Written by 11:26 Allgemein

CHP’de ‘değişim’ mi var?

CHP’nin 33. Kurultay’ında 122 delegenin önerisiyle genel başkanlığa aday gösterilen Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkanlığa seçildi. 33. Kurultay, resmiyette CHP’nin “olağan” kurultayıydı; ama, kurultaya üç hafta kala, Baykal’la ilgili “kaset”in gündeme bomba gibi düşmesiyle, bu olağan, Baykal’ın sorunsuz ve hatta muhalefetsiz yeniden seçileceği beklenen kurultay birden “olağanüstü” bir kurultaya dönüştü. Ve bu “olağanüstülük”, birden bire bırakalım üç haftayı, daha bir hafta önce bile adından söz edilirken şarta şurta bağlanan Kılıçdaroğlu, rakipsiz genel başkan adayı olarak ortaya çıkıp, CHP tarihinde herhalde en kolay seçilen genel başkan oldu!
Yine 33. Kurultay’ın Bülent Ecevit’in genel başkan olduğu 1973’den beri de en heyecanlı ve coşkulu kurultayı olduğunda da izleyenler hemfikirdir.
Ancak, bu kurultayda, bir yandan da basının yakıştırmasıyla “değişim kurultayı” iddiası öne çıkarılırken, bu değişim iddiasının ne bir hesaba, ne bir plana ne de parti içinde dayanakları olan nesnel bir temelinden sözedileilir. Çünkü bir hafta öncesine kadar “CHP’de değişim”den söz etmek, devlet bürokrasisinde bürokrasinin kaldırıldığını ilan etmekten bile daha zordu.
Ama gazetecilerin kurultay hakkında düşüncesini sorduğu CHP’nin tanınmış ya da tanımamış delegelerinin, hatta CHP’den ayrılmış ayrı partiler kurmuş ama şimdi CHP’ye döneceğini söyleyenlerin verdiği yanıtlar ortaktı:
“Bu kurultayın sonunda CHP içinde tam bir birlik ve bütünlük olacak”, “CHP iktidara yürüyecek”. “Bu kurultayda biz genel başkan seçerken başbakan da seçmiş olacağız”,”CHP devlet partisi olmaktan çıkıp halk partisi olacak”, “Engelleri aştık Türkiye’nin sorunlarını da hep birlikte aşacağız”, “CHP kendi yatağında akacak artık”, … gibi, anlamlı olması için sonunda “Amin!” denmesi gereken cümleler kuruyorlar.
Öyle anlaşılıyor ki; her delege, her CHP’li, kendi kafasında idealize ettiği CHP’nin Kılıçdaroğlu tarafından gerçekleştirileceğini umuyor. Ve öyle olmasını diliyor.
Çünkü kurultay salonundaki kalabalık ve CHP’yi AKP’ye karşı bir düzen seçeneği oluşturmak üzere dizayn etmeye yönelen sermaye çevrelerinin propagandasının baskısından ve onlara paralel hareket eden basının yarattığı illüzyondan birazcık kurtulan herkes biliyor ki; “Baykal’ın gitmesi” dışında CHP’de herhangi bir değişim yoktur. Dahası, partinin “büyük lideri”, “kurtarıcısı” olarak sunulan Kemal Kılıçdaroğlu da bırakalım karşı tarafa karşı, CHP’nin geleneksel politikalarını eleştirip, parti içinde bunun mücadelesini vererek gelen (Ecevit’in 1970’lerin başında yaptığı gibi) bir genel başkan da değildir.
Tersine, CHP’nin bugünkü bürokratik, statükocu politikalarının temsilcisi ve ondan da öte mimarı ve Baykal’ın da en yakın adamı Önder Sav, Kılıçdaroğlu’nun da arkasındaki adamdır. Dünün en koyu Baykalcıları, on gün öncesinin, “Ölürüz de Baykal’dan ayrılmayız” diyenleri, CHP’deki statükonun önde gelenleri, “değişim kurultayı”nın ağır toplarıdır!
Gerçek bu kadar açıkken; CHP içinde bir ömür tüketmiş koca koca adamların, deneyimli politikacıların, bu kurultayı bir “değişim kurultayı” diye ilan edip; CHP’nin birlik bütünlük içinde iktidara yürüyeceğini söylemelerinin bir nedeni olabilir. Ki o da; Baykal’ın bürokratik, statükoyu savunan CHP’sine tepki duyan CHP tabanındaki emekçilerin, aydınların “Gerçek bir değişim özlemi”dir!
Elbette kurultayda sıradan delegeden yansıyan değişim isteği; daha demokratik, daha mücadeleci bir parti amaçlayan bir ekip için bir “başlangıç” olabilir ama bugüne kadar zaten statükoyu oluşturanların ve savunanların “Değişimci olduğu bir değişim ne kadar ilerletici olabilir” ki?
Bunlar ve CHP’nin öteki özellikleri düşünüldüğünde, “CHP’de değişim olabilir mi; bakalım göreceğiz” demek bile CHP’de gerçekten değişim isteyen gerçekten demokratik bir parti, Türkiye’nin demokratik ve emekçilerin mutlu bir ülke olmasını isteyen CHP’lilerin umutlarını istismar etmek olur.
Aksi halde, “CHP’deki bütün kötülüklerin kaynağı Baykal’dır” demek gerek.

İHSAN ÇARALAN

Close