında yaşadığı” bir bölge olarak görülüyor. 10-15 katlı binalarda gerçekten de değişik ülkelerden gelen göçmenler yaşıyor. Gerçekten de göçmenlerin biraraya getirildiği bir yer özelliğinde.

Ama, bu binaları birbirine bağlayan geçitten geçip arka tarafa geçince bambaşka bir manzarayla karşı karşıya kalıyorsunuz. Yüksek binaların dibinde yeşil alana yapılan, etrafı çitsiz bostan insanı başka yerlere götürmekle kalmıyor, aynı zamanda çaba harcanınca başka bir şeylerin olabileceğini de gösteriyor. Resmi adı “DemoGarten” olan ve yaklaşık 650 metrekarelik alan üzerine kurulan bu bostanın hikayesini, kurucusu Katharina Prost şu şekilde anlatıyor: “2023’ün başında kurduğumuz bu bahçenin üçüncü sezonundayız. Burada üç yıldır hep birlikte yaklaşık 30 farklı sebze, meyve ve bitki yetiştiriyoruz. Bahçe herkese açık ve herkes gelip katkıda bulunabilir. Bu bahçeyle sebze ve meyve ekmek, toprakla uğraşmak için çok uzaklara, ücra yerlere gitmeye gerek olmadığını göstermek istiyoruz. Pekâlâ büyük kentlerde de yeşil alanları kullanarak bunu yapmak mümkün. Küresel ısınmanın arttığı, kendi ekimini yapmak toprağa ulaşmanın sınırlı olduğu günümüzde bu türden örnekler önemli. Aslında eskiden herkes bu şekilde toprakla uğraşıp ekim yapıyordu. Zamanla kayboldu. Bu nedenle böyle bir yerde bunu göstermek istedik. Ayrıca sadece sembolik değil, gerçek anlamda üretim de yaparak” diyor.

Fikir asıl olarak yeşil alanların insanlar için daha verimli şekilde değerlendirmesinden çıkıyor. Köln belediyesinin bu yönde yaptığı bir düzenlemenin ardından Katharina Prost ve arkadaşları böyle bir yer arayışına giriyorlar. Ve sonunda Flinkenberg’deki yüksek binaların dibinde, altı aslında arabalar için park yeri olan bu yeşil alanı buluyorlar.

Topraklandırılan araba parkının üstü bostan haline getirildikten sonra, farklı uluslardan insanlar da bir yerinden katkı sunmaya başlamışlar. Hep birlikte toprağı eşeleyip, gübrelemeyle, emekle, alın teriyle yeşil bir bostana dönüştürmüşler.

EZİDİ KADINLARININ ACISINA BİR DERMAN

Bunu yapanların başında IŞİD terör örgütünün Sincar bölgesinde yaptığı katliam ve kadın kaçırmalardan kurtulmak için Almanya’ya gelen kadınlar var. Köylerinde yıllarca bostan ekmenin deneyi ve tecrübesine sahip kadınlar, bunu şimdi yüreklerindeki acı ve hasretle birlikte Porz’daki bahçeye getirmişler. Toprağı küreklerle eşeleyip ekime hazırladıklarında ya da ektikleri patlıcana, fasulyeye, salatalığa, bibere su verdikçe akıllarına Kürdistan’daki, Filistin’deki, Suriye’deki, Eritre’deki, Somali’deki bostanlar geliyor hep. Kadınlardan birisinin deyişiyle Demogarten, acılarına küçük te olsa bir merhem oluyor. Hepsinin de ayrı bir göç ve hayat hikayesi var.

Bostana gelen kadınların çoğunun Almancası yok. Ya da çat-pat. Katharina Prost, “Aramızda dil bariyeri yok. Çok iyi anlaşıyoruz. Dahası ilk başta bu bahçeye gelip hiç Almancası olmayanlar şimdi kendisini çok güzel ifade ediyor. Birlikte yaşamın somut bir örneğini yaşıyoruz” diyor.

Sadece birlikte yaşam örneği sergilemiyor kadınlar, aynı zamanda ektiklerini kollektif paylaştıkları bir ortam hazırlamışlar. Haftada üç gün onlar için “bostan günü”. Hem etrafı temizliyorlar, hem ektikleri sebzeler ve meyvelerin arasında çıkan ayrık otları temizliyorlar, hem de sulamayı yapıyorlar. Suları da belediyenin yardımıyla kurdukları bir sistemle yağmur sularından karşılıyorlar.

Mart ayında başlayan ekim hazırlıklarının ardından ürünler verilmeye başlanınca hasada başlıyorlar. Hasadın da bir kuralı var. Her cuma günü hasat yapıyorlar. Gelen kadınlar ihtiyaçlarına göre hasat vakti gelen sebzelerden topluyor. Başkalarına da yetecek kadar. Kendilerini ziyaret ettiğimiz 5 Eylül cuma aynı zamanda hasat günüydü. Hep birlikte yeşil fasulye topladık. Toplanan fasulyelerin konulduğu torbalar ise naylondan poşetler değil, özel olarak alınmış filelerdi. Çevreye, doğaya zarar vermeyecek, sürdürülebilir bir ekim, hasat önemseniyor.

Arada bir bostanın çalışmasına katılmayanlar da hasat gününde gelip bostandaki ürünlerden faydalanıyorlar.

Geldikleri ülkelerde köylerde yaşayan kadınlar için bostan ekmek adeta sıradan bir iş. Zira hep yaptıkları için çok tecrübeliler. Bunu Katherina Prost da itiraf ediyor: “İlk işe başladığımızda nasıl olacak diye tereddüt ediyordum. Ama baktım ki gelen kadınlar benden çok çok iyiler. Onlardan çok şey öğrendim” diyor.

Farklı ülkelerden gelen kadınların birlikte yaşadıkça paylaştıklarına tanık olduğunu anlatan Katharina Prost şöyle diyor: “Birlikte yaşam çoğu zaman insana teorik bir şeymiş geliyor. Burada çok, çok farklı ülkelerden insanlar var. Bir kadın grubu var, Eritre’den, Somali’den, Hindistan’dan Macaristan’dan kadınlar var. Hepsinin de farklı bir hikayesi var ve her insanın söylediği her kelimeyi her zaman anlamayabilirsiniz. Ama bu işbirliği sayesinde, ellerinizle çalışırsanız, o zaman çok güçlü bir topluluk duygusu gelişiyor. Biz bunu her zaman tüm insanlara bir şeyler vererek güçlendirmeye çalışıyoruz. Kimse dışlanmaz ve aynı zamanda birlikte çok eğlenceli bir şekilde yemek pişirdiğimiz, bahçeden kopardığımız balkabağı ile yaptığımız çorbayı içtiğimizde birbirimize daha fazla bağlanıyoruz.”

Yaşanmaz gibi gösterilen alanda kadınların elbirliğiyle kurduğu bostanı, sadece sağlıklı ve ucuz beslenme, küresel ısınmaya karşı küçük bir girişim ya da az bir toprak parçasında sebze yetiştirmek olarak görmemek gerekiyor. Ortadaki tablo aynı zamanda farklı inançlardan ve kültürlerden insanların birlikte ürettikçe, paylaştıkça birbirinden güç aldığını gösteriyor. Geleceğe dair umut va bu olsa gerek.

Close