Written by 14:48 uncategorized

Cehennem Kapısı: Ravensbrück Kadın Toplama Kampı

Ali Çarman

 

İnsanlık tarihinin en karanlık, en korkunç dönemi kuşkusuz Hitler Faşizmi dönemidir. O günlerin canlı tanıkları, binlerle ifade edilecek kitap, film ve belgesellere rağmen bu konu üzerinde yazılmaya devam edilecek… Kendisi gibi olmayan, düşünmeyen, köleliğe boyun eğmeyen herkese düşman olan faşizm anlatılmalı ki, aynı durum yinelenmesin!

Faşizm döneminde katliamların gerçekleştirildiği toplama kampları denince ilk akla gelenler Dachau, Buchenwald, Matthausen, Auschwitz-Birkenau ve Ravensbrück’tür.

Bunların arasında Ravensbrück, kadınlar için yapılan en büyük toplama kampı olmasıyla tanınır. 140 bin kadına cehennem olan Ravensbrück, Berlin’e85 kilometreuzaklıkta Brandenburg sınırları içinde bulunan Schwedsee Gölü yanında, Hitler’in en sadık uşaklarından Heinrich Himmler’e ait bir malikanenin 170 dönümlük arazisine 1939 yılında kurulmuştur.

Bir toplama kampından geriye kalanlardan oluşan sergide gördüklerimizi anlatabilmek oldukça zor. Her ne kadar kitaplardan okuduğumuz, filmlerini izlediğimiz için ön bilgimiz olsa da gördüklerimizle adeta dilimizi yutacak gibi oluyoruz. Gezilen yerler, okunan her yazı, dokunulan taşlar insanın kanını donduruyor. Şaşkınlıkla oturuyorsun, düşünüyorsun ama hiçbir anlam veremeyip; ‚hayır bunları yapanlar, yaptıranlar insan olamaz!‘ deyip karanlığın labirentinden kurtulmaya çalışıyorsun.

Kampın girişinde duvara kazılmış olan Alman yazar Anna Seghers’in şu sözleri kampa gelenlere gerçekleri görmeye hazır olun diyor: ‚Onlar hepimizin anaları, bacıları ve ablalarıydılar. Eğer bu kadınlar narin ve çelimsiz vücutlarını faşizm dönemi boyunca size ve geleceğinize siper etmemiş olsalardı bugün özgürce öğreniyor, oynuyor olamazdınız ve buraya gelemezdiniz!‘

 

KIRK ÜLKEDEN KADIN TUTUKLU

1938 yılında Hitler’in SS subaylarından Heinrich Himmler tarafından yapımı başlatılan kamp, 1939 Mayıs ayında açılır. Aralarında Polonya, Romanya, Macaristan, Fransa, Arnavutluk, Sovyetler Birliği de olan kırk ülkeden kadın tutsaklar buraya getirilmeye başlanır. Kayıtlara göre Türkiye’den getirilen 71 kadın da burada esir tutulmuş. Değişik ülkelerden gelen, değişik dilleri konuşan kadınların buradaki ortak dili yaşamak ve direnmek olmuş. Komünist, ilerici, faşizm karşıtı, Yahudi, Çingene kadınlar ölüm kalım savaşı vermişler.

Bugün tamamen harabe halinde olan ve ziyaretçilere kapalı tutulan her bir barakada 500 kadın yaşamış. Barakalarda yaşamın nasıl olduğunu bir mektuptan öğreniyoruz: ‚250 kişilik barakalarda 500 kişi kalıyoruz. Her yer, her şey kir pas içinde. Bitleniyoruz, açlıktan ölüyoruz. Yemeklerin içinde insan sağlığına zarar veren herşey var. Temizlik ihtiyacımızı gideremiyoruz, yatak ve giysilerimiz üç ayda bir değiştiriliyor. Bağırmalar, dayak ve işkenceler, yeni yeni cezalar, alınıp götürülmeler…‘

1943 yılında Ravensbrück’te kalan kadın sayısı 15 bin 100’e erişmiştir.

Kamptaki uygulamalardan biri de akıl almaz yöntemler kullanılarak kadınlar üzerinde canlı canlı yapılan tıbbi deneyler olmuştur. Kampın Nazi doktoru Carl Clauberg, tutsak kadınları kısırlaştırma deneyleri üzerinde çalışmış. Değişik ilaçları denemek için tutsakların yaralarının içine bakteri, cam parçaları, pislik yerleştirildiği daha sonra Nürnberg Duruşmaları’nda kanıtlanmıştı…

 

KÖLELİKTEN DE BETER KOŞULLAR

Naziler kamplarda topladıkları esirleri aynı zamanda en ağır koşullarda çalışmaya zorladılar. Ravensbrück’te de kadınlar Alman tekellerinin emrine sunuldular. Silah, kimya ve tekstil sektörlerinde bir parça ekmek karşılığı en az 12 saat çalıştırılan kadınların en çok yaptıkları iş SS subaylarının eşlerine kürk mantolar ve çocuklarına elbiseler dikmekti. Çalışma koşulları kadınların başta tüberküloz olmak üzere değişik hastalıklara yenik düşmelerine neden oluyordu. Faşistler, bu koşullarda günde 12 saat çalışan kadınlara 9 aylık bir ömür biçmişlerdi.

Yine zaman zaman sergilenmek için dışarı çıkarılan dev bir beton silindirin yol yapımı için kadınlara çektirildiğini öğreniyoruz. 12 kadın kırbaçlanarak kocaman silindiri çekmek zorunda bırakılıyorlar. Tarlada, taş kırmada, işletmede kırbaçlanarak çalıştırılanlar itiraz edecek olsalar hücre cezasına çarptırılıyorlar. Hücre cezası 5 günden üç aya kadar değişiyor. Karanlık hücre, ekmek ve su hücresi, işkence hücresi gibi bölümler oluşturulan zemin kattaki 78 hücreyi insanlığımızdan utanarak geziyoruz…

 

İNSAN YAKILAN FIRINLAR

Eylül 1944’te kamp o kadar dolmuş ki barakalar yetmeyince tutsaklar için çadırlar kurulmaya başlanmış. Çadırlarda kalanların büyük çoğunluğu da 1944-45 kışının dondurucu soğuklarından kurtulamamışlar. Kampa sevkler devam eder. Her sevk, binlerce ölüm demektir. İdamlar, kurşuna dizmeler, gaz odaları, akla hayale gelmeyecek işkence yöntemleri… Bunlar da kafi gelmeyince tutsakları yakmak için fırınlar yapılmaya başlanmış. Ravensbrück’teki fırın (krematoryum) 1943 yılında açılır. 1943’te kamptaki kadın sayısı 15 bin 100’dür. Fırınlarda yakılan kadınların külleri Schwedsee’ye dökülür. Şimdilerde önü zincirle kapatılan, kapısına güller, mumlar bırakılan fırınların önünde durmak, düşünmek, dayanmak zor gelse de içimiz kan ağlayarak fırınlara bakıyor ve ‚Kahrolsun faşizm, kahrolsun bunu insanlığa reva görenler!‘ diyoruz.

 

ÖZGÜRLÜĞE KAPI AÇAN KIZILORDU

Sosyalizme ve insanlığa savaş açan Hitler ve şürekası, yenilginin kaçınılmaz olduğunu fark edince toplama kamplarından iz bırakmamak için herşeyi ama herşeyi yok etmeye başladılar. 1945 yılı Mart ayında Ravensbrück’te idam alanları, gaz odaları ve fırınlar bir kez daha devreye sokuldu. Yalnızca bir ay içinde 2 bin 400 kadın katledildi. SS’ler 27 Nisan’da kampı boşalttı. Ağır hasta 2 bin kadın, 200 erkek ve kampta çalışan 700 kişi zorla ölüm yürüyüşüne çıkarıldı.

30 Nisan 1945’te insanlığın dostu, barışın ve özgürlüğün koruyucusu Kızılordu birlikleri kampa ulaşarak geride kalanları kurtardı. 3 Mayıs’ta ise ölüm yürüyüşüne zorlananlar özgürlüklerine kavuşturuldular. Sovyetler Kızılordusu tarafından kurtarılanların bir kısmı daha sonra Hamburg ve Nürnberg’teki mahkemelerde tanıklık yaptılar.

Ravensbrück Kadın Toplama Kampı’nda 1939-1945 tarihleri arasında toplam 132 bin kadın (140 bin olduğunu iddia edenler de var) ve çocuk, 20 bin erkek ve 1000 genç kız esir tutulmuş. Kamp, Kızıl Ordu tarafından ele geçirilip tutsaklar kurtarılıncaya kadar binlerce (25-40 bin arası) kadın, çocuk katledilmiş. Faşistler saf Alman ırkından olanlara sağlıklı aileler kurma çağrısı yaparken kendi dışlarındakilere ölümü reva görmüş…

 

TARİHTEN DERS ÇIKARMAK

Toplama kampında hücrelerin üstünde bulunan odalar 40 değişik ülke vatandaşlarına yönelik sergi şeklinde. İspanya, Yunanistan, Bulgaristan, Sovyetler Birliği, Luxemburg, yaşananları nefretle kınayan açıklamalar yapılmış. Kampta Türkiye’den gelen 71 kadının da kaldığı bilinmesine rağmen onlara dair bir bilgi bulamadık.

İnsanlık tarihinin en karanlık dönemi olan Hitler Faşizmi döneminden yeteri kadar ders çıkarıldığı söylenemez. Bunun nedeni, bir yanıyla sermayenin doymak bilmeyen kar hırsında yatarken diğer yanı da işçi ve emekçi hareketinin içinde bulunduğu durumla ilgili… Böylesine vahşetin yaşandığı Almanya’da hala Naziler, ırkçılar, ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşabiliyorlarsa, devletten destek alabiliyorlarsa bunun bir izahı olmalı!

Herşeye rağmen hayat devam ediyor. Ravensbrück Toplama Kampı’nın ortasındaki bir yanı çürümüş ama diğer yanında kızıl çiçekler açan ağaç gibi…

Kamptaki Bulgaristan sergisinde faşizme karşı direnişin simgesi olmuş Georgi Dimitrof’tan güzelliğini, güncelliğini, doğruluğunu yitirmeyen bir sözle yazımızı bitirelim: ‚Kadınlar örgütlü, siyasi bilinçli ve aktif iseler devasa bir güçtürler. Bütün tecrübelerimiz, kadınlar katılmadan halka hizmet eden hiçbir büyük davanın gerçekleşmeyeceğini gösterir!‘

 

Close