Written by 16:21 uncategorized

Çok amaçlı terör senaryoları

Dünyanın sayılı ülkelerinin NATO Zirvesi çerçevesinde kimden geldiği belli olmayan saldırılara karşı aralarında füze savunma sisteminin de olduğu çeşitli güvenlik önlemlerinin tartışıldığı ve bunun savaş nedeni olarak kabul edildiği günlerde üretilen kimi NATO ülkelerine yönelik hayali saldırıların düzenleneceği  iddiası ile Avrupa’nın en büyük ülkesi Almanya’da “terör alarmı” ilan edilmişti bile.
Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere, kameraların karşısına geçip son bir kaç yıldır Noel ve yılbaşı öncesinde ileri sürülen terör senaryolarının daha “dramatik” biçimini sergileyerek ülkeye yönelik somut terör saldırısı yapılacağını ilan etti. Gazeteler, internet siteleri ve televizyon kanalları tarafından “flaş” haber olarak sunulan açıklamada ayrıntıları “güvenlik” gerekçesiyle açıklanamayacağını belirterek Köln, Berlin, Hamburg, Frankfurt ve Münih’in saldırının yapılacağı kentler arasında olduğunu söylemekten ise geri durmadı.
Ancak kısa bir süre sonra Maiziere’nin sözünü ettiği “somut tehlike”nin bir tuzaktan ibaret olduğu anlaşıldı. “Somut tehlike” olarak sürülen Namibya’nın Windhuk kentinde Air Berlin’in bagajında bulunan bombalı paketin ABD’li bir güvenlik firması tarafından, güvenlik önlemlerini denemek üzere “tuzak” mahiyetinde koyduğu anlaşıldı. Söz konusu güvenlik firmasının bunu büyük bir olasılıkla ABD istihbarat örgütü bilgisi dahilinde gerçekleştirdiği dile getiriliyor.
Kısa bir süre önce yine terör örgütleri tarafından Yemen’den Almanya ve İngiltere üzerinden ABD’ye bombalı paketlerin gönderildiği ileri sürülmüş ve dünya güvenliğinin tehdit edildiği yaygın bir şekildi propaganda edilerek, bir kez daha histeri oluşturulmuştu. Öyle anlaşılıyor ki; Yemen’den yola çıkan “bombalı paketler” de aynı amaçla konulmuş.


HİSTERİNİN DOZAJI ARTIRILIYOR
De Maiziere’nin sözünü ettiği “somut tehdit” böylece fos çıkınca bu kez histerinin dozajı Der Spiegel dergisi aracılığıyla artırıldı. Dergiye güvenlik birimleri tarafından ulaştırıldığı ileri sürülen bilgelere göre, teröristlerin yeni hedefi çok somut olarak Bundestag. Aralarında bir Türkiye kökenlinin de bulunduğu 6 kişilik bir grup tarafından yapılacağı ileri sürülen saldırı planına göre, mecliste rehin alma eylemi gerçekleştirilecek ve ortalık kan gölüne dönecek.
Aynı haberlerde saldırıyı planlayan gruptan iki kişinin 6-8 haftadır Almanya’da olduğu, diğer dört kişinin ise saldırıyı gerçekleştirmek üzere hareket etmeye hazırlandığı da ileri sürüldü.
Büyük olasılıkla Federal Kriminal Dairesi ve istihbarat örgütleri tarafından yürütülen kampanyanın bir parçası olan “meclise saldırı planı” çerçevesinde Başkent Berlin’de güvenlik önlemleri artırıldı, meclise giriş çıkışlar daha sıkı bir şekilde denetime tabi tutuldu ve meclisin çatısındaki kubbeye kimse çıkarılmadı.
İçişleri Bakanı’nın “terör alarmı” vermesinden sonra büyük kentlerin merkez tren istasyonları ve havaalanları başta olmak üzere bir çok yerde önlemler artırıldı, had safhaya çıkarıldı. Binlerce polis ellerinde silahlarla insanlar içinde dolaşmaya başladı. Sadece tren istasyonlarında 2 bin 500 polis görevlendirildi. Sadece resmi üniformalı polisler değil, aynı zamanda trenlerde sivil memurların da vatandaşların güvenliği için yolculuk etmesi öngörüldü.
HİSTERİ VAR SALDIRI YOK
11 Eylül 2001’den bu yana Almanya’da buna benzer pek çok “terör histerisi” yaratıldı. Güvenlik önlemlerinin yeterli olmadığından dem vuruldu, her an ülkeye bir terör saldırısı yapılacağından söz edildi. Tehlike ve tehditten bol bol söz edilmesine rağmen bu güne kadar somut bir saldırı da gerçekleşmedi.
Ancak, gerçekleşeceği ileri sürülen terör saldırıları bahane edilerek pek çok demokratik haklar kısıtlandı. Her türden haberleşme aracı artık devletin denetiminde. Telefon ve internet üzerinden yapılan bütün haberleşmelerin kaydedilip saklanması konusunda yapılan yasal düzenleme daha sonra Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti.  Mahkeme, yapılan görüşmelerin kaydedilmesini belli şartlara bağlamıştı.
Ancak bu konuda bir girişimin başlatılması gerektiği, son saldırı iddialarıyla birlikte hükümet tarafından yeniden gündeme getirildi.
Koalisyonun büyük ortağı Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisi üyesi Meclis İçişleri Komisyonu Başkanı Wolfgang Bosbach, hükümetin beklentisini şu şekilde açıkladı: “Mümkün olduğunca hızlı bir şekilde yeni yasalar çıkarmak için terör uyarılarını kullandığımız gibi bir izlenim uyandırmamalıyız. Ama bundan bağımsız olarak şu doğru: Federal Anayasa Mahkemesi tarafından Anayasaya genel olarak aykırı bulunan verilerin depolanması konusunda bir düzenlemeye ihtiyacımız var. Mahkeme yeni bir düzenleme yapmamız konusunda bizi bilgilendirdi. Biz de söz konusu kararı hayata geçirerek Anayasaya uygun yeni bir düzenleme yapmalıyız” dedi.
Böylece, temel hak ve özgürlükleri kısıtlamak için terör tehlikesini sürekli bir bahane olarak kullanan sermaye çevreleri bir kez daha bu konudaki niyetlerini ortaya koymuş bulunuyorlar. Keza, terör tehdidi kullanılarak ülkenin güvenlik mimarisinin yeniden gözden geçirilmesi, güvenlik örgütlerinin bir merkezde toplanması, ordunun iç güvenlikte kullanılması gibi yıllardan beri değişik dönemlerde gündeme getirilen ancak hayata geçirilemeyen planların çoğu yeniden raflardan masa üzerine indirildi.
Bunun için de geniş kitleler arasındaki korkuları kullanan medya, istihbarat örgütleri ve sermayenin sözcüsü politikacılar, var olan hakların budanması konusunda el ele verdiler.
Yaratılan atmosferde, teröristlerin geldiği ülkeler ve sahip oldukları dine vurgu yapılarak, bir kez daha ülke içinde yaşayan ve Müslüman ülkelerden gelen göçmenler, “potansiyel tehlike” olarak ilan ediliyor ve önyargıların körüklenmesi için kullanılıyor. (YH)

Güvenlik aygıtı yenilenmek isteniyor

Ulla Jelpke*
Terör saldırısı gerekçesiyle dile getirilen tek tek taleplere bakıldığında bir bütün olarak güvenlik aygıtının revize edilmek istendiği anlaşılıyor. Böylece bugüne kadar halen demokratik standartlarda bulunun bu aygıt, sözde teröre karşı savaşın ilk kurbanı olacak. Yine bugün talep edilenlerin bir kısmı hayata geçirildiğinde yüksek donanımlı polis devletine yol açacak. Bunun da bugünkü ülke ile ilgisi çok az olacağı açıktır.
Her şeyden önce mevcut demokratik prensiplerin reddedilerek yeni bir Federal Güvenlik Dairesi’nin kurulmasının istenmesi bunun bir işareti olarak görülmeli. Bunun fiili anlamı Federal Kriminal Dairesi ile Federal Emniyet Dairesi’nin birleştirilmesidir ki, bu da merkezi bir polis örgütünün kurulmasıdır.
Yine bu dönemde ordunun iç güvenlikte kullanılması tekrar gündeme getirildi. Ve bu süreçte Müslüman ülkelerden gelen göçmenlere yönelik tehdit ve saldırıların artması muhtemeldir.
Hayali senaryoların, terör uyarılarının politik olarak kullanılarak hakların kısıtlanmasına derhal son verilmelidir.

* Sol Parti Meclis Grubu İçpolitika Sözcüsü

Close