Written by 12:57 uncategorized

Brezilya veya çelişkilerin futbol şampiyonası

Zamanın cumhurbaşkanı Luiz İnacia Lula, yedi yıl önce dünya futbol şampiyonasını Brezilya’ya aldığında bu sayede sekiz yıllık yöneticiliği döneminde başarılı ekonomik ve sosyal politikasını taçlandırıp, gelişmekte olan ülkeler arasındaki ülkesini birinci dünya ülkeleri arasına taşıyacak bir şansı yakaladığını düşünmüştü. Başarılı bir futbol şampiyonası, halefi Dilma Rousseff’in yeniden başkan seçilmesinin garantisi ve İşçi Partisi PT’nin gücünün artması ve yerinin sağlamlaşması anlamına gelecekti.

Bu vizyon geçmişte kaldı, artık şampiyona başarı ve şanın sembolü olarak görülmüyor. Tam tersine şampiyona, ülkedeki çelişkilerin gün gibi açığa çıkmasına neden oldu. Artık Rio de Jenairo ve Sao Paulo sokakları yanan otobüsler ve polisin azgın saldırısına karşı barikatlarda direnen yoksullarla dolu.

Ülkedeki durumdan hoşnut olmayanlar sadece yoksullar değil hemen hemen herkes. Fiyatlar sürekli artıyor, zaten düşük olan maaşlar büyük şehirlerde astronomik kiralara ve giderek pahalılaşan gıda maddelerine akıyor. Özellikle de modern bir sosyal devletin olmazsa olmazları eğitim, sağlık  ve ulaşım alanında durum rezalet. Okulların yüzde 80’i harabe halinde, sağlık alanında para ve doktor açığı korkunç ve kitle ulaşım araçları hem sorunlu hem de çok pahalı. Otobanların durumu bir biçimde otomobil alabilenlere seyahati cehennem haline getiriyor. Zenginler her yerde olduğu gibi kendi dünyalarında yaşıyorlar: Özel okullar, özel hastaneler ve helikopterlerle yapılan yolculuklar onları ‚öbür‘ dünyada olan bitenlerden habersiz kılıyor…

 

GERÇEKLİK ve BEKLENTİ

Brezilya’da gerçeklik ve beklentilerin arasındaki bu uçurum kendisini, 2013 yılı Haziran ayında yapılan Konfederasyon Kupası sırasında da gösterdi. Yüzbinlerce insan, paranın kamu alanına aktarılması, sağlık, eğitim ve ulaştırma hizmetlerinin iyileştirilmesi için sokağa çıktılar. Şaşalı stadyumlar, oteller, vb. yerine ‚Gerçek Brezilya- Brasil real‘ hareketini oluşturdular. Birçok politikacının karıştığı yolsuzluk, rüşvet olayları teşhir edildi. Zenginlere yönelik ayrımcı yasaların kaldırılması talep edildi. Tepkiler o kadar güçlüydü ki, Dilma Rousseff, bazı sözler vermek zorunda kaldı. Örneğin milletvekillerinin rüşvet ve yolsuzluklarıyla mücadelede yasal düzenlemeye gidileceği vaadedildi. Partilerin bağış adı altında rüşvet alması engellenecekti. Bu sözlerin boş olduğu, parlamentoda muhalefetin alkışları arasında yasa tasarısının çekmeceye kaldırılmasıyla bir kez daha görüldü…

Bu yılki Haziran ayı da Brezilya için protestolarla dolu oldu. Eylemler Temmuz ayında da devam edecek. Protestoları susturmak, görünüşü kurtarmak için ülke çapında azgın polis saldırısı başlatıldı. Mecliste karşı çıkanları terörist, protestoları terörist eylem ilan etme girişimlerinde bulunuldu.

Dünya Şampiyonası, egemenlerin politik ve ekonomik çıkarlarını dayattıkları bir arenaya dönüştü. Karşılaşmaların yapılacağı şehirlerde yoksullar emlak tacirlerine kar getirecek yeni binaların yapılmasına olanak tanımak için evlerinden atıldılar. Şehirlerin görüntüsünü kurtarmak adına evsizler ve işportacılar şehir dışına sürüldü.

Bazılarının yaptığı gibi olan bitenden sadece FİFA’yı sorumlu tutmak yanlış olur. Tabi ki FİFA, yolsuzluk ve rüşvetle işleyen bir mekanizmaya sahip ve halkın çıkarlarını çiğneyerek futbolu kar amacıyla pazarlamaya çalışıyor. Ancak Brezilya hükümeti hiçbir vicdan azabı çekmeden, bile bile FİFA’nın koşullarını kabul etti. Bu koşullar arasında karşılaşmaların aşırı kar getirecek şekilde pazarlanmasından belli kesimlerin maçların olduğu yere yaklaşmasının yasaklanması, FİFA planladığı karı elde etmediği takdirde açığın devlet kasasından ödenmesi de vardı. Politikacılar o kadar kraldan çok kralcıydılar ki, FİFA 8-10 büyük stadyum ile ‚yetinmesine‘ rağmen stadyum sayısı 12’ye çıkarıldı.

Şimdi hesabın kapatılması gerekiyor: Sadece 12 milyar Euro yeni stadyumlar ya da eski stadyumların tamiratı için ödenecek. Ek olarak halkın ihtiyaçlarını değil turistik amaçla yeniden düzenlenen ulaşım sistemine milyarlar ayrılmış durumda. Bu paranın ödenmesini ‚milli bir vazife‘ olarak gösteren emlak tekelleri kiraları arttırdılar, otobüs, tren biletlerine zam geldi, eğitim ve sağlığa ayrılan bütçede kısıtlamaya gidildi. Stadyumların zamanında yetiştirilemeyeceği ‚korkusu‘ ile FİFA’nın yaptığı baskılar, hem işçi hakları ve ücretlerinin azaltılmasına hem de eylemler nedeniyle gecikme olacağı gerekçesiyle vatandaşlık haklarına kısıtlama getirilmesine bahane edildi.

Şampiyonanın şehirleri halkın daha iyi yaşamasına uygun hale getirmek için vesile yapılacağı vaatleri, trenler yerine otobüsler, yollarda kilometrelerce otobüs kuyruğu, evsizlerin şehir dışına atılması ve yoksulların turistlerin gözlerinden gizlendikleri ‚getto’ların artması ile sonuçlandı.

 

GÜVENLİK ADINA SALDIRI

Toplumsal hareket içinden çıkan bir işçi partisinin nasıl halkın çıkarlarını hiçe sayan bir politika sürdürebileceğinin en güzel örneği Brezilya’daki güvenlik politikası. Rio de Jenairo 2016 Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği yapacak. Bu amaçla 2008 yılından beri şehir yoksul semtlerinden kurtarılmaya çalışılıyor. UPP adında sözüm ona bir „halk polis teşkilatı“ oluşturuldu. Bu teşkilatın üyeleri ‘favela’ (gecekondu) semtlerinde terör estiriyorlar. Başlangıçta mafya ve uyuşturucu çeteleriyle savaşı esas olan UPP, daha az çatışma ve daha az ölümle sonuçlanan çalışmasıyla halkın da desteğini almıştı. Kısa sürede ‚çapanoğlu‘ ortaya çıkıverdi. Favela’ların yeniden düzenlenmesi planlarında semt sakinlerinin düşünceleri alınmadı, su, elektrik, kanalizasyon gibi konular es geçildi ve UPP üyeleri favela’larda astıkları astık, kestikleri kestik hale geliverdiler. Laflarını dinlemeyenleri tutukladılar, işkence yaptılar ve hatta kaybediverdiler…Sadece Rio de janeiro’da geçen yıl uyuşturucu ile mücadele, dur emrine itaatsizlik ve başka nedenlerle binlerce kişi kurşuna dizildi. Siyahlar Hareketi, öldürülenlerin ezici çoğunluğu siyah, yoksul, genç ve erkek olduğu için bir nevi jenosidden söz ediyor. Yasalar polislerin hiçbir ceza almadan öldürmelerini garanti etmiş durumda.  ‚Nefs-i müdafaa‘ adına yoksullar, muhalifler, evsizler katlediliyor. Katledilenlerden biri de Rocinha favelasından inşaat işçisi Amarilda de Souza idi. Durmak bilmeyen kitlesel eylemler sonucu de Souza’nın ölümünü araştırmak için bir özel komisyon kuruldu ve UPP görevlileri tarafından tutuklanarak işkence edildiği belirlendi.

UPP’nin 1964-1985 yılları arasında hüküm süren diktatörlüğün askeri polisine bağlı olduğu dikkate alındığında muhaliflere, yoksullara, farklı düşünen ve yaşayan herkese saldırmasına, işkence edip öldürmesine şaşırmamak gerekir. Brezilya’da güvenlik politikası -birçok ülkede olduğu gibi- halkın güvenliğini sağlamak için değil egemenlerin iktidarını, zenginlerin servetini koruma görevini yapmakta. Yıllarca herşeyden mahrum ederek favelalara mahkum edilen, uyuşturucu ve silah mafyasına terk edilen halk şimdi bu çetelerden kurtarılmak adına katlediliyor… Polis, devlet, mafya elele çalışıyor. Biri vuruyor, biri çalıyor, biri üstünü örtüyor. Bu elele çalışmanın deşifre olmaması, bunu halkın anlamaması için de her seferinde yeni oyunlar sahneye sürülüyor. Eğer Amarilda de Souza olayında olduğu gibi tepki gelirse birkaç baş uçuruluyor, halk sakinleştiriliyor ama değişen birşey olmuyor.

İşte bu nedenle şu sıralar favela’lardaki ayaklanmanın çeteler, paramiliter güçler tarafından kışkırtılmadığı, provokasyonların devreye sokulmadığını söylemek çok zor.  Hükümeti zayıflatmak isteyen muhalefet partilerinin, UPP’yi hizaya sokmak isteyen uyuşturucu ve silah mafyasının devreye girmiş olduğunu söyleyenler çok.

 

KÖLELİK DEVAM EDİYOR

Kısacası Dünya Futbol Şampiyonası, Brezilya’daki durumu bir kez daha gözler önüne serdi. Söylenenlerle gerçekliğin ne denli birbirinden uzak olduğunu, olmak istenen modern hukuk devletiyle toplumun ve devletin içindeki geleneksel yapının ne kadar uçlarda durduğunu dünyaya gösterdi.

1888 yılında köleliğin yasal olarak kaldırıldığı Brezilya’da her apartmanda iki asansör var: Biri ev sakinleri, diğeri hizmetçiler için. Orta tabakanın alt kesiminin yaşadığı evlerde hizmetçiler ev sahibi onlarla muhatap olmasın diye  yatak odalı ayrı bir evde kalıyorlar. Politikacılar bunu Brezilyalı beyaz insanın yaşam standartının yükselmesine bağlıyorlar ama ülkenin güneyinde-siyah Brezilyalılar’ın yaşadığı yerlerde Afrika kıtasının siyahlarının yaşam koşulları etkin. Gelir dağılımı hiçbir ülkede olmadığı kadar eşitsiz. Topraklar toprak ağalarının ve tarım tekellerinin elinde.  Ülke yoksulla zengin, güneyle kuzey arasında bölünmüş durumda. Büyük şehirlerin favela’larında paralel  dünya var.  Favela’lardan her sabah şehrin zengin semtlerine hizmetçi akını var. Öyle içiçe geçmiş ki zenginlerle yoksullar; hizmetçiler olmasa zenginlerin evlerini pislik götürecek… Favela’lar ise hastalık, yoksulluk, ölümler, paramparça giysileriyle aç çocuklarla bambaşka bir dünya.

Bu görüntü, diktatörlük bitmesine rağmen süren diktatörlük, kölelik bitmsine rağmen süren kölelik, yoksulluk, zenginle yoksul arasındaki uçurum, askeri polis ve UPP’nin baskıları devlet ve emrindeki medya aracılığıyla  gizlenmeye çalışılıyor. Her seçim kampanyasında partilerin baş sloganı olan ‚yoksullukla mücadele‘ aslında yoksullarla mücadele!

İşte bu koşullarda dünya futbol şampiyonası başladı: Protestolarla, grevlerle, grev yasaklarıyla, polis şiddetiyle, şehir dışına sürülen evsizlerle ve stadyumlara yaklaşmaları yasaklanan favela sakinleriyle…

 Andrea Behn

(Blätter für deutsche und internationale Politik dergisinden kısaltarak çeviren: Semra Çelik)

 

Close