Written by 11:07 HABERLER

Black Lives Matter Hareketi

Selçuk Kozan

25 Mayıs’ta ABD’de siyahi bir vatandaşın polis tarafından öldürülmesi, devlet şiddetini, ırkçılığı ve siyahlara yönelik ayrımclığı bir kez daha gündeme taşıdı. Günlerdir devam eden ve dünya geneline sıçrayan eylemlerde en çok taşınan “Black Lives Matter” (Siyah hayatlar önemlidir) yazılı dövizler oldu. Biz de bu sayımızda bu hareketi geçmişten günümüze özetleyelim istedik.

1861-1865 yılları arasındaki Amerikan İç Savaş sonrası, köleliğin resmi olarak kaldırılması ve bazı hakların verilmesine rağmen, birçok eyalette siyahlar halen vatandaş olarak kabul edilmiyordu. Resmi olarak artık köle değillerdi ama normal bir vatandaş da değildi. Bir takım eşitlikçi uygulamalar hayata geçirilse de ilerleyen yıllarda tekrar köleliği aratmayan olaylar başlayacaktı.

Beyazların kölesi olan siyahların beyazlarla aynı haklara sahip olması içe sindirilemiyordu. Nitekim 1875’de J”im Crow yasası” adı verilen ve köleci dönemi aratmayan ayrımcı yasa, siyahların resmi olarak elde ettikleri, başta oy hakkı olmak üzere tüm kazanımları yok etmişti. Kölelik dönemi uygulamalar yeniden başlamıştı. Güney eyaletlerinde demiryollarında başlayan ırk ayrımı uygulaması, diğer alanlarda da hayata geçti. Her yere “Beyazlar ve Siyahlar için “ tabelaları asıldı. Uygulamalar, otelleri, tiyatroları, kütüphaneleri ve hatta asansör ve kiliseler dahil olmak üzere hayatın her alanını kapsıyordu.

Ayrımın en ağır biçimde hissedildiği alan ise okullardı. Büyük eşitsizlikler günlük yaşamın her alanına damgasını vurmuştu. Beyaz Güneyliler için siyahlar, uygarlığı yaratan beyazlara itaat etmeliydi; eşit koşullarda yaşam ise beyazlar açısından kabul edilemezdi. Siyahlar itaatkar buna karşılık beyazlar da güçlü ve onurlu idiler. Siyahlar, sadece beyazların evlerinde aşçı, hizmetçi ve bahçıvan olarak çalışırlardı. Uysal olmalılardı ve asla baş kaldırmamalıydılar. Çünkü onların kaderi öyle yazılmıştı ve öyle yaşayacaklardı!

Beyazlar çoğu zaman kendi sosyal statülerini, kimliklerini, günlük yaşamlarını ve değerlerini Afro-Amerikalılar hakkında uydurdukları bu tür klişeler ile tanımlıyorlardı. Yüzyıllar boyu süren kölelik ve köleliğin kaldırılmasıyla birlikte, özgür olma hayalleri Jim Crow yasası ile artık sona ermişti. Siyahları için yeni ve zorlu bir dönem başlıyordu.

Ancak bir taraftan da uzun yıllar sürecek ve bitmeyecek ırkçılık, örgütlenerek kendilerini savunabilecekleri fikri yavaş yavaş hayat buluyordu. Baskı ve ayrımcılık arttıkça isyanlar da artıyordu. 20. Yüzyıl başlarında, Afro-Amerikalılar yasalar önünde eşitliği güvence altına almak için çeşitli mücadele biçimlerine başvurdular. Fakat örgütlü bir harekete dönüşemedi. 1950’lere kadar bir çok ayaklanma ve isyan gerçekleşse de, ancak 1950’lerden sonra daha düzenli ve örgütlü bir şekil almaya başladı.

1963’te liderliğini Martin Luther King’in yaptığı Sivil Haklar Hareketi ırkçılıkla mücadelede büyük kazanımlar elde etti. 1965 Watts Ayaklanması olarak bilinen ırkçılık karşıtı kitlesel eylemler kanlı bir şekilde bastırılsa da, 1965’de oy verme hakkı ile birlikte bazı temel haklar elde edildi.

BLM HAREKETİNİN ORTAYA ÇIKIŞI

Bir kısım siyahın yararlandığı haklardan söz edilse de, bugün büyük bir kısmı baskı ve şiddet uygulamalarının kurbanı oluyor. Özellikle genç siyahlara yeterince iş imkanı sağlamayan hükümetler, gençleri cezaevine koyma yolunu tercih ettiler. Bir çoğu ergenlik çağına girmeden çeşitle suçlardan hapsedildi. Suçsuz yere cezaevlerinde yatan binlerce genç hayatlarının büyük kısmını, en acımasız koşullarda sürdürüyor. Politik olarak ırkçı uygulamalar saçma teorilerle meşrulaştırılırken, siyahlara yönelik ayrımcılık, cinayetler, taciz, gözaltılar, sebepsiz yere yıllarca cezaevinde tutulan siyahlar, sokaklarda polis tarafından katledilenlerin sayısı arttı. Artan aşağılayıcı uygulamalar ve polis şiddeti yeni bir örgütlenme ihtiyacını dayatıyordu.

Bu koşullarda örgütlenen Black Lives Matter Hareketi (BML) Amerika tarihinde aslında yeni olan bir hareket değildi. Siyahların sistematik olarak cinayetlerin hedefi haline geldiği dünyada, politik bir müdahale ile birlikte özgür ve eşitlik mücadelesi doğal bir sonuç olarak ortaya çıkar.

Polis şiddetinin arttığı 1990’larda Los Angeles ve sonrası Ferguson gösterileri yaşanır. Bu gösteriler esnasında bir çok siyah hayatını kaybeder ve polis şiddeti devam eder. 2012’de Afro Amerikan Traybon Martin’in polis tarafından öldürülmesi ve polisin suçsuz bulunması üzerine başlayan gösterilere binlerce kişi katılır ve ırkçılığa karşı büyük bir öfkeye dönüşür. Bu öfke yeni değildi ve tarihsel olarak köleliğe karşı verilen mücadele dönem dönem kısmi bir takım düzenlemeler olsa da, günlük yaşam ve devlet bürokrasisinde ırkçılık ve siyahlara yönelik gittikçe artan şiddete karşı birikmiş bir büyük bir tepkiyi ifade ediyordu.

Gittikçe artan polis şiddeti ve Traybon Martin’in öldürülmesi üzerine, 2013’de Black Lives Matter hareketi kurulur. Amerika, Kanada ve İngiltere’de örgütlü olan BML, başta Amerika olmak üzere kasıtlı olarak hedef haline gelmiş siyahların korunması ve şiddete karşı mücadelenin örgütlü güce dönüşmesi hedeflenerek kurulur. Dar milliyetçiliğe de karşı çıkan hareket, geniş bir kesimi bir araya getirerek uluslararası bir harekete dönüşmeyi hedeflediğini ve siyahların hayatının önemli olduğunu düşünen herkes için, bir çığlık olarak kendisini ifade ediyordu.

Gittikçe büyüyen ve marjinal grupları da harekete katarak geniş bir harekete dönüşen BML, 2014’de Eric Gardner’ın kameralara da yansıyan cinayeti ve Gardner’ı öldüren polisin beraatı, gerilimi artırmış ve milyonlarca insan Amerika’nın dört bir yanında protestolara katılmış ve siyahlara yönelik şiddete son verilmesi istenmişti.

Gittikçe adını daha fazla duyurmaya başlayan hareket, 25 Mayıs 2020’de George Floyd’un beyaz bir polis tarafından öldürülmesinin ardından başlayan protestolar, kitleselleşerek ABD sınırlarını aşıp, dünya kamuoyunda büyük bir destek gördü.

BLM hareketi aynı zamanda dünyanın diğer ülkelerinde artış gösteren polis şiddeti ve ırkçılığa karşı protestoların yükselmesinde etkili oldu. George Floyd’un öldürülmesine karşı protestolar sürerken, ABD polisi 14 Haziran’da Rayshard Brooks adlı bir siyahı daha katletti. Irkçılık ve polis şiddetine karşı eylemler günden güne büyürken, Amerika ve İngiltere’de adları ırkçı ve köle ticaretiyle anılan bir çok heykel sökülürken, ırkçı, kolonyalist ve kapitalist politikalar yeniden sorgulanmaya başlandı. Özellikle gençliğin başını çektiği bu hareket Avrupa’da ırkçılığa karşı kitlesel eylemlere dönüştü.

Close