Written by 11:55 Allgemein

Bizim sırtımızdan karlarına kar katıyorlar

Gazetemizi farklı kılan başlıca özelliklerden biri, “halka seslenen değil halkın sesi olma” iddiasını taşımasıdır. Hayatın gerçeklerini yazabilmek ve hayatın içinden seslenebilmek içinse bu iddianın ete kemiğe bürünmesi gerekiyor. Geçtiğimiz sayıda ele aldığımız “Kiralık Köleler” başlıklı yazımızın bir yankısı olarak iki işçi okurumuzun bu konudaki tecrübelerini gazetemize aktarmalarını, bunun küçük ama anlamlı bir örneği olarak görüyoruz.
Okurlarımızın gerek kendi bulundukları yerlerde yaşanan olay ve gelişmelerle ilgili haberleri, gerekse değişik konulardaki görüş değerlendirme ve önerileri içeren yazılarına “okuryazar” başlığı altında yer vermeye devam edeceğiz. Bunlar gazetemizde yer verdiğimiz haber ve yazılara ilişkin görüş ve değerlendirmeler de olabilir.
Yeni Hayat’ın sizin sesinizi daha gür yansıtan bir gazete haline gelmesi için bu konudaki çağrımızın cevapsız kalmayacağına inanıyoruz.

YeniHayat Yazı Kurulu

Selahattin Cam
2007 yılında Duisburg Kaslerfeld’te bulunan taşeron firma Gehrke’ye başvurarak firmada işe başladım. Bu firma beni iki yıla yakın bir süre  Rheinhausen’de bulunan FSB, Bucholt’da Sinack, Krefeld’de Tonisforst ve Sinack adlı dört değişik firmaya kiraladı. Bu dönem üçer haftalık çalıştığım firmaların ise adını hiç anmıyorum. En az üç ay çalıştığım için özellikle bu dört firmanın ismini belirttim.
Her gittiğim firmada birçok sorunla karşılaştım. Örneğin Sinack firmasında taşeron firmadan gelen arkadaşlar tuvalete gidip gelirken kart basıyorlardı. Tuvalette kalınan sürenin parası ödenmiyordu. Aynı durum yemek molası için de geçerliydi. Gittiğimiz firmada bize elbise dolabı verilmiyordu. Bazen eşyalarımız kayboluyordu. Elbiselerimizi poşetlere koyup sözüm ona saklayacak yer arıyorduk. Firmada ustabaşılar bize farklı davranıyorlardı. Bazen firmadaki işçiler kendi işlerini biz kiralık işçilere yüklüyorlardı.
Firma Gehrke ile yaptığım anlaşmada haftalık 35 saat yazıyordu ancak, firma bizi haftalık 50 veya 60 saate kadar çalıştırıyordu. Anlaşmada 150 saate kadar havuzlarda saatlerimizi biriktirebiliyorlardı ancak firma bir ayda 70-80 saatimizi birden kesebiliyordu. Örneğin, bir arkadaşımız 210 saat çalıştığı halde 90 saatini hemen biriktirme havuzuna kesip arkadaşımıza 120 saat ödemişler. Kısacası aylık ne kadar ücret alacağımız belli olmadığı için herhangi bir plan da yapamıyoruz. Sorunlarımızı sıralamak dahi uzunca bir yer kaplayacak ancak bu belirttiklerim de çalışma koşullarımızın anlaşılması için yeter sanırım.


ALMAN YA DA TÜRK OLMALARI FARK ETMİYOR
Firma Gerke’de yaklaşık iki yıl çalıştım. Bu süre zarfında süresiz çalışma hakkını elde etmek için hastayken bile işe gittim ama nafile iki yılı doldurmadan beni çıkarttılar.
Bu arada belimden rahatsızlandım, ameliyat oldum ve sakat raporu aldım. Bir dönem işsiz kaldım. Bu yaz tekrar firma Gehrke’ye başvurdum ve firma beni yeniden işe aldı. Yedinci ayın maaş bordrosunu aldığımda beş günümün parasını ödememişlerdi. Bundan dolayı firmanın patronu olan Bülent Bilge’ye gidip çalıştığım 5 günün parasını talep ettim. Bana ‘kayıtlarda çalıştığın görülmüyor’ dedi. Çalıştığım firmaya gittim araştırdım ve 2 günümü kayıtlarda ispatladım ama çalıştığım diğer 3 günü firma kayıtlara geçmemiş bu nedenle çalıştığım o günlerin ücreti ödenmemiş. Ben de IG Metall Sendikası’na üye olduğum için sendikaya gittim ve dava açtım. Sendika firmadan hak ettiğim ücreti talep edince firma patronu Bülent Bilge çıkışımı evime getirdi ve beni işten attığını söyledi. Konuşmak istedim ancak, beni dinlemedi. Firma Gehrke’de 120-150 arasında işçi çalışıyor.  Ben ilk defa çalıştığım günleri hesapladım ve bu denli az para alınca hakkımı aradım. Diğer arkadaşlarım da benzer durumdalar.
Bu ağır çalışma koşullarına karşılık çalışma ücretimiz brüt 7.60 Euro olmasına rağmen, bir de işveren çalıştığımız günleri inkar edince karına kar katmış oluyor.
Firma sahibinin Alman ya da Türk olması fark etmiyor; elini sıcak sudan soğuk suya değdirmeden bizi bir diğer Alman ya da Türk patrona kiralayarak sırtımızdan iki patron da kar sağlıyor. Bu yetmiyormuş gibi bir de çalıştığımız günleri inkar edip yalan söyleyerek hakkımızı gasp ediyorlar. Firmaya karşı dava açtım. Çalıştığım 3 günün ücretini istiyorum. Ayrıca işime geri dönmeyi ve  ayrıca ikinci defa aynı işe başladığım için süresiz işçi olarak alınmayı talep ediyorum.

Kolay olmadı ama hakkımı alabildim…

Bülent Batan
2007 yılında Düsseldorf Havaalanı’nda DLG firmasında uçaklara yükleme ve boşaltma işinde çalışmaya başladım. 2009 yılında sol kolumda tümör çıktığı için hastaneye yattım ve kolumdan ameliyat oldum. Hastaneden çıktıktan sonra da ev doktoru ameliyat sonrası çalışamaz raporu verdi. Daha sonra işe başladığımda beni tekrar uçaklara bavul yükleme ve boşaltma işine verdiler. İşverene gittim ve sol kolumun halen ağrıdığını, uçakların bagajı dar ve alçak olduğu için ancak diz üstüne çömelerek çalışmak durumunda kaldığımızı ve çok zorlandığımı ifade ettim. Beni başka bir bölüme vermesini istedim. İşveren önerimi kabul etmedi.
Birkaç hafta sonra aşırı yüklenme yüzünden bu sefer sağ kolumda sorun çıktı.  Tekrar doktora gittim ve doktor iyileşinceye kadar çalışamayacağımı belirterek rapor yazdı. Bu arada firma önceki hastalık raporumu geç verdiğim gerekçesiyle işten atıldığımı bildirdi.
Dava açtım ve firma mahkemenin bitimine kadar beni yarım gün çalıştırmayı önerdi. Ben de bu öneriyi kabul ettim, tekrar işe başladım.

HER ŞEYE RAĞMEN MÜCADELE KAZANDIRIYOR
Beni bu defa temizlik bölümüne verdiler. O zamanlar uçaklara bavul yükleme boşaltma işinde saat ücreti 9.80, temizlik işinde saat ücreti ise 8.15 Euro idi. Bu yüzden ekonomik olarak zor günler geçirmeye başladım. DLG firması bana iş elbisesi vermişti. Firma işte giymem için verdiği ceketi işten eve gidince giydiğim için bana yazılı uyarı yaptı. Oysa aynı firmada çalışan başka arkadaşlar da eve giderken verilen ceketi giyiyorlardı. Amaçları bana baskı yapmak ve yıldırmaktı. Ben bu durumu da mahkemeye verdim. Mahkemede hakim bu davayı da çıkış davasına bağladı. Bu dava yaklaşık bir yıl sürdü. Sonuçta  mahkeme beni haklı buldu ve davayı kazandım. Mahkeme, firmayı beni yarım gün çalıştırdığı tüm ayların tam gün hesaplanması gerektiğini ve aradaki paramı ödemeye mahkum etti. Bütün bunlar kolay olmadı. Bir taraftan kolumdaki tümörün yeniden üreme tedirginliği ve işimi kaybetme korkusu diğer taraftan ise Heiligenhaus’dan Düsseldorf’a gidip gelmek onca yola rağmen aldığım ücretle geçinemeyip devletten yardım talep etmek zorunda kalışım kabul edilecek şeyler değildi. Buna rağmen mücadele edip davayı kazanmak beni sevindirdiği gibi işçi arkadaşlarıma da olumlu bir örnek oldu. Firmanın yalan dolanla işçi atmasının kolay olmadığını da gösterdi.

Close